Gladio! Düğmeye bastı…
Eskiden, özellikle Ecevit döneminde modaydı!
‘’Birileri düğmeye bastı!’’
Koca ülkenin, koca başbakanı ekranlara çıkar; -Rahmetli Ecevit’ten bahsediyorum- ‘’Birileri düğmeye bastı yine’’ derdi.
Bastıysa bastı bilader, bunu biz mi bileceğiz, bulacağız vatandaş olarak?
Ne günlerdi be!
Biz o günleri yaşadık. Yani ben.
Yıl; 18 Haziran 1987 yazıydı, babamın görevi nedeniyle Urfa’daydık. İlkokul 2. sınıf bitmiş 3’e geçmiştim, yaz tatiliydi. Benden bir yaş küçük kardeşim ile sünnet düğünümüz vardı, akşam kına merasimi, ertesi gün mevlit ve sünnet olacaktık. O zamana kadar geçen ömrümde en mutlu günümdü. Kına akşamına doğru bütün millet toplanmış, memleketten akrabalar, uzak yakın, tanıdığımız, tanımadığımız komşular bayram yeri gibi evimizin olduğu lojmanın bahçesi. Ama ama…
Birden ne olduğunu anlamadık, bütün herkes ama herkes koştura koştura evimize, sığmayanlar komşu evlere, sığmayanlar kahveye koşturdu. Eğlence için hazırlanan bahçemiz bomboş kaldı, davulcu, zurnacı bile çekti gitti.
O yaşıma kadar dünyanın en güzel günü olan o gün, benim için en berbat gün oluvermişti birden.
Peki, ne olmuştu?
Olan şuydu değerli okurlar;
Turgut Özal, Anavatan Partisi’nin Olağan Genel Kongresi’nde konuşma yaptığı sırada saldırgan Kartal Demirağ tarafından silahlı saldırıya uğramış ve yaralanmıştı. Bunu duyan, gören ve bilen herkes televizyon ve radyo başına akın ederken bizim düğün alanı bomboş kaldı. 4-5 saat sonra ahali tekrar toplandı ama bütün gece konu ve muhabbet Özal’ın vurulması ve siyasetti. Anlayacağınız bizim düğün hiç olmuştu…
Birileri düğmeye basmıştı ve bizim düğünü bozmuşlardı. Sırf bizim sünnet düğünümüzü provoke etmek için dönemin Başbakanı’na silahlı saldırıda bulunmuşlardı…
Sonra düğmelere sık sık basıldı bu ülkede.
İşte Gladio böyle bir şey değerli okurlar.
En mutlu olduğunuz an ve işler yolunda gitmeye başladığında bu ülkede birileri düğmeye basar ve ortalık toz duman olur, bunu yapan da gladiodur.
Yarı şaka, yarı ciddi latife bir yana kısaca bahsedelim:
Amerika kıtasını tekrar keşfetmeye gerek yok, lakin;
Gladio; azıcık politika, siyaset ve yakın tarihe ilgisi olanların hemen bilebileceği, hiç ilgisi olmayanların ise Net’e yazsalar ve arasalar yüzbinlerce bilgi, makale, yorum bulabilecekleri bir terim.
Ama yine de hiç üşenip arayamam diyenler için;
Kurucusu CIA… 2. Dünya Savaşı’nın ardından solun en güçlü olduğu Akdeniz ülkelerinde kuruldu. Kısa sürede sola karşı mücadele eden neo-faşist örgütlerle işbirliğine girdi. Amacı Komünist Sovyet işgaline karşı milisler oluşturmaktı. Yeri, NATO içindeki özel harp birimleri.
Türkiye 1952 yılında NATO’ya girdi. Bir yıl sonra Seferberlik Tetkik Kurulu kuruldu. Finansmanı, teçhizatı ABD’den geldi. Binası Amerikan Askeri Yardım Heyeti (JUSMATT)’ın içindeydi. Bu kurum ve daha sonraki adıyla Özel Harp Dairesi adı ile ilk kez 1970’lerde anıldı…
*** ***
Ben siyaset ve politikayı 1988 den itibaren merak edip takip etmeye başladım. Özallı, Yıldırım Akbulutlu, Erdal İnönülü, Alparslan Türkeşli, Süleyman Demirelli, Mesut Yılmazlı, Erbakanlı, Tansu Çillerli, Muhsin Yazıcıoğlulu, Murat Karayalçınlı Tayyip Erdoğanlı, Devlet Bahçelili, Kılıçdaroğlulu, Ahmet Necdet Sezerli yılları hatırlıyorum, biliyorum.
Birçoğu rahmetli olan bu liderler döneminde birçok kez düğmeye basıldı.
Benden daha önceki dönemleri, 2 kuşak önceki büyüklerim daha iyi hatırlarlar, onların döneminde 1960-70 arası yıllarda basılan düğmelerde ufak ekonomik kriz ve siyasi krizler, kuyruklar, yokluklar, korkular vs. vs.
Ondan bir sonraki 1970-1990’li yıllarda ise düğmelere basılırken kırdılar düğmeleri sanki! Daha çok canlar yandı, daha çok acılar çekildi, ocaklar söndü, evlere ateşler düştü, kardeşi kardeşe vurdurttular, düşman ettiler.
Yaşamadık lakin okuduk, dinledik, sorduk, öğrendik.
Yaşadığımız şu anki dönemde ise basılan düğmeler, geçmiş düğmelerin hiç birine ne benziyor, ne de basılış şekli o basılanlar gibi.
*** ***
Düğmeler, basmalar falan derken biraz gerildik; ara vermenin iyi geleceğini düşünerek bizim oralarda sık sık söylenen bir tekerleme/mani var onu paylaşmak isterim sizlerle; (orijinal şivesiyle)
‘’Makas makas, Ali dayı noktaya bas.
Trampetler çalınıyor, yüzbaşılar darılıyor.
Darılmayın yüzbaşılar, darılmayın.
Niriye boba, niriye?
Darlaya gızım, darlaya.
Darlada napacan boba, napacan?
Üzüm, ekmek yiyecem.
Üzüm, ekmek bizde yok.
Tüccarlarda pek çok.
Tüccarlar arpa satar.
Parayı cebe atar.
Hap hup, altıntop.
Bundan başka oyun yok.’’
*** ***
Değerli okurlarım,
Ne bir şey yazasım var, ne bir şey söyleyesim.
Bundan başka oyun yok, bu memleket bizim son vatanımız.
Gidecek başka bir yerimiz yok.
Oynanan oyun, oyun değil.
Söylenen sözler, söz değil.
Gidilen yol, yol değil.
Bilim, sanat, ilim, fen, terk edildi.
Aklıselim, sağduyu, anlayış, nezaket hak getire.
Kenetlenme, sarılma, uyanık olma, tek bayrak altında toplanma zamanı…
Bu topraklar üzerinde, al bayrak gölgesinde, el ele Türk milleti olarak…
Sağlıcakla ve esen kalalım.
Güzel bir yazı olmuş eskiyi hatırlattın
Sefa Bey ilginiz, alakanız ve yorumlarınız için teşekkür ederim.
Güzel bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık.
Özkan ERCAN, ilginiz, alakanız ve yorumlarınız için teşekkür ederim.
Ayhan bey yazılarınızı sürekli takip ediyor,okuyorum.Gerçekten çok başarılısınız. Deyim yerindeyse duygularımıza düşüncelerimize tercüman oluyorsunuz. Tebrik ediyorum
Fatih Bey ilginiz, alakanız ve yorumlarınız için teşekkür ederim.
Harika dehşetengiz bir yazı olmuş.
Kaleminize sağlık.