Güle Güle Cam Kalem…

19.10.2020
A+
A-

14.Louis şişkin egosu ile kendini güneş kral ilan eder. Ecel gelip kapıya dayandığında ise en yakın yardakçısı bağırır:

Le roi est mort! Vive le roi !”

Meali: “Kral öldü, yaşasın yeni kral! “

Kral daha son nefesini vermeden, yanındakiler anında kendilerini yeni şartlara uyduruverirler.

Efendim tarihin en eski mesleklerinden üçü şöyle; hayat kadınlığı, muhabbet tellallığı, bir de dalkavukluk... Dalkavukluk da en az diğer iki meslek kadar zor olmalı. En çok da insanın ruhunu zedeliyor. Sizden güçlü bir insanı, “erk”i, makamı, nüfuzu sonuna kadar övecek, alkışlayacak, yağlayacaksınız. Asla ne düşündüğünüzü söylemeyeceksiniz. Yegâne amacınız efendinizin düşüncelerini dile getirmek olmalı. Velinimetinize duacı olacak, kraldan çok kralcı olacaksınız. Yani zor zanaattır dalkavukluk. Özellikle tarihin bazı dönemlerinde çok daha zordu. Sözgelimi eski Yunan tarihçilerinden Sicilyalı Diodoros‘un kaydına göre; bir zamanların Habeş imparatorları savaşta kollarını, bacaklarını, gözlerini kaybedince, saray dalkavukları da aynı uzuvlarını kestirir ve tıpkı imparator gibi kör, çolak, yahut topal olurlarmış. Böylece imparator hazretlerine sadakatlerini ispat ederlermiş.

Sultanın biri akşam yemeğinde sofraya konan patlıcan oturtmayı pek beğenmiş. Sultanı dinleyen dalkavuk hemen onun söylediklerini onaylamış ve de patlıcanın önemi üzerine bir de konuşma yapmış. Bu arada sultan fazla kaçırmış yemeği; patlıcan midesine oturmuş. Sabaha kadar kıvranmış. Sabah dalkavuğu görür görmez de başlamış patlıcan hakkında atıp tutmaya… Dalkavuk da arkasından söylemediğini bırakmamış yemeğe. Sultan şaşırmış bu defa:.

Akşam yemeğinde patlıcanı öve öve göklere çıkaran sen değil miydin?”

“Bendim haşmetlim…”

“Peki şimdi neden aleyhinde konuşuyorsun?”

“Çünkü ben patlıcanın değil, sultanımızın dalkavuğuyum. “

Oldukça dürüst bir cevap.

Yine Fransa’da imparatorun böbrek sancısı tutarsa, dalkavuklar da numaradan sancılanır, kıvrım kıvrım kıvranırlarmış.

Fransa’da durum böyle de bizde farklı mıydı?

Renkli tarihimizi bize en iyi anlatan, başlı başına bir ansiklopedi işlevi gören Reşad Ekrem Koçu, dalkavukluk tarihimizi araştırmış. Günümüzde olumsuz bir anlama gelen dalkavukluk, Tanzimat’tan önce; kuralları, özel giysileri ve hatta fiyat tarifesi olan yasal bir meslekmiş. O dönemde loncasıyla, kâhyasıyla ve efradıyla; kibarları ve zenginleri eğlendiren bir “dalkavuk esnafı” varmış. Koçu, Hayat Tarih Mecmuası’nda, dalkavukluk mesleğini ayrıntıları ile yazmış. Koçu, dalkavuğun sözlük anlamını şöyle tanımlıyor:

O  yıllarda dalkavukluk müstakil bir meslek olarak icra ediliyordu. “Kavuk, daima üzerine bir şey sarılarak giyilen serpuş (başlık) olduğu için, dalkavuk esnafına serpuş olarak kavuk seçildi. Ve toplum içinde derhal belli olabilmeleri için, giydikleri kavuğa hiçbir şey sarmamaları, kavuğu çıplak olarak yani ‘dalkavuk’ olarak giymeleri emrolundu. Böylece bu esnafın adına, giydikleri serpuştan dolayı ‘dalkavuk’ denildi.” 

Dalkavukların diğer adı da “dalkülah.” Yani hiçbir şey sarılmamış külah giyen esnaf. “Dal” öneki Osmanlıda “çıplak” demek.

Günün birinde dalkavuklar mesleklerini doğru icra edemeyen meslektaşlarını şikâyet için huzura varır ve toplu dilekçe verirler. Bu dilekçe halen Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunmakta imiş ve eski müze müdürlerinden Tahsin Öz tarafından keşfedilmiş. Dilekçe I. Mahmut devrine ait, ancak kime yazıldığı belli değil. İçeriği de şöyle:

Devletli, inayetli, merhametli efendim!
Kimsesiz dalkavuk kullarınızın arzuhalidir. Her sene Ramazan-ı Şerif geldiğinde İstanbul’da davetli, davetsiz iftarlara gideriz. Ulemanın, ricalin ve devlet büyüklerinin sofralarında çeşitli nefis yemekler, türlü türlü reçeller, süzme aşureler, tavuk göğüsleri, helvalar, kaymaklı baklavalar yer içeriz. Lakin içimizde bazı terbiyesizler bulunup, edebe uymayan tavırlarıyla velinimetimiz efendimizi gücendirmekte, zararı hepimize dokunmaktadır. Dalkavukluk, sağlam bir nizama (kanuna) bağlanmazsa, cümlemizin açlıktan öleceği aşikârdır. Yeni bir nizama bağlanmamızı, içimizden uygunsuzların tart edilmesini, Şakir Ağa’nın cümlemize kâhya tayin olunmasını ve eline memuriyetini bildiren bir kıt’a ruhsatname ihsan buyrulmasını niyaz ederiz.
Emir ve ferman, devletli, inayetli sultanım hazretlerinindir
.

İmza: Dalkavuk Kulları

Bu dilekçenin altında ise dalkavukların mesleklerini ne şekilde icra ettiklerine dair şu satırlar yer alıyor:

Dalkavuklar, kibar rical huzuruna girdiklerinde el etek öperler. Oturacakları yer, tırabzan yanındaki küçük minderdir. Vazifeleri; hane sahibinin mizaç ve tabiatına uygun şekilde konuşmak… Hane sahibi ne söylerse, fevkalade yardakçılıkla tasdik etmek ve asla aykırı söz söylememektir. Verilen ihsanı gizlice alacaklar, verilen paranın çokluğuyla meslektaşları arasında övünmeyeceklerdir.

Dalkavukluk zor meslek olsa gerek. Gerekirse dalkavuk vücudunu da bir eğlence aracı olarak kullanır. Hatta tehlikeleri bile vardır. İşte tüm bu eziyetler için dalkavuk esnafı bir fiyat listesi oluşturmuş ve ilgililere sunmuş.

İşte o ünlü dalkavuk narhı (tarifesi):

Dalkavuğun burnuna fiske vurma (fiske başına): 20 para

Başına kabak vurma: 30 para

(Adamcağızın kafasına koca bir balkabağını vurmanın nesi eğlenceli? Demek balkabakları her zaman büyülü arabalara dönüşmüyormuş.)

Yüzünü tokatlama (tokat başına): 30 para

(Zengin tayfası ezilmişliği bu zavallı adamın yüzüne attıkları tokatlarla sağaltıyorlardı demek.)

Oturduğu minderden veya sedirden aşağı yuvarlama: 30 para

Merdivenlerden aşağı yuvarlama: 180 para. 

(Mealde dalkavuğun bir yeri incinir, kırılırsa tedavi ve cerrah parasını lâtife eden verir deniyor. Bu lâtife değil düpedüz eşek şakası.)

Çıplak başına tokat atma (tokat başına): 45 para

Elinde beş on kıl kalmak ve dişlerini leylek gibi çatırdatmak suretiyle sakal zelzelesi: 60 para

Sakal boyamasına: 60 para

(Sakalın yarısı veya cümlesi arpa boyunca kırkılırsa, lâtifeyi yapan, dalkavuğun sakalı uzayıncaya kadar üç aylık nafakasını verir. Bu nafaka ayda 30 kuruştan 90 kuruştur. Bu arada Osmanlı, sakala ne çok değer veriyormuş. Adamı merdivenlerden yuvarlamak kadar önemli bir eylem sakal kesmek. Demek bu yüzden biz bu hale geldik.)

Dalkavuğun kafasına iri bir yumruk indirme (yumruk başına): 40 para

Ellerine ve ayaklarına domuz topu bağlama: 40 para

Yüzüne mürekkep ve kömürle kara sürme: 37 para

Kuyruğu içerde kalmak üzere bir fındık sıçanını ağzının içine kapatma: 400 para

(Ne iğrenç!)

Sakız dolabına (bostan dolabı) bağlanarak su içinde bir miktar durdurulmak şartıyla bostan kuyusunda bir devrine: 600 para

(Bu lâtifeye, birden fazla her devir için ayrıca 100 para verilir. Dalkavuk boğulur ölürse cenaze masrafı lâtifeyi yapana aittir.İnsana verilen değere bakar mısınız?)

Bir tarafının üzengisi olmayarak, haşarıca bir hayvana bindirilip, temaşasından hoşlanılırsa: 300 para
(Asıl bunu yapanları kırk katıra bağlasalardı keşke.)

Bir salkım üzümün sapıyla beraber yedirilmesi: 40 para

Eski dalkavuklara bakınca ne kadar zor bir iş yaptıklarını ve kazançlarını sonuna kadar hak ettiklerini görüyoruz. Ya bu gün?

Bu gün hepimiz, medyanın her türlüsünde boy boy izlemiyor muyuz onları?

Bu işi resmi anlamda yapan ve çıplak kavuğundan tanıdığımız esnaf yok bu gün. Onlar her yerdeler. Eski dalkavuklar işlerinde yeteneklilerdi de. Bu gün dalkülahların yetenek göstermelerine de gerek yok. İki elleri varsa yetiyor alkışlamaya. Dalkavuklar tarihin hiç bir döneminde işsiz kalmadılar. Ancak ne kadar revaçta olurlarsa olsunlar, uzun süreli itibar da görmediler.

Bir de su gibi, cam gibi şeffaf olanlar, dosdoğru olanlar vardı. Onlar ki eğilmediler güce, el etek öpmediler. Kimsenin adamı, kimsenin kalemi olmadılar. Yeri geldi cam gibi sivrilttiler kalemlerini maskeli dalkülahlara. Kötüye kötü dediler. Kırılgandı yürekleri, kırılmayı da göze alarak köşeli ve net tavır aldılar. Kimseye minnet etmediler.

İşte o cam gibi şeffaf, su gibi akıcı kalemlerden biri, en kıymetlilerimizden biri Gazeteci-Yazar BEKİR COŞKUN dün hayata veda etti. Güzel yaşadı, onurlu yaşadı.

Değerli gazeteci; fikirlerinizle, kişiliğinizle erdem kattınız bu dünyaya, yaşamımıza. Gittiğiniz yerde de su gibi aziz olun, ışık olun. Işıklarda olun…

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
12 Ekim 2020
21 Eylül 2020
9 Mart 2021
2 Kasım 2020
YORUMLAR

  1. Müyesser dedi ki:

    İlgiyle okudum, bilmiyordum dalkavukların böylesine görevleri olduğunu. Hele sonunu bağlaman muhteşemdi.

    1. Çok teşekkürler Müyesser Hanım. ❤️

  2. Tansel dedi ki:

    Bekir Coşkun’u kaybetmenin üzüntüsü içindeyim…. Erdemli bir yaşam sürüdü, bizleri aydınlattı… Emeklerine sağlık Arkadaşım…

    1. Basının cesur yüreği yok artık. Oysa ne çok ihtiyacımız vardı ona. Dilerim onun kadar cesur yürekler bırakmıştır arkadında. Unutmayacağız… Çok teşekkürler değerli arkadaşım.

  3. Ahmet Coşkun dedi ki:

    Dalkavukluğun tarifeli bir meslek olduğunu sayenizde öğrendik,elinize sağlık.Dalkavukluk günümüzde yalakalığa evrildi artık,yaşamını yalakalık yapmadan tamamlayabilen Bekir Coşkun gibi cesur yüreklere selam olsun.

    1. Mehmet Toygar dedi ki:

      Tebrik ederim.

      1. Gülname Gümüş dedi ki:

        Çok teşekkürler Mehmet Bey.

    2. Selam olsun Ahmet Bey. Çok teşekkürler.

  4. Müveddet Anter dedi ki:

    Yine harika bir yazı..
    Akıcı,tarihi bilgilerle desteklenmiş,güncelle bağlantısı çok incelikle kurgulanmış,ana dilimiz çok zengin ve doğru kullanılmış.
    .Bu özellikleri ustaca barındıran bir köşe yazısına ve yazarına,üstelik sözlü basından yazılı basına yeni geçmiş bir gazeteci ise bu yazar,alkışlar daha da çoğalır..💜🌷👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻😍

    1. Sizden iyi not aldıysa yazı tamamdır çok değerli ustam. 🌹Onur duydum. ❤️

  5. Alper Yetgün dedi ki:

    Yine harikalar yaratmışsın… Yüreğine sağlık…

    1. Gülname Gümüş dedi ki:

      Ne mutlu bana. Çok teşekkürler Alper. ❤️