Herkes ileriye Türkiye geriye
Sn. Cumhurbaşkanı, ülkenin yakın denecek tarihini yaşananlardan, belgelerden ve bütün dünyanın bildiğinden farklı biliyor:
“2. Aptülhamit haledildi” yani idam edildi veya bir şekilde öldürüldü, yanı sıra “2. Aptülhamit iktidarında bir karış toprak kaybedilmedi” buyurdular.
İki yüz küsur üniversitesi olan koskoca ülkede bir tarihçi çıkıp, “Sn. Cumhurbaşkanı o iş bildiğiniz gibi değil, Aptülhamit’in iktidarında 1.6 milyon kilometre karelik vatan toprağı elden gitti, ekselansları da kalp krizinden öldü” demedi.
Kitaplarından, Herakletios’un “Aynı nehirde iki kez yıkanmaz” sözünü önemsediğini anladığımız bir tarihçimiz konuştu sadece. Ancak o da bu konuda Sn. Cumhurbaşkanını düzeltecek yerde onun paralelinde ve kendince günün siyasi gündemine ayar vermeye çalıştı:
“Başımızda bir mülteci sorunu var. ‘Hepsini atalım’ diyenler var. Neyi atıyorsun? Bunların içinde Uygur, Afgan var. Türkmen var, Arap var. Sen çıkıp diyorsun ki hepsini atalım. Burada Suriyelilerin kaçı nasıl gider? Ne bunları atalım ne bunların hepsini tutalım. Nüfusun entegrasyonundan söz edemeyiz. Türkiye’nin mülteciye ihtiyacı var yaşlanıyoruz. Bizi kültürel azınlıklarımız koruyacak. Afganlar olmasın diyenler var. Senin bağında bahçende meyveyi kim toplayacak, hayvanlara kim bakacak?” dedi.
Sarayın sosyologları da “Suriyeliler giderse ekonomimiz çöker” demişti ya!
Nüfus artış hızının yüzde 1.7’ye düşmesinin sebebinin gençlerimizin işsiz olması, parasızlıktan evlenememesi, evlense de bakamayacağından dolayı çocuk yapmaması olduğunu, hatta AKP ülkeyi yaşanmaz hale getirdiğinden geleceklerini yurt dışında aradıklarını,
Çiftçimizin, AKP’nin içeriye boca ettiği bu on milyonluk güruh yokken de bağında bahçesinde sebzesini meyvesini layıkıyla topladığını,
Bugün nüfus, sığınmacılar hariç 85 milyona çıkmışken hayvan varlığının 50 milyonun altına düştüğünü oysa AKP iktidara geldiğinde hayvan varlığımızın 80 milyon, nüfusumuzun da 65 milyon olduğunu ama buna rağmen hayvanlarına layıkıyla bakabildiğini,
Türk halkının, petrol yatakları üstündeki körfez ülkeleri halkı olmadığından yan gelip yatamayacağını ve yabancıları köle olarak evinde, tarlasında, ahırında çalıştıramayacağını, üretim maliyetlerinin artması ile devletin desteğini almamasından dolayı tarım ve hayvancılık yapamadığını, bu muhteremler bilmiyor olabilirler mi?
Türkiye yaşlanıyorsa bunun çözümü kapıları açıp çoğalma hızı yüzde 5.7 olan sığınmacılar için ülkeyi yolgeçen hanına çevirmek değil ki; bitkisel ve hayvansal tarım iyileştirilip ekonomi güçlendirildiğinde, ülke huzura ve refaha kavuşturulduğunda, ülkenin evlatları geleceğini kendi ülkesinde kurmaya istekli olduğunda gençleşme kendiliğinden olur.
Ayrıca bizi koruyacak kültürel azınlıklarımız da yeterince var. Binlerce yılda birbiriyle kaynaşarak et ve tırnak, sonunda da bir millet olmuş kültürel azınlıklarımızla biz bize yeteriz.
Burada bir oyun var gibi: AKP çiftçimizin üretim gücünü ve iradesini kırdı, köyünden toprağından ayırdı. Yerine Suriyelilerden, Afganlardan, Afrikalılardan devşirdiği sığınmacılardan kentlerde işçi ağırlıklı, kırsalda da çiftçi ve çoban (hayvan yetiştiricisi) olacak ve köle gibi çalışacak, mevcudu da dönüştürüp selefileştirecek yeni bir millet oluşturuyor sanki.
Bütün seslerin birbirine karıştığı bu ortamda sözde değişimden yana tarihçimiz çıkıp Türk tarımının kurtuluşunun sığınmacıların elinde olduğunu söylüyorsa biz de bu ülkenin çobanı olarak hayır, tarih tekerrürden ibarettir; Sayın Cumhurbaşkanımızın döneminde yaşanan bu istibdat, Ege Denizindeki bir düzine ada ile Süleymanşah Türbesinin elden gitmesi ve ülkemizin yıkımın eşiğine getirilmesi, 2. Aptülhamit döneminin bir tekerrürüdür deriz.