Hüdavendigar’ın şark’ı…
Derler ki; Türk devlet geleneğinde molladan idareci, idareciden de molla olmaz. Hele ki liyakat yoksa; hem mollalıkta, hem devlet görevinde alay konusu olur çıkarsın.
Siyaset erbabının bileğinde altın bilezik yoksa sahtesini uydurmakta mahir davranmak zorundadır.
Mehmed’i Fatihliğe taşıyan vefatının 569. yılında andığımız babası Ebu’l Hayrat II. Murad Han, kendi babası I. Mehmed’in on iki yıllık iktidarında devleti imparatorluğa taşıyacak liyakatli kadroları bizzat kendisi yetiştirmişti ve döneminde kibrine yenilen üst düzey görevli çıkmadı.
Geçmiş ve günümüz padişahlara dini motifler eklemekte üstümüze yoktur. Örneğin II. Murad Han’ın anıldığı şu günlerde İslam’a yaptığı hizmetler Diyanet İşleri Başkanı tarafından anlatılırken reformcu, saha mareşali nasıl bir devlet adamı olduğu anlatılmadı. Murad Han Hüdavendigar’ın bağrında Evladı Fatih Hanlarının hayır dualarının gölgesinde ebedi istirahatgahında mekânı cennet olsun.
Malum; bizim Hüdavendigar’ın siyaset kalbi şark bölgesinde atar, buraya kimse idareci olarak tesadüfen gelmez, verilen emaneti tesadüfen teslim etmez.
Derler ki; görevi ehline vermeyenin ahmaklığı, yedi düvele türkü olurmuş.
Âlimlerin çalıştığı şifahanede, “Ey insanların rabbi olan Allah’ım! Şifa ver, çaresini gönder; sen Şafi’sin. Senin şifandan başka şifa yok. (Rabbim!) Hastalık bırakmayacak bir şifa ile şifa ver” hadisi şerif yazılı taşı iyi niyet çerçevesinde şifa olması için dağıtmanın bizim şark bölgesine ne faydası oldu bilinmez ama reklam açısından başta Hüdavendigar’ı Anatolia’nın gündeminde alay konusu yaptığı bir gerçek.
Herkes bilir ki; idarede ortaklık yoktur, her kim ortak olmaya çalışırsa maraza çıkar. Dün uysal olarak gördükleriniz altınızdan at’ı çektiği gibi binecek eşek dahi vermezler.
İdarede az ile yetinmeyenler kendilerine verilen emaneti sahibine iade edip teşekkürü aldılar almasına lakin kıraathaneler kapalı olduğu için olaylar dedikodu vaka’da baskı üstüne baskı yapıyor.
Dedikodular muhtelif olmakla beraber Hüdavendigar siyasetinin yeni erkân-ı reisinin ismi ön plana çıkarılırken, siyaset divanında yeni güç muharebelerinin başladığı kulaktan kulağa fısıldanıyor.
Devlet-i Aliye’de ilk zamanlarda şehreminlik idarecilerin pek istedikleri bir görev olmamıştır. Zira bizatihi hünkâra kuruş hesabı vermek kolay değildir, günümüzde ise şehreminlik suyun gözesi gibi abı hayat olarak görülüyor bazı siyasetçiler tarafından.
Liyakati olmayan, kibri olan idareciler taş dağıtıp suret çektirmek ve şehri tavaf eder gibi gezmekle hizmet ettiklerini ve başarılı olduklarını zannederler, lakin gerçekler çok farklıdır.
Ne demişler;
Tarih arkada kalanlara karşı cömert değildir.