Hukuk Rafa Kalktığında: Ümit Özdağ Örneği
Türkiye’de hukukun üstünlüğü ilkesi, son yıllarda sıkça tartışılan bir konu haline geldi. Özellikle siyasi figürlerin yargılanma süreçleri, hukuki prosedürlerin ne kadar işlediği ya da işlemediği konusunda ciddi soru işaretleri doğuruyor. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tutuklanma süreci de bu tartışmaların odağında yer alıyor. Özdağ’ın Silivri Cezaevi’nde tutulması, hukuki yetki sorunları ve sürecin işleyişi, hukukun siyasi amaçlarla araçsallaştırılabileceği endişelerini beraberinde getiriyor.
Ümit Özdağ, ilk olarak Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasıyla gözaltına alındı. Ancak bu suçlamadan ceza verilemeyeceği anlaşılınca, bu kez attığı tweet’ler üzerinden “halkı kin ve nefrete teşvik” suçlamasıyla yargılanmaya başlandı. Bu süreçte hazırlanan iddianame sonucunda Özdağ, tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne konuldu. Ancak burada dikkat çeken en önemli nokta, hukuki yetki ve yargılama sürecinin usulüne uygun işletilip işletilmediği meselesidir.
Özdağ’a isnat edilen suç, Kayseri’de gerçekleştiği iddia edilen bir olaya dayanıyor. Ancak gözaltı süreci ve yargılama, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütüldü. Oysa hem Ümit Özdağ hem de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara’da ikamet ediyor. Dolayısıyla, yetkili başsavcılığın ya olayın gerçekleştiği yer olan Kayseri ya da tarafların ikametgâhının bulunduğu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı olması gerekirdi. İstanbul’un bu sürece dahil olması, hukuki yetki sorununu gündeme getiriyor ve sürecin şeffaflığına dair ciddi endişeler doğuruyor.
Bu durum, hukukun siyasi amaçlarla esnetilebileceği ya da rafa kaldırılabileceği yönündeki eleştirileri haklı çıkarıyor. Hukuk devleti ilkesi, herkesin hukuk önünde eşit olduğu ve yargılamaların tarafsız bir şekilde yürütüldüğü bir sistemi gerektirir. Ancak Özdağ’ın tutuklanma sürecinde yaşanan yetki karmaşası ve sürecin işleyişi, bu ilkenin ne kadar korunduğu sorusunu akıllara getiriyor.
Ümit Özdağ’ın tutuklanması, sadece bir siyasi figürün yargılanması meselesi değil, aynı zamanda Türkiye’de hukukun nasıl işlediğine dair bir örnek teşkil ediyor. Eğer hukuk, siyasi çekişmelerin gölgesinde kalıyorsa, bu durum sadece bireylerin değil, toplumun genelinin adalet duygusunu zedeler. Hukukun üstünlüğü, demokrasinin temel taşlarından biridir ve bu taşın sarsılması, tüm toplumu etkileyen sonuçlar doğurur.
Ümit Özdağ’ın tutuklanma süreci, hukuki yetki ve usul sorunları nedeniyle ciddi bir incelemeyi hak ediyor. Hukukun siyasi amaçlarla araçsallaştırılması, sadece bireysel değil, toplumsal bir sorundur. Türkiye’nin demokratik geleceği için, hukukun üstünlüğü ilkesinin her koşulda korunması ve yargılamaların tarafsız bir şekilde yürütülmesi büyük önem taşıyor. Aksi takdirde, hukukun rafa kaldırıldığı bir sistemde, kimse kendini güvende hissedemez