Hüzünlü bir piyes
Elektriğin uğultusu sessizliği bölen tek gürültü ve yağmur damlacıkları şimşeğin ışığıyla sahneye çıktığında onu da kaybetmekten korkuyorum.
İşte, orada babam, ayaklarını kirli sehpaya uzatmış fanatiği olduğu takımın kazanmasını bekliyor. Yanı başında tutuyor annemi de, en büyük aşkı ve totemi.
Olgunluğu tadamayacak küçük çocuklar pelüş hayvanlarını sermişler halının üzerine. Kızıl saçlı olanı akan burnunu dirseğine siliyor, diğeri ise elindeki kek parçasını ısırması için kardeşine uzatıyor. Ve ergenliğe yeni adım atmış bir kız katılıyor bu hüzünlü piyese.
Tüm gözler ona çevrilirken kardeşler bir ağlama krizine giriyor ve kadıncağız annelik güdüsüyle iki çocuğunu da göğsüne bastırıyor. Baba yavaşça ayağa kalkarken kız bir adım geriliyor, endişe etmiyor oysa ki adamın gözlerindeki tehlikeden.
Ayaklarını geri çekiyor çünkü bir saniye önce karşısında dikilen ev ahalisi birer siluetlere dönüşürken zeminde bıraktıkları tek şey kendi kanları oluyor. Kızımız üzerindeki el yapımı hırkayı çıkarıp pisliği temizlemeye çalışırken bir şimşek daha gümbürdüyor bulutların arasına.
Açık camdan giren rüzgâr tüm bu hayaletlerin sesini dolduruyor kızımızın kulaklarına, battaniyesi toprak olmayanların anlayamayacağı haykırışlar ile gözleri doluyor.
Yaşları parmak uçlarında leke yapmış kızıllığı temizlerken şimşek üçüncü ve son kez çakıyor; ölüm ise evimin salonundan yarım kalmış anılarıma geri dönüyor.