İran’ın Ortadoğu’da üstlendiği rol…
İran, Amerika’yla işbirliği yaparak hepimize göstere göstere bugünün Irak’ında söz sahibi ve en etkin aktör olmuştur.
Oysa İran’ın asıl hedefi, kendine göre başarılı olduğu bu deneyimi Suriye, Lübnan, Yemen ve diğer Arap ülkelerinde uygulamak istiyor olması ve bunu da yine Amerika ve İsrail’le işbirliğiyle yapma hevesindedir.
Fakat, Arap ülkelerindeki toplumsal yapılar değişiklik göstermektedir, Irak’ın yapısıyla Suriye’nin toplumsal, kültürel ve dini yapısı aynı olmayabiliyor. Dolayısıyla İran’ın, Irak’ta uyguladığı reçete Suriye’de tutacak diye bir garanti yok.
Irak’ta Amerika’nın askeri müdahalesinin akabinde bizzat Amerika tarafından desteklenerek ve daha önemlisi, Irak nüfusunun neredeyse yarısının Şii olması ve İran’ın bu faktörü çok iyi kullanarak kendi planlarını uygulamasına yardımcı oldu ve bütün ipleri elinde tutmayı başardı.
Bu demografik ve mezhepsel düzen üzerine kurulmuş olan dini yapı, İran’ın Irak içerisinde her alanda olduğu gibi, dini ve kültürel alanlarda da hakimiyet sağlamasına yol açmıştır.
Aynı şekilde, Lübnan tecrübesine bakacak olursak, Şii mezhebi üzerinden dini hakimiyet sağlamaya çalışması ve askeri kolu olan Hizbullah örgütünün faaliyetleri ile Lübnan’da bu alanlarda korku ve baskı uygulayarak ayak yeri edinmesi, Lübnan toplumsal yapısında dini ve kültürel karşılığı olmadığını izleyebiliyoruz. Bu açıdan bir tek yandaşları olan Beyrut’un Güney banliyolarında ancak karşılık bulduğunu, oysa Hristiyan, Dürzi ve Sünni müslümanların çoğunlukta olduğu bölgelerde hep sert tepkilerle karşılaştığını ve kabul görmediğini açıkça görüyoruz.
Bu bağlamda İran nüfuzu Lübnan’da ne kadar uzun sürerse sürsün, ekonomik ve askeri baskılar yoluyla hakimiyet sağlamış olduğu belli başlı alanlar hariç, toplumsal tabanda kabul görmeyeceğini ve Lübnan’ın toplumsal yapısı ve dinsel farklılıkları ile kültürel yapısının buna izin vermeyeceği açıktır.
Peki, Irak’ı mezhepsel ve siyasi anlamda işgal eden İran, aynı şekilde askeri ve ekonomik alanlarda hakimiyet sağladığı Lübnan gibi, neden Suriye’de aynı yollarla bir hakimiyet sağlayamıyor?
Bu soruya cevap:
İç savaş süresi boyunca, her ne kadar Suriye Rejimi İran’a askeri ve lojistik kolaylıklar sağlamış olsa da, Suriye demografik yapısı nedeniyle (halkın çoğunluğunun Sünni olması), bu İran açısından hiç kolay olmayacak ve daha anlamlısı, Suriye halkı Ortadoğu coğrafyasındaki gelişmelerden dolayı İran’a kan püskürtmektedir. Ve onlar için en büyük duşman İran’dır, dolayısıyla Şii’liktir.
Suriye’de Esed’e yakın olan Sünni din adamları, her ne kadar İran’a şirin görünmek derdinde olsa da, bu kişiler toplum nezdinde karşılık bulmayan şahsiyetlerdir, dolayısıyla toplumu etkilemekte başarısız olmaktadırlar.
Ve daha vahimi, İran açısından Suriye’de hakimiyeti elinde bulunduran “Nusayri” kesimin siyasi ve askeri açıdan İran’la işbirliği yapıyor olsa bile, dinsel ve kültürel konularda İran’a asla sıcak bakmamaları ve neredeyse Sünni müslümanlar kadar İran Şii’liğine karşı durmaları da önemli bir faktördür.
Daha da önemlisi, kendisini kurtarması için çağıran, Suriye rejimi ve rejime bağlı siyası ve askeri elitlerin de İran’ın Suriye’deki politikaları ve davranışlarından hoşnut olmadıklarını biliyoruz. Ve gizliden gizliye İran politikalarına karşı her türlü faaliyette bulunduklarını ve uzun süre İran’a bağlı kalmak istemediklerini artık herkes bilmektedir.
Son dönemde Suriye rejimine bağlı askeri birliklerin İran yanlısı ve İran karşıtı olarak karşılıklı çatışmalara kalkışmaları da bunun en büyük göstergelerindendir.
Suriye – Rusya ittifakı aslında İran’ın ülke içerisinde tek başına hakimiyet sağlamasından korkulduğu için alelacele gerçekleştirilmiştir.
Bu açıdan bakacak olursak, ABD ve İsrail’in Suriye’deki İran üslerine düzenlediği hava saldırılarından en memnun olanlar, Suriye halkı ve Suriye rejimidir.