İYİ Parti Milletvekili Aytun Çıray’dan çarpıcı açıklamalar
İYİ Parti’nin 2. Olağan Kurultayı’nda ortaya çıkan ve parti içinde krize neden olan ‘oy verilmeyecekler listesi’nde ismi geçen Aytun Çıray’ın Sözcü Gazetesi Yazarı Uğur Dündar’a yaptığı çarpıcı açıklamalar, siyaset gündemine bomba gibi düştü.
Aytun Çıray, partisindeki ‘liste krizi’ ve partisine yapılmak istenen operasyona ilişkin Sözcü Gazetesi Yazarı Uğur Dündar’ın sorularını yanıtladı. İYİ Parti kurultayında yapılmak istenenlerin ve liste krizinin partinin iç meselesi olmadığını aktaran Çıray, ”Sayın Koray Aydın’ın İYİ Parti’de tam hükmedecek bir pozisyonda yer alması, benim “kara liste”deki arkadaşlarımla siyasi suikasta maruz kalmam bunu önemli ölçüde sağladı. Siyasi suikasta uğrayan arkadaşlarımızla ortak paydamız; Cumhur İttifakı’nın her şekilde dışında kalmamız gerektiğine inanmamızdır. Grupta böyle düşünen çok milletvekilimiz olduğuna inanıyorum.” dedi.
İşte Millet İttifakı’nın kurulmasında ve İYİ Parti’nin yükselişinde büyük rolü olan İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray’ın Uğur Dündar’a günlerce konuşulacak açıklamaları…
Sevgili okurlarım,
İYİ Parti’nin yükselişinde büyük katkıları olan, ancak son kurultayda liste dışı bırakılan isimler arasında yer alan İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray’ın çarpıcı açıklamalar yaptığı söyleşimizin dünkü bölümünü noktalarken, Sayın Çıray, tasfiyesinin rejim tartışmasıyla bağlantılı olduğunu söylemiş, ben de “Neden?” diye sormuştum.
Söyleşimize kaldığımız yerden, yani “Neden?” sorusuyla devam ediyoruz.
AYTUN ÇIRAY (A.Ç.): Sayın Dündar, Anayasa Mahkemesi üzerinden yürüyen mücadeleye baktığımızda şu soruları soruyoruz: Türkiye, artık kuruluşunda olduğu şekliyle gerçek bir cumhuriyet mi? Yoksa sözde bir cumhuriyete mi dönüştü? Bana göre AKP iktidarının ikinci 10 yılı dolmaya yaklaşırken, artık şekli bir cumhuriyetimiz var! Karakterini keyfiliğin belirlediği bir mutlak kuvvetler birliği rejiminde yaşıyoruz. Böyle bir cumhuriyette, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi bir propaganda sözüne indirgenmiş demektir.
UĞUR DÜNDAR (U.D.): Bu yorumunuzu daha net biçimde açar mısınız?
(A.Ç.): Açayım. Bunun için Nisan 2017’deki YSK damgalı şaibeli referandumu hatırlamak bile yeterli. Nisan 2017 referandumu, fiili duruma geçirilmiş hukuki bir kılıftır ve 9 Temmuz 2018’de, 1 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile son on yıldır sistematik olarak zayıflatılan 96 yıllık bir sistem, yani olağanüstü bir tecrübe ve kurumsal birikim yok edilmiştir. Ancak asıl mesele, diğer iki temel kuvvetin, yani yasama ve yargının adeta yürütmenin uzantısı haline gelmiş olmasıdır. Buharı henüz tütmekte olan ibretlik yargı skandalı bunun sonucudur.
MECLİS’İN ETKİSİZLEŞTİRİLMESİ HERKESİ UTANDIRMALIDIR
(U.D.): Kuvvetler birliği rejiminde yargının hal-i pür melali bu! Ya sizin de çatısı altında Türk Milleti adına görevinizi yapmaya çalıştığınız yasama kurumunun, yani yüce Meclis’in hali?..
(A.Ç.): TBMM, dünyadaki en özel parlamentoların başında gelir. Çünkü Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı, Meclis’ten ve Meclis’le birlikte yönetmiştir. Türkiye’nin bir cumhuriyet olarak kuruluşu, yine Atatürk başkanlığındaki Yüce Meclis’in eseridir. İşte böylesine olağanüstü bir tarihe sahip bir kurumun etkisizleştirilmiş olması, sadece trajik değildir. Herkesi utandırması gereken bir durumdur. Mevcut rejimde Meclis’in yasama fonksiyonlarını yürütüyor gibi görünmesinin sebebi, yeni rejimin meşruiyetinin sorgulanmasına yol açacağı endişesidir. İktidar milletvekilleri başta olmak üzere, tüm Meclis, şu tatsız gerçeğin farkında: Yasalar Sayın Cumhurbaşkanı’nın danışmanlarınca hazırlanıyor. Bazen Bakanlar bile yasayı, Meclis’e geldikten sonra öğreniyorlar. Yasanın ilgili olduğu komisyonlarda AKP ve MHP’li Cumhur İttifakı çoğunluğundan yararlanılarak hızla Meclis gündemine getiriliyor ve güya tartışılarak geçiriliyor. Bu ise Meclis’in yürütmeyi dengeleme ve denetleme gücünün neredeyse yok derecesine indirilmesi demek.
MİLLET BİR YOKSULLAŞMA TSUNAMİSİNİ YAŞIYOR
(U.D): Bazı yasalardan Meclis’e gelinceye kadar Bakanların dahi haberi olmaması düşünülebilir mi?
(A.Ç): Çünkü seçilmiş tek siyasi yürütme organı Sayın Cumhurbaşkanı. Artık yargı ve yasama, yürütmenin nasıl isterse öyle kullanabileceği bir uzantısı gibi. Böyle bir cumhuriyette, istediğiniz kadar millet egemenliğinden bahsedin. Beyhudedir. Cumhuriyet otokratik rejime dönüşüyor. Türk Milleti işte bu dehşet verici hakikati artık idrak ediyor. Bizim İYİ Parti’de yaşadığımız kumpas, bütün bunlarla bağlantılı olan yakın gelecekteki siyaseti oluşturacak senaryoların güçlü bir işareti.
(U.D): “Dehşet verici hakikat” derken, yaşamakta olduğumuz derin ekonomik krizi mi kastediyorsunuz?
(A.Ç.): Sayın Dündar, milletimiz görülmemiş bir yoksullaşma tsunamisinin üzerine geldiğini görüyor. Türkiye’nin 2002 genel seçimleriyle Meclis’te büyük bir çoğunluk elde eden AKP’nin, 18 yıllık iktidarının Türkiye’de rejimi nasıl, hangi yol ve yöntemlerle değiştirdiğini ve bu rejimin kendisini fakirleştirdiğini ilk defa can kulağıyla dinleyecek geniş toplum kesimleri var. Milletimiz bu buhranın bir benzerini, 2001 krizi dahil, hiç yaşamadığını anlıyor. Nasıl anlamasın ki? Artık ortalama bir geliri olan emeklilik hayalinden bile mahrumlar. Biz bunu anlatmaya mahkumuz!..
MERKEZ SEÇMENLERİN OYLARI HAYATİ BİR ÖNEM KAZANDI
(U.D): “Bize yapılan kumpas da yakın gelecekteki siyasetin temel bir unsuru” dediniz. Bu sözlerinizle ne demek istediğinizi açar mısınız?..
(A.Ç): AKP’nin iktidarlarını sürdürmek için kendisinden önceki hiçbir dönemde görülmemiş yol ve yöntemleri kullandığını biliyoruz. Çeşit çeşit manipülasyonlar ve beyin yıkamalar koleksiyonu oldu adeta. Örneğin AKP’nin, 7 Haziran 2015 seçimlerinde sağladığı sonucu ele alalım. O, açık bir seçim yenilgisiydi. Seçimden çıkan sonuç, en az iki üç koalisyon kombinasyonunu mümkün kılıyordu. Ancak Sayın Ahmet Davutoğlu’nun AKP’nin gerçek Genel Başkanı olmasına izin verilmedi. Türkiye, Sayın Bahçeli’nin daha seçim sonuçları kesinleşmeden erken seçim istemesiyle başlayan süreç sonunda, Sayın Erdoğan tarafından tarihinin en hızlı erken seçimine götürüldü. Peki bu beş aylık kısa zaman aralığında ne oldu? Seçmen tercihlerini yeniden şekillendiren bir dizi patlama, terör saldırısı, katliam!.. Bütün bunların sonunda, her şey tek adam rejimini tahkim etti.
(U.D.): Daha açık sorayım; size yapıldığını öne sürdüğünüz “kumpasın” bu tablo içindeki yeri ne?
(A.Ç.): Her şey Tayyip Bey’in tekrar Cumhurbaşkanı olmak için gereken % 51’i bir türlü bulamaması ile ilgili. 2018 belediye seçimleri AKP’yi alarma geçirdi ki, henüz Covid-19 mücadelesindeki başarısızlıkları da ortada yoktu. Muhafazakar Kürtlerin önemli bir kısmının DEVA Partisi’ne gideceği görülüyor. Bu şartlar altında Sayın Erdoğan için AKP’ye çapaladığı DYP-ANAP’a oy vermiş merkez seçmenler daha da hayati bir önem kazanıyor. Bu yüzden merkez seçmenlerinin AKP’yi terk etme ihtimali onu eskisinden daha çok tedirgin ediyor olmalı. Zaten bu ihtimalin önünü kesmeye daima büyük önem vermiştir. Sayın Vecdi Gönül’ü, Sayın Köksal Toptan’ı ve Sayın Soylu’yu bu nedenle partisine almış, onlara önemli görevler vermiştir. Unutmayalım; büyük FETÖ kumpaslarından biri, 2007 genel seçimleri öncesinde DYP ve ANAP’ın DP çatısı altında birleşmesinin önlenmesidir. Bundan Tayyip Bey’in habersiz olması düşünülemez. Bir anda DP’nin alacağı % 15-20 oy AKP’ye gitmişti. Bu hakikatler içinde İYİ Parti’deki etkili, merkez değerleri temsil eden bazı arkadaşlarımızın Sayın Erdoğan’ı alarma geçirdiği kesin gibidir.
İYİ PARTİ KURULTAYI PARTİNİN BİR İÇ MESELESİ DEĞİLDİR
(U.D.): “İYİ Parti kurultayı partinin iç meselesi değildir” derken bunu mu kastediyorsunuz?
(A.Ç.): Tabii ki… Tayyip Bey, siyaset ve danışman kullanma kapasitesi çok yüksek olan biri. Ben de niyet okumayı severim. Çünkü siyaset niyet okumayı gerektirir. Bence ilk senaryo İYİ Parti’nin seçime katılmasının engellenmesiydi. Bu engeli nasıl aştığımızı anlattım. İkinci senaryo, İYİ Parti’nin AKP’deki ANAP-DYP merkez değerlerine bağlı seçmenlere uygun bir siyasi profile aykırı bir görüntü vermesiydi. Sayın Koray Aydın’ın İYİ Parti’de tam hükmedecek bir pozisyonda yer alması, benim “kara liste”deki arkadaşlarımla siyasi suikasta maruz kalmam bunu önemli ölçüde sağladı. Siyasi suikasta uğrayan arkadaşlarımızla ortak paydamız; Cumhur İttifakı’nın her şekilde dışında kalmamız gerektiğine inanmamızdır. Grupta böyle düşünen çok milletvekilimiz olduğuna inanıyorum.
(U.D.): Sizce buradan nereye varılmak isteniyor?
(A.Ç): Şimdi bazı olaylara tarihleriyle birlikte dikkat çekmek istiyorum: Sayın Koray Aydın 24 Haziran 2018 seçimlerinden 24 gün sonra HaberTürk TV’deki bir programda aynen şunları söyledi: “İrade bizde olsaydı, Millet İttifakı’nı kurmazdık. Saadet Partisi ve Demokrat Parti ile kurardık.”
Meclis’e 15 CHP milletvekilinin İYİ Parti’ye geçici katılımıyla henüz girmişiz. Olay, milletin vicdanında taze. Sayın Aydın bu gerçekleri bilir ve böyle konuşacak acemi bir siyasetçi değildir. Bu açıklama İYİ Parti’yi Millet İttifakı dışına çıkaracak her türlü perde arkası operasyona ve teşebbüse açık olunacağının örtülü söylemi değil midir? Sayın Aydın’ın bu açıklamasından tam iki yıl sonra, 4 Ağustos 2020’de, Sayın Devlet Bahçeli illet-zillet söylemini bıraktı. Meral Akşener’e “Evine dön” çağrısında bulundu. Sayın Erdoğan ise sadece üç gün sonra Sayın Bahçeli’nin açtığı yolu kullandı. “Sayın Bahçeli’nin, Sayın Akşener’i davetini uygun bulduğunu” ve “İYİ Parti’yi yerli ve milli” gördüğünü belirtti. Sayın Akşener de hemen, “Erdoğan’ın çağrısı ‘iyileştirilmiş, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçelim’ çağrısı ise destek veririz” diyerek “Cumhur İttifakı ile sadece parlamenter sistem anayasası için otururum” açıklamasını yaptı.
SİYASİ SUİKAST SAYIN AKŞENER’İN BİLGİSİ DAHİLİNDE HAZIRLANDI
(U.D): Bu iddialarınızla nereye varmak istiyorsunuz?
(A.Ç): Sayın Erdoğan kendi partisinden bir oy kaymasına neden olacak şekilde İYİ Parti’yi niye meşrulaştırsın? Niye?.. Bu açıklamalardan sadece bir ay, bir hafta sonra, 20 Eylül 2020’de, İYİ Parti’nin 2. Olağan Genel Kurultayı yapıldı. Millet İttifakı’nın oluşumunda ve İYİ Parti’nin Meclis’e girmesini sağlayan süreçlerde etkin bir rol oynamış bir siyaset insanı olarak, bana ve çeşitli nedenlerle çok değerli arkadaşlarıma siyasi itibar suikastı yapılmak istendi. Ve suikast, Sayın Genel Başkan’ın bilgisi dahilinde gerçekleşti. Çünkü oy verme işlemi başlamadan önce kendisini uyardım. “Bir operasyon yapılıyor, durdurun lütfen” dedim. Ama müdahale etmedi! Yüz yüze görüşmemizde bunun gerekçesini sordum, anlamlı bir cevabı yoktu. Suikast, “parti içi demokrasi” sözde gerekçesiyle maskelemeye çalışıldı ve Sayın Erdoğan’ın çoklu senaryolarına uygun olarak tam zamanında yapıldı.
ANAYASAYI CUMHUR İTTİFAKI İLE DEĞİL MİLLETİMİZLE DEĞİŞTİRELİM
(U.D.): Tam zamanında derken…
(A.Ç.): Şimdi senaryo sırası bende! Cumhur İttifakı’nın üyeleri ve Sayın Meral Akşener bir masada buluşabilmek için, sözde iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemi meşruiyet aracı olarak kullanacaklar. Bugüne kadar bunun zeminleri hazırlandı. Benim tasfiyemi mecburi kılan yeni anayasanın seçimlerden sonra yapılması, anayasanın ikiden fazla Cumhurbaşkanı seçilemeyeceğine dair 101. maddesini gündeme getirmem ve erken seçime muhalefetin oyları ile değil, Sayın Cumhurbaşkanı’nın kararı ile gidilmesi gerektiğini önermemdir. MHP, HDP ile bir araya gelemeyeceğine göre; anayasa değişikliklerini referanduma götürmek için de İYİ Parti gereklidir. Böyle bir sözde reform, Türkiye için tam bir talihsizlik olur. Çünkü mutlak güçler ayrılığının olduğu güçlü bir gerçek parlamenter sistemin önünü kapatır. Oysa ülkenin, özellikle gençler açısından gecikecek tek bir günü dahi yok. Sayın Meral Akşener’e saygıyla sesleniyorum: Bu vebale sakın ortak olmayın. İYİ Parti hepimizin eseri. Kuvvetler ayrılığını sağlayacak rejimin inşasını kapalı kapılar arkasında Cumhur İttifakı ile değil, seçimlerden sonra milletimizle beraber yapalım.
(Kaynak: Sözcü)