İYİ Partili Dr. Aylin Cesur’dan çarpıcı koronavirüs açıklaması

İYİ Partili Dr. Aylin Cesur’dan çarpıcı koronavirüs açıklaması
16.05.2020
A+
A-

İYİ Parti Isparta Milletvekili Dr. Aylin Cesur, tüm dünyayı etkisi altına alan yeni tür koronavirüs  (Covid-19) ile ilgili görüşlerini paylaştı.

Dr. Aylin Cesur, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında yaptığı konuşmada, ”Durumumuzun iyi olduğu söylemleri sıklıkla var ve bunu çok tehlikeli bulduğumu peşinen ifade etmeliyim. İyiyiz dediğiniz yerde şu soruyu beraberinde getiriyor: “Neye göre iyiyiz-kime göre iyiyiz” diye sordu.

İYİ Parti Koronavirüs Komisyonu’nun bir üyesi olarak; bir Covid-19 raporu hazırladıklarını ve kamuoyu ile paylaştıklarını hatırlatan Dr. Cesur, koronavirüs ile mücadelede Sağlık Bakanı Koca’nın çalışmalarını Türk halkının takdir ettiğini belirterek, koronavirüsün Çin’de ilk ortaya çıktığında İYİ Parti olarak; 30 Ocak 2020 tarihinde, Araştırma Önergesi verdiklerini ve önergelerinin AK Parti ve MHP milletvekilleri tarafından reddedildiğini söyledi.

Koronavirüs salgını nedeniyle insanlığın zorlu bir süreçten geçtiğini ifade eden İYİ Parti Milletvekili Dr. Aylin Cesur, ”Türkiye nüfusu, dünya nüfusunun yüzde 1’i; o halde günde 400 bin test yapması gerekirdi Türkiye’nin. Türkiye, günlük 40-50 bin testte kaldı. Hatta 20-30 binlere de inebiliyor bu rakam. Test yapalım dedik; en başta test, test, test dedik; ancak testlerin bu sayıya dahi ulaşması zaman aldı, akredite merkezlerin yaygınlaştırılması gecikti.” diye konuştu.

İYİ Parti Milletvekili Dr. Aylin Cesur’un TBMM’de düzenlediği basın toplantısından satırbaşları şöyle:

”Sözlerime; Van’daki alçak saldırıda şehit düşen Vefa Destek Grubu görevlilerine Yüce Allah’tan Rahmet, acılı ailelerine ve milletimize başsağlığı ve sabır dileyerek başlamak istiyorum.

Bugün bu toplantıyı yapmamızın nedeni, dünyada 141. ülkemizde 67. gününü yaşayan Covid-19 salgını ve salgının bugünkü durumu hakkında kamuoyuna görüşlerimizi açıklamak ve önerilerimizi sunmaktır.

İnsanlık çok zorlu bir süreçten geçiyor. Covid-19 ilk kez 27 Aralık 2019’da Çin’in Wuhan şehrinde çıktı. 30 Ocak 2020’de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Acil Durum ilan etti. Dünyada şu anda 210 ülke ve adada dolaşıyor.  Ülkemizde ilk vakanın görüldüğü 10 Mart’tan sonra 66 gün geçti. Virüs Türkiye’ye Çin’den 75 gün sonra gelmişti, Türkiye’deki yetkililer, olayın vahametine tüm uyarılarımıza rağmen vakıf olamadılar.

Sayın Sağlık Bakanı bu süreçteki mesaisi ve yaklaşımı ile şahsen güven telkin ederek milletimizin takdirini kazandı. Sayın Bakan, 22 Ocak 2020 tarihindeki açıklamasında; “Şu an Türkiye için herhangi bir koronavirüsü riski söz konusu değil” demişti. Sayın Koca, 1 Nisan tarihli basın toplantısında da; “Bu virüsün ne kadar hızlı yayıldığını bilmiyorduk” dedi. Oysa ki bu virüs ilk Türkiye’de çıkmamıştı. Çin uzun süredir ölümlerle yanıyordu ve global dünyada bunun yayılması çok muhtemeldi.

Bu nedenle biz İYİ Parti olarak; 30 Ocak 2020 tarihinde, Araştırma Önergesi verdik ve önergemiz AK Parti ve MHP Milletvekilleri tarafından reddetti. 11 Şubat’ta Genel Başkanımız Meral Akşener Grup toplantısında yapılması gerekenleri tüm detayları ile söyledi. Üzülerek ifade etmeliyim ki; bugünleri gördüğümüz o gün, gerekli önlemler ve hazırlıklar yapılsaydı veya daha sonra yapılan hazırlıkların birçoğunda geç kalınmasaydı, bugün ölüm sayısı olan 4007’ye gelinmezdi.

NEYE GÖRE İYİYİZ-KİME GÖRE İYİYİZ

Bugün durumumuz nedir? Durumumuzun iyi olduğu söylemleri sıklıkla var ve bunu çok tehlikeli bulduğumu peşinen ifade etmeliyim. İyiyiz dediğiniz yerde şu soruyu beraberinde getiriyor: “Neye göre iyiyiz-kime göre iyiyiz”

İlk günden itibaren, Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener’in talimatı ile kurulan İYİ Parti Koronavirüs Komisyonu’nun bir üyesi olarak; bir Covid-19 raporu hazırlamış, Türkiye’nin, dünya ülkelerinin, ilk günden itibaren olan istatistiklerini inceleyerek karşılaştırmış ve 1 Mayıs tarihinde sizlerle de paylaşmış idim. Bugüne baktığımızda;

14 Mayıs 2020 tarihi itibariyle, Koronavirus’ün dünyada

Vaka: 4,507,374    Ölüm: 302,307    İyileşen: 1,697,459

Türkiye’de ise ( ilk vakadan sonraki 66. gün itibariyle)

Vaka: 144,749    Ölüm: 4,007     İyileşen: 104,030

Türkiye’de Etkin Vakadan sonra (ilk 50 vaka) 60. gün, ilk ölümden sonra 59. gün

Güney Kore; (ilk vakadan sonraki 116. gün, ilk ölümden sonraki 85. gün) Nüfusu:52 milyon.

Vaka: 10991    Ölüm: 260   İyileşen: 9792

Etkin Vakadan sonra (ilk 50 vaka) 60. gün vaka sayısı: 10653

İlk ölümden sonra 59. gün ölüm sayısı: 234

Japonya: (ilk vakadan sonraki 122.gün, ilk ölümden sonraki 93. gün) Nüfusu:127 milyon.

Vaka: 16049     Ölüm: 678     İyileşen: 8920

Etkin Vakadan sonra (ilk 50 vaka)60. gün vaka sayısı: 1128

İlk ölümden sonra 59. günde ölüm sayısı: 143

Çin: (ilk vakadan sonraki 140. gün, ilk ölümden sonraki 125. gün)

Çin’in nüfusu: 1 milyar 438 milyon, bizden 18 kat fazla.

Vaka: 82929    Ölüm: 4633  İyileşen: 78915

Etkin Vakadan sonra (ilk 50 vaka) 60. gün vaka sayısı: 80881

İlk ölümden sonra 59. günde ölüm sayısı: 3158

Çin; ilk vakadan itibaren 140. gününde bugün, 82929 vakayı bulan ve dünyada ilk çıkan ülke olan Çin’i biz, 66. günde belirgin geçerek 145000 vakaya ulaşmışız. Çin’in nüfusu bizim nüfusumuzun 18 kat fazlası iken bu rakamlar.

Milyon kişiye düşen vaka sayısı: diye bir parametre var bir de.  Buna göre;

Türkiye: 1716

Çin: 58

Japonya: 127

Güney Kore: 214

Milyon kişiye düşen ölüm sayısı:

Türkiye: 48

Çin: 3 (Çin’de en son ölüm 27 Nisan’da oldu)

Japonya: 5

Güney Kore: 5

Yeni vaka açısından Dünyada halen 11. Avrupa’da 3. sıradayız.

Toplam vaka açısından Dünya’da 10. sıradayız.

Soru şu: Neden böyle olduk? Güney Kore, Japonya, hatta Çin olabilir miyiz? Maalesef dün söylediklerimiz yapılsaydı kaçırmayacağımız o treni çoktan kaçırdık. En büyük hata, ilk söylediğimizde 14 gün ekonomik destekli sokağa çıkma yasağının uygulanmamış olmasıdır. Devletin çiftçilerimiz başta olmak üzere ihtiyacı olacak her vatandaşına ekonomik desteğini sağlayacağı bir sokağa çıkma yasağı olacaktı bu.

2-3 hafta bir süre için herkes tüm gelirlerinden vazgeçecekti ve yaşamak için gerekli olan maliyetleri de devlet destek olarak çözecekti. Virüsün yaylımını da ekonomik çöküş sürecinin vahim duruma gelmesini de dondurma imkanı olacaktı, kaçırdık o treni.

Bu toplantının yapılma nedeni ise; bunları söylemek ve muhalefet etmek değil. Biz başta hadiseye bir Milli Güvenlik meselesi olarak bakıyoruz ve muhalefet etme hakkımızı sürecin bitiminden evvel kullanmıyor ve uyarılarımızı milletimizi korumak adına elbette yapıyoruz.

Normalleşme kararlarının alındığı bir süreçte; bugün söylediklerimizi sizler aracılığı ile duyurabilirsek ve bu defa gecikmeden yapılmasını sağlayabilirsek, yeni ölümlerden vatandaşlarımızı koruyabiliriz.

Bunun için nelerde geç kalındı, neler yanlış yapıldı-yapılmakta bilmeliyiz.

Sınır kapıları geç kapatılması, umreye giden vatandaşlarımızın önce gitmesine, sonra ülkeye dönüşlerindeki ilk 15 bin kişinin bilimsel anlamda yeterli olmayan tedbirlerle memleketlerine gönderilmeleri, sonra ki 5 bin küsur vatandaşın gece yarıları aniden boşaltılan yurtlarda misafir edilmeleri ve oralardaki manzaralar, üniversitelerin tatil edilmesi ile tedbir alınmadan sadece İstanbul’dan memleketlerine giden öğrencilerin otogarlardaki yığılmaları ile salgın her yere yayılmıştır.

Sağlık mensuplarımız çok iyi bir performans sergiledi. Ancak hastaneler hazır değildi. Pandemi harici hastaneler halka tam duyurulamadı veya her ilde, bölgede temiz hastane (COVID-19 kabul edilmeyen) belirlenmediği için, diğer hastalıkları olan ve hastanelere gitmek zorunda olan vatandaşlar da tehlikeye atılmış oldu.

Sayın Sağlık Bakanımız dedi ki; “Elimizdeki güçlü koz: yakalanmamak” Sokağa çıkma yasağı yokken işe giden vatandaş nasıl yakalanmayacak? Maske takarak. Ancak maske dağıtım işi yap boz tahtasına döndü ve 1.5 ay sonra vatandaş maske bulabilir duruma geldi. Bunun yayılmada çok etkili; en masum üslupla; hesap edilememiş bir faktör olduğunu düşünüyorum diyebilirim.

Bunların tamamı gösterdi ki; bütüncül ve hazır bir salgın yönetimi olmaması nedeniyle bu tablo ile karşı karşıyayız. Yeni vaka oluşum hızımız azalmakla beraber, dünyada 10. sırada olduğumuzu da dikkate alarak, hadisenin kontrol altına alındığını söyleyemeyiz. Mevcut durumu göğüslemek; yeni ölümleri engellemek zorundayız.

Bugün tartışılan ve toplumda endişe yaratan en önemli konu bu; Türkiye kademeli de olsa normalleşmeye hazır mı?

Bunun için altını çizerek sayacağım 3 tedbirin mutlak ve derhal alınması gereğini ifade edeceğim:

TÜRKİYE’NİN GÜNDE 400 BİN TEST YAPMASI GEREKİRDİ

Birincisi Türkiye derhal test yapma kriterlerini değiştirmelidir.

Dünyada ne oluyor ortak bilgi depolama merkezi bugün DSÖ. DSÖ sürekli uyarılarda bulunuyor, en son uyarısı; dünyanın bu salgını kontrol altına alması için, günde 40 milyon test yapmalı dedi.

Türkiye nüfusu, dünya nüfusunun yüzde 1’i; o halde günde 400 bin test yapması gerekirdi Türkiye’nin. Türkiye, günlük 40-50 bin testte kaldı. Hatta 20-30 binlere de inebiliyor bu rakam. Test yapalım dedik; en başta test, test, test dedik; ancak testlerin bu sayıya dahi ulaşması zaman aldı, akredite merkezlerin yaygınlaştırılması gecikti. Ve bu sırada vakalar arttı. Dün itibariyle halen 1635 yeni vakamız ve ortalama 55 de ölüm var.

Bugün ki bilinenlere göre; virüsü alan 100 kişiden 15’i sağlık kuruluşuna başvuruyor. Başvuranlardan da halen, mevcut test kriterlerine göre; ateş, öksürük, eklem ağrısı gibi tam tablo oluşanlara test yapılıyor. Bu da yarısı başvuranların; yani 100 kişiden 7-8 kişiye test yapılıyor ve yapılanların da yüzde 50-60’ında pozitif çıkıyor test.  Covid-19 almış vakaların yüzde 4’ü sağlık kuruluşlarında test pozitif olarak tespit ediliyor, yüzde 96’sı toplumun içinde demek. Bugünkü toplam vaka 145 bin yüzde 4 ise; tamamı 6 milyonu bulan vaka demektir.

İzlanda bir çalışma yaptı. Herkese test uyguladı ve gördü ki nüfusunun üçte biri hiç semptom göstermeden hastalığı taşıyor. Daha sonra Çin’den bir çalışma geldi. O çalışmada da yaklaşık aynı veriler vardı. Daha sonra dünyanın çeşitli ülkelerinden de benzer veriler geldi.

Hastaneye başvuranların yüzde 4-5’inde yoğun bakım gerekiyor ve sağlık sistemimiz şimdilik bunu taşıyabiliyor. Süreç uzarsa ve vaka sayısı da her gün 1000’den fazla artmaya devam ederse; yoğun bakım yataklarımızın sayısı ve donanımı önemli ama ikinci dalga ve diğer sorunları karşılar mı belli değil.

Bu tabloyla hayatı normale çevirmeye kalkarsanız; derhal başka kriterlere bakmalısınız yoksa yeni vakalar ve ölümler için çok büyük risk alırsınız. Ülkemizde de son günlerde yapılan taramalardaki sonuçlar bunu destekliyor:

Beşiktaş’ta futbolcular, teknik heyete yapılan korona virüsü testi, 8 kişinin ve Başkan Ahmet Nur Cebi’nin pozitif çıktı. Başkan; bu ortamda futbol oynanamaz dedi. Yine; Erzurumsporda yapılan taramada da 4’ü futbolcu 11 kişide test pozitif çıktı. Bunlar da taramanın yapılmasının önemini vurguluyor.

Bu rakamlar bize şunu söylüyor: Test yapma kriterimizi değiştirmeli ve risk altında olan geniş kitlelere ve semptomlardan sadece 1’i ile dahi sağlık kuruluşuna başvuran herkese test yapmalıyız. Sadece futbol kulüplerine değil; Organize Sanayi Bölgelerine değil; Askeri Birliklere, Cezaevlerine, Huzur evlerine, market çalışanlarına, güvenlik görevlilerine, evlere servis ve kargo elemanlarına, otobüs, taksi şoförlerine yaymalısınız testi.

TÜRKİYE SADECE PCR TESTİ POZİTİF ÇIKANLARI, ÖLÜM RAPORUNA COVID-19 OLARAK İŞLİYOR

İkincisi; ölüm sayıları ve kodlama tartışmaları konusudur.

Türkiye, DSÖ’nün kullanılmasını önerdiği kodlama sistemini kullanmıyor. TTB Merkez Konseyi de, Sağlık Bakanlığı’nı bir an önce DSÖ tarafından belirlenen kodları kullanmaya, ilk ölümden itibaren Türkiye’deki ölüm kayıtlarını bu yaklaşım üzerinden gözden geçirmeye davet etti. Türkiye’de şuan Covid 19 kabul edilen vakalar, sadece PCR testi pozitif olan vakalar.

Türk Toraks Derneği de bir açıklama yaptı ve İstanbul, Trabzon’da son 5 sene ile kıyaslandığında; haftada 800 gibi fazla sayıda ölüm olduğunu da belirterek, ölüm raporlarının tanzimine ilişkin düzeltilmesi gereğine dikkat çekti. Halen Türkiye sadece PCR testi pozitif çıkanları, ölüm raporuna COVID-19 olarak işliyor. Oysa ki vakaların yarısından fazlasında test negatif ve Toraks Tomografisi gibi başka yöntemlerle tespit edilen, tedavi alan ağır geçirmişse hayatını kaybettiğinde cenazesi dahi COVID-19’a göre yapılan vakalar.

DSÖ’nün uyarısını dikkate alan ABD CDC (Hastalık control ve önleme merkezi) 14 Nisan 2020 tarihinde sistemini değiştirdi. O tarihte ölüm sayısı anında 26 binden 30 bine yükseldi. Yine Çin’de de; 16 Nisan’da, Çin Ulusal Sağlık Komisyonu, kodlamada kullandıkları sistemi DSÖ’nün önerisi ile değiştirerek rakamları revize etme kararı aldı. 3342 olan ölüm sayısı, % 40 artarak 4632’ye yükseldi.

Bilim Kurulu üyesi Sayın Alpay Azap da bir açıklamasında bunu doğruladı ve kodlamanın değişmesi halinde ölüm sayılarının 2 katına kadar artabileceğini belirtti. Türkiye DSÖ’nün önerdiği kodlama sistemine geçmelidir. Bunu önermekteki amacımız; “ölüm daha çok aslında” gibi anlamsız kısır tartışmalar değildir. Amaç; PCR negatif ama Covid-19 pozitif ölümlerin doğru kayıt altına alınması ile geriye dönük olarak bu kişilerin temas ettikleri kişilere ulaşarak, onların taranması ve böylece bulaş olan kişilerin tam tespit edilmesidir. Bu da filyasyonun doğru yapılmasını ve hastalığın yayılmasını engelleyecektir. Özetle; ikinci acil yapılması gereken tedbir; Türkiye DSÖ’nün önerdiği kodlama sistemine geçmelidir.

Üçüncü önemli hadise de Bulaştırıcılık Katsayısı olan R0 değerinin hesaplanması ve normalleşme kararlarının bu değeri de dikkate alarak verilmesidir. Ben ilk kez geçenlerde bir televizyon kanalında hesaplanmış bir R0 değeri var mıdır? Yoksa neden hesaplanmamıştır dedim. Ardından R0 konusu gündeme geldi; 2 gün evvel Sayın Sağlık Bakanı da açıkladı ve bölgesel değişikler gösteriyor ve bu günkü değer Türkiye’de 1.56 dediler. Ben o günkü konuşmamda bir şey daha söylemiştim; o da şu idi:

Virüs bulaştırma katsayısı ya da kısa adıyla “R0” bir kişinin virüsü bulaştıracağı kişi sayısını gösteriyor. R0 değeri hesaplanırken vaka sayısı ve can kaybı oranının yanı sıra kuluçka ve bulaşıcılık süresi, bulaşma yolu ve yöntemi gibi etkenler de hesaplamalara dahil ediliyor. R0 sayısı 1’in altında ise, virüsün yayılımının zaman içerisinde sona ermesi öngörülüyor. R0 sayısının 1’in üzerinde olması salgının sürdüğünü gösteriyor. TR’de azalma var ise; bu da çelişki. 1.56 R0 ile azalma olmaz. Bu da vakaları tespit etmekte başarısız olduğumuzu gösterir.

EKONOMİK ÖNCELİKLİ NORMALLEŞME KARARLARI

Türkiye bugün AVM’leri, berberleri açıyor, spor müsabakalarına hazırlanıyor, turizm merkezi illere seyahat izni veriyor, sınav tarihleri açıklıyor, planlanmakta olan dışarıdan Türkiye’ye uçuşları konuşuyor.  Antalya, Aydın, Muğla illerinin açılması da kararların ekonomik öncelikli olarak ele alındığını gösteriyor. Soru şu: İnsan yaşamının bedeli var mıdır? AVM’lerin açılması ancak parklarda, plajlarda yasak olması da ekonomik öncelikli normalleşme kararları olduğunu destekliyor.

Ekonomi deyince; dünya ülkeleri bu süreç için büyük bütçeler ayırırken  (ABD 2 Trilyon Dolar, Almanya 750 milyar Euro), biz sadece 14.3 Milyar  Euro (100 Milyar TL) ayırabildik.  Paketin içindeki ev kredi düzenlemesi gibi düzenlemeler tartışıldı ve güven bunalımı yarattı. Sonra 2 katına çıktı bu ama detay verilmedi.

Sayın Sağlık Bakanı’nın yaptığı mesai ve iyi niyeti millet nezdinde de yerini buldu, sağlık bakanlığı kalsa tedbirlerin alınmasında geç de kalsa çalışıyor. Ancak ekonomik anlamda bir kriz planının olmaması, salgına karşı ayrılmış bir bütçemizin olmaması, ihtiyat akçesinin, bütçe açığını kapatmak için hazineye aktarılması, varlık fonunun, devletin diğer fonlarının nereye gittiği bilinmeyen bir şekilde bu salgınla karşılaşan Türkiye, tam tedbir alarak bu işi bitirmek yerine, kısmi tedbirlerle, sağlık sisteminin taşıyabileceği kadar vakayı göze alarak ve sürecin de uzamasını göze alarak hareket etti.

12 Mayıs’ta Bilim adamları Amerika’da senatörlerin sorularını yanıtladı.  Konuşmacılar, pandeminin devam ettiğini, kesin bir tedavisinin olmadığını, halen uygulanan tedavi yöntemlerinin etkili aşı bulunana kadar sadece geçici köprü (bridge) görevini göreceğini ifade ettiler. 3-4 ay sonra sonbahar aylarında 2. dalganın kaçınılmaz olduğunu, tüm tedbirlerin hızlı ve çok ciddi olarak alınması gerektiğini ifade ettiler.  Bunu da dikkatinize sunmak istiyorum.

Bu salgın, ülkelerin başına 100-200 yılda bir gelebilecek türden büyük bir salgındı ve devlet kurumlarının yanı sıra, muhalefetiyle, STK’larıyla,   tüm resmi ve özel kuruluşlarının yakın bir işbirliği içinde çalışması gerekirdi; iktidara başta Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener olmak üzere seslendik ancak bu konudaki tekliflerimize karşılık bulamadık.

Her geçen gün ölü ve hasta sayısının arttığını, ulusal ekonominin yaklaşık 3,2 milyar dolar / gün (beklenen 2020 GSMH 800 milyar Dolar’ın % 0,4’ü) daha ek yük altına girdiğini biliyoruz o halde Türkiye derhal normal hayata dönmelidir. Ancak bu önlemleri alarak dönmeli ki yeni ekonomik kayıplar ve en önemlisi yeni canlarını boşu boşuna kaybetmesin.

İYİ Parti olarak bu konudaki uygulamaların ne şekilde olacağını ve sonraki süreçteki yaşanacak daralmaya karşı alınması gerekli tedbirleri, Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener, İYİ Parti olarak defalarca dile getirdik, Kanun Teklifleri, Araştırma Önergeleri verdik.  Milli güvenlik meselesi olarak baktığımız bu konuda desteğe de hazır olduğumuzu belirttik.

TÜRKİYE DERHAL TEST KRİTERLERİNİ DEĞİŞTİRMELİ VE GENİŞLETMELİ

Türkiye derhal test kriterlerini değiştirmeli ve genişletmeli; Kodlama Sistemini değiştirmeli DSÖ’nün önerdiği dünyanın uyguladığı sisteme geçmeli, R0 değeri hesaplanarak; normalleşme kararları ona göre ve bölgesel olarak verilmelidir.

Daha çok hasta, daha çok ölüm, daha çok ekonomik yıkım olmasın diye bu toplantıyı yapma gereği duyduk. Devleti yönetenlerin, muhalefet edenlerin ve vatandaşlarımızın birbirinden şikayet etmeden ve karamsarlığa düşmeden demokrasi çerçevesinde sorunların çözümünü araması gerektiğini unutmamalarını hatırlatmak istiyorum.

İnsanlık bugün ortak sorunlarla karşı karşıya. Eğer iklim şartlarını değiştirirseniz hepiniz zarar görürsünüz, eğer teröre destek verirseniz hepiniz zarar görüsünüz, uyuşturucuya destek verirseniz hepiniz zarar görürsünüz. Salgın varsa eğer, hepiniz bunu yaşarsınız. İşte bu süreçte farklılık yaratacak olanlar yönetimlerdir.

Canları pahasına çalışan tüm sağlık çalışanlarına- teşekkürlerimi ve şükranlarımı iletiyor; ülkeyi ve mevcut krizi yönetenleri, çalışmalarına katkı sağlaması ve önerilerimize kulak vermeleri umuduyla, önerdiğimiz tedbirlerinin alınması için karar vermeye; birlik ve beraberliğin en çok ihtiyaç duyulduğu şu günlerde herkesi bu mücadelede yapabilecekleri ile katkı sağlamaya, vatandaşlarımıza da paniğe kapılmadan, kendi tedbirlerini özellikle evde dahi sosyal izolasyon ve hijyen kurallarına uymaya davet ediyorum.”

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.