İYİ Partili Ümit Özdağ’dan AKP’ye sert eleştiri
İYİ Parti Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ, ülkede devlet krizi ile birlikte milli birlik krizi de yaşandığını belirterek, ‘’Erdoğan, iktidara geldiği günden bu yana izlediği ayrıştırıcı ve düşmanlaştırıcı politikalarla Türk Milleti gerçeğine, anlayışına ve kavramına adeta savaş açmıştır’’ dedi.
Prof. Özdağ, sosyal medya hesabı faebook üzerinden paylaştığı yazısında AKP iktidarını eleştirerek, ‘’Gelenek yıkıcısı AKP iktidarı ise gelenekleri yıkarak yola devam etmektedir. 30 Ağustos 2019’da muhalefetin Saray’a giderek “Erdoğan’ın bayramını kutlaması” bu tarihsel arka plan çerçevesinde değerlendirilmelidir. İlkesel olarak yapılması gereken AKP’nin “Ergenekon-2019 Yaşı” arasında gerçekleştirdiği ve sürdüreceği TSK operasyonuna muhalefet edilmesi gerekir’’ ifadelerini kullandı.
İşte Prof. Ümit Özdağ’ın sosyal medya hesabından paylaştığı o yazı:
Türkiye son 17 yıldır büyük bir politik ve sosyal deprem geçiriyor. Bu depremde devleti devlet, milleti millet yapan kurumlar ve değerler sarsılıp kısmen yıkılıyor. Bu sarsıntı ve yıkılmaların neticesinde ülkemizde bir yandan “Devlet Krizi” diğer yandan “Milli Birlik Krizi” yaşanıyor. Devletleri devlet yapan bürokratik kurumsallaşma değil, bürokratik kurumsallaşmanın gelenek zeminine oturmasıdır. Yoksa muz cumhuriyeti diye anılan ülkelerde de iyi kötü işleyen bürokrasiler vardır. Devlet krizi ile Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne intikal eden bir çok kurum, uygulama ve gelenek; “gelenek yıkıcılığı ile” yok edilirken yerlerine köksüz, cahil ve kozmopolit yerli-yabancı uzmanların hazırladığı kurumsal yapılar oluşturulmaktadır. Onlarca yıllık kurumların adları değiştirilmektedir. Geçmiş ve gelenek ile her türlü bağ koparılmaktadır. Yine kökleri Osmanlı devletine uzanan parlamenter demokratik gelenek tasfiye edilerek, yerine tek adam rejimi tesis edilmiştir. Bütün bunların neticesinde devlet sistemi etkili bir şekilde işlemez hâle gelmiştir.
Devlet krizi ile birlikte Milli Birlik Krizi de yaşanmaktadır. Erdoğan iktidara geldiği günden bu yana izlediği ayrıştırıcı ve düşmanlaştırıcı politikalarla Türk Milleti gerçeğine, anlayışına ve kavramına adeta savaş açmıştır. “1930 model millet anlayışı aşıldı” safsatası ile Türk Milleti adeta Türkiye’de yaşayan milletlerden sadece birisi gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Mezhepçi politikalar yabancılaşmayı güçlendirmiştir. Toplum gerilmiş, düşmanlaştırılmıştır. Hâlen toplumu germe ve düşmanlaştırma üzerinden tabanı konsolide etme politikaları devam etmektedir.
Devletin geleneklerinin ardı ardına yıkılması sürecinin çok önemli bir parçası da AKP iktidarının Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik gerçekleştirdiği Ergenekon ile başlayan ve 2019 Yüksek Askeri Şurası ile devam eden operasyonudur. 2007’de başlayan bu operasyon ile TSK 15 Temmuz’a kadar FETÖ’cüleştirilmiştir. 15 Temmuz sonrasında ise TSK’nın AKP’lileştirilmesi süreci başlamıştır. Bu çerçevede TSK’nın kurumsal yapısı darmadağın edilmiş olup, amacın dışarıya karşı güçlü bir ordu kurmak değil, bütün otoriter rejimlerde olduğu gibi iç siyasette etkisiz olacak ölçüde zayıf, parçalanmış, partizanlaşmış bir ordu kurmak olduğu anlaşılmıştır. Oysa TSK’nın iç siyaset dışında kalmasının yolu orduyu partizanlaştırmak değildir. Yaşanan süreçte ordunun gelenekleri dağıtılmakta, kurumları kapatılmakta, eğitim sistemi tahrip edilmekte, cemaat ve tarikatların ordu içindeki etkinliğinin önü açılmaktadır. 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarının TSK’dan gasp edilmesi ve tebriklerin Cumhurbaşkanı tarafından kabulü de gelenek yıkılması sürecinin bir parçasıdır.
30 Ağustos’un TSK’dan gasp edilmesi 2011’de başlamıştır. Ağustos 2011’de yapılan YAŞ ve MGK toplantıları sonrasında 30 Ağustos 2011’den itibaren Başbakan ve Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanı ile birlikte tebrikleri kabul edeceklerine dair basın yayın organlarında değişik haberler çıktı. Başbakan’ın 30 Ağustos’ta Genelkurmay Başkanlığı’na giderek tebrik için sıraya girmek istemediği haberleri basında çıkmış hatta televizyonlarda gösterilmiştir. Nihayet, 28 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 30 Ağustos 2011’de Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in son MGK’da yaptığı teklif üzerine başkomutan sıfatı ile kendisinin tebrikleri kabul edeceğini açıklamıştır.
23 Nisan nasıl çocuklara hediye edilmişse, 30 Ağustos da Türk ordusuna büyük zaferin anısına hediye edilmiş bir bayramdır. Resmî olarak 30 Mayıs 1935’ten itibaren kutlanmaya başlamıştır. O günden itibaren 30 Ağustos’ta Genelkurmay Başkanı Türk ordusu adına tebrikleri kabul etmiştir. İnönü, 1935-1937 arasında Büyük Taarruz’un Batı Cephesi komutanı olarak başbakan hüviyeti ile Genelkurmay Başkanı Mareşal Çakmak’ı ziyarete gitmiştir. “Ben de Batı Cephesi Komutanı idim. Senin ile şöyle birlikte durayım.” dememiştir. Büyük Taarruz’un başkomutanı Atatürk, (1927 senesine kadar kadrosu TSK’da mareşal olarak bulunmasına rağmen) 30 Ağustos’ta “Tebrikleri ben kabul edeyim.” dememiştir.
İnönü’den sonra gelen hiçbir başbakan veya cumhurbaşkanı, Türk ordusu adına tebrikleri kabul etmek gibi bir istekte bulunmamıştır. Başbakan Menderes de Genelkurmay Başkanlığı’nın 1949’da -Amerikalıların isteği ile- MSB’ye bağlanmış olmasına rağmen, Genelkurmay Başkanlığı’na gitmiş ve genelkurmay başkanını tebrik etmiştir. Milli Mücadele’nin önde gelen isimlerinden Cumhurbaşkanı Celal Bayar da Anayasa’ya göre başkomutan olmasına rağmen 30 Ağustos’ta tebrikleri kabul etmek gibi bir talebi gündeme getirmemiştir. Keza Milli Savunma Bakanları da 30 Ağustos’larda tebrik kabul etmemişlerdir. Onlar da kendilerine bağlı olan Genelkurmay Başkanını tebrik etmeye gitmişlerdir.
27 Mayıs’tan sonra İnönü, 1961’de tekrar başbakan olmuştur. Artık Genelkurmay Başkanlığı başbakanlığa bağlıdır. Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Cevdet Sunay, 30 Ağustos 1922’de Harp Okulunu henüz bitirmemiştir. Ancak Batı Cephesinde subaylık yapan bir gençtir. İnönü, artık genelkurmay başkanı olan bu subayı da gidip tebrik etmiştir. İnönü’nün böyle davranmasının nedeni, bu tebriğin kurumsal bir tebrik, ordunun manevi şahsiyeti ile ilgili bir tebrik olmasıdır.
30 Ağustos’ta ordunun manevi şahsiyetinin tebrik edilmesi, sadece 26-30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile de ilgili değildir. Zafer Bayramı, Türk ordusunun Hun İmparatoru Oğuz Han’dan bu yana kazandığı bütün zaferlerin kutlanması anlamına gelmektedir.
Atatürk ve İnönü gibi 26 Ağustos sabahı Kocatepe’de bulunmuş iki cumhurbaşkanı, Bayar gibi Milli Mücadele’nin önde gelen isimlerinden birisi olan bir cumhurbaşkanı 30 Ağustos’ta gidip tebrik kabul etmediklerine göre Cumhurbaşkanı’nın kutlamaları kabul etmesinin nedeni nasıl izah edilebilir?
Devlet demek, sadece bürokratik bir aygıt demek değildir. Devlet demek, gelenek demektir. Bürokratik aygıt, gelenek ile ruh kazanarak devlet olur. Çok beğendiğimiz İngilizlerin ve daha yeni millet dediğimiz Amerikalıların, ordularındaki zırhlı birliklerin adlarını hâlâ “süvari birliği” diye muhafaza etmeleri geleneğe verilen önemi göstermektedir. Gelenek yıkıcısı AKP iktidarı ise gelenekleri yıkarak yola devam etmektedir.
30 Ağustos 2019’da muhalefetin Saray’a giderek “Erdoğan’ın bayramını kutlaması” bu tarihsel arka plan çerçevesinde değerlendirilmelidir. İlkesel olarak yapılması gereken AKP’nin “Ergenekon-2019 Yaşı” arasında gerçekleştirdiği ve sürdüreceği TSK operasyonuna muhalefet edilmesi gerekir. Ancak Erdoğan sürekli oy kaybetmektedir ve oy kaybını durdurmak için çatışma ve gerilim yaratma arayışı içindedir. Erdoğan’a çatışma/gerilim için malzeme verilmemelidir.
Öte yandan Erdoğan’ın TSK’ya yönelik operasyonu meşrulaştırılmamalıdır. Saray’daki kutlamaya Erdoğan için değil, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Ordusunun zaferini kutlamak için gidildiği, 30 Ağustos kutlamamalarının tekrar ait olduğu yerde Genelkurmay Başkanlığı’nda yapılması gerektiği vurgulanmalıdır.