Kadına karşı şiddet uygulanırken onlar nerede?
Temelde şiddet bir insanlık suçudur. Şiddette en çok maruz kalanlar kadınlar ve çocuklar olmaktadır. Yine bu şiddet sarmalının temelinde psikolojik, sosyolojik, fizyolojik, kültürel ve dini etkenlerin yanlış yorumlanmasının tetikleyici özellikler taşıdığı da bir gerçektir.
Şiddet sarmalından kurtulmanın sadece güvenlik ve yargı faktörleri yeterli olmamaktadır. Evet, konuyla ilgili sert müeyyidelere dayalı kanunları gerekiyorsa çıkarılarak tavizsiz şekilde uygulanabilmelidir. Güvenlik birimleri bu alanda özel eğitim alarak önleyici tedbirleri azami oranda alabilmelidir. Ancak genelde şiddet özelde kadın ve çocuklara uygulanan şiddetin temelinde sosyo-ekonomik ve kültürel unsurların olduğunu da unutmamak gerekir. Ülkede hala çocuk yaşta evliliğe göz yumuluyorsa, başta diyanet olmak üzere iktidar ve başka çevrelerden de destek alınıyorsa ve kadına aşağılayıcı programlar, söylemler kitle iletişim araçlarında dile getiriliyorsa olayın boyutunun çok daha büyük olduğunu göstermektedir.
Bunun için ilk etapta kanunlarımızı yeniden tanzim etmek yargıçlarımızı bu konuda gerekiyorsa bir eğitim sürecinden geçirmek zorundayız. Zira kanun yapmak yetmiyor, onu uygulayan yargıcın da aynı hassasiyette sahip olması gerekir. Güvenlik kuvvetlerimizin çok hızlı ve suç oluşmadan önleyici tedbirleri alması gerekmektedir.
Şiddette karşı toplumsal bilincin en üst seviyeye çıkarılması için bir seferberliğe ihtiyaç vardır. Okul öncesi eğitimde kitle iletişim araçları pedagoglarla hazırlanmış programları uygulamaya konulmalıdır. Okullarda, insan ilişkileri, psikoloji, sosyoloji ve ahlak bilgisi gibi derslerin müfredatı hazırlanarak farklı isimler altında da olsa yaşlarına uygun muhtevalarla ilkokuldan lise son sınıflara kadar değişik etkinliklerle verilmelidir.
Yerel yönetimlerden merkezi hükümete kadar başta kadın ve çocuk olmak üzere şiddetin her türlüsüne karşı toplumsal duyarlılığın kanaatlere dönüşebilmesi için fiziki yapılardan etkinliklere kadar her türlü imkânı hazırlamalıdır. Belediyelerimizin bu konuda zorunlu çaba göstermesi için gerekiyorsa kanuni düzenlemeler yapılmalıdır. Şiddet gören insanlar, şiddetin olduğu eve mahkûm edilmemelidir.
Herhangi bir işe girerken ya da sürücü belgesi alırken nasıl sağlık raporu isteniyorsa, evlilik öncesi evlenecek çiftlerin evlenmeye müsait olup olmadıklarını belirlemek içinde detaylı bir raporun istenmesi neden gerekmesin?
Hunharca katledilen kadınların, çocukların haberlerini aldığımızda ya da trafik magandalarının kural tanımaz tavırları karşısında toplumsal bir tepki gösteremiyorsak bizde de bir arıza var demektir. Katledilen kadına adeta seyirci kalan, birde canlı yayın yaparcasına onu kaydeden bir toplum anlayışı modern toplum anlayışı olamaz.
Bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye’nin her tarafını saran camileri, Kur’an kursları ve diğer etkinliklerle kadın ve çocuğa karşı duyarlılığı bilgilendirici faaliyetler gerçekleştirerek, insanımızı dini yönden de aydınlatmalıdır. Bu diyanetin asli görevidir. Nasıl oluyor da “Cennet annelerin ayakları altındadır” hadisinin olduğu bir yerde kadınlar hunharca katlediliyor? Bedevi Arap kültüründen bize geçmiş kadını küçültücü her türlü saçma sapan yorumlardan insanımızı kurtarmak ve ona doğru bilgiyi sunmak da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevleri arasındadır.
Belediyelerin öncülüğünde açılacak anne -baba okullarıyla kısa süreli de olsa bir eğitim verilebilir. Her ailenin nasıl bir hekimi varsa her aileye bir psikologda tahsis edilerek insanlarımızın sıkıntılarını giderici bir terapi yöntemine de başvurulabilir.
Bütün bu çalışmalar yapılırken akademik çevrelerden kadını küçültücü, hor görücü her türlü açıklama sahipleri derhal görevlerinden alınarak bu ilkel anlayış sahiplerine de prim verilmemelidir. Çocuklarımızın, gençlerimizin idolleri yanlış olursa gelecekte çocuklarımız ve gençlerimiz de o yanlış idollerin hatasına düşer.
Toplumsal kurallara uyum toplumların gelişmişlik seviyelerinin de göstergesidir. İktidar başta olmak üzere sözlü ve yazılı kuralların önemi sadece anlatılmamalı o kurallara ülkenin en tepesindeki kişiden en ücra köşesindeki kişiye kadar herkesin uymakla yükümlü olduğu anlayışı bütün bireylere kavratılmalıdır.
Kadınlarımızın, çocuklarımızın katledilmesini istemiyoruz, holiganların sosyal çevreyi istediği gibi rahatsız etmesine karşıyız. Bizim karşı olmamız yetmiyor. Bu gibi davranış sahipleri sadece kanun önünde değil, toplum vicdanında da yok edilmelidir.
Kangrenleşen şiddette karşı toplum, STK’lar ve devlet olarak el ele vererek bu hastalığı ortadan kaldırmak zorundayız. Zira sıradan bu yaşanılanlar sıradan bir olay değil bir hastalıktır. Bu hastalıkla baş edebilmek için her türlü sempozyum, panel, açık oturumlarla topyekûn bir savaş açmak elzem hale gelmiştir.
Şiddette maruz kalan kadınlarımıza, çocuklarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Bizi affedin, size karşı birey ve toplum olarak görevimizi yapamadık. Çok üzgünüm.