Kanıksama, vurdumduymazlık, belki de ölü toprağı serpilmiş
Televizyon ve cep telefonlarının yaydığı bir sinyalin; düşünme, yorumlama ve harekete geçme bölümlerini etkisiz hale getirdiğine inanıyorum. Toplumun neredeyse hiçbir şeye tepki göstermeyen, her şeyi doğal karşılayan, kırmızıçizgisi olmayan insanlardan oluştuğunu görüyorum.
Bakmayın bazı grupların sağı solu basıp, ‘’Burada içerseniz sizi öldürürüz’’ demesine. Suriye’deki iç savaşın yarattığı iktidarın sessiz kalmasının doğurduğu konjonktürel bir durum iktidar değişince gazetecilere saldıran, çoğu sabıkalı bu tipler köşelerine çekilirler.
Sahte, bozuk kanserojen gıda ürünlerine tepki gösterildiğini, protesto edildiğini duydunuz mu? Sahte ve bozuk gıda satmaktan; tarım ilaçlı hileli bal satmaktan ceza alanı duydunuz mu? Ben 62 yaşındayım ve bugüne kadar duymadım. ‘’Para kazanmak için her şey mübahtır’’ anlayışı topluma kök salmış. Sahte rakıdan onca insan ölüyor, onca insan kör oluyor. Fakat akşamcılar bile sokağa çıkmadı.
İstanbul’da birçok sokağa itfaiye ve cankurtaran giremiyor, kimse umursamıyor. (Çocukluğumda cankurtaran kelimesini kullanırdık. Ambulance, Özal döneminde geldi.) Bursa’da bir dostumun oturduğu onbir katlı binada asansör yok. Müteahhit inşaat alanının eğiminden faydalanmış, 6. kat girişi arka sokağın seviyesinde. Müteahhit kurnaz onu anladık. Peki belediye? Projeyi onaylayan fen işleri, yerlerini müteahhide veren yer sahiplerine ne demeli?
Çıkmaz sokak olur ama iki ucu kapalı sokak olur mu? Bursa’da olur. Sokağın bir ucunda küçük merdivenle inilen çıkmaz sokağın çıkar tarafına, kullanılan yola bina dikilir. Şu anda bu sokağa hiçbir taşıt giremiyor. Üstelik yol olarak kullandıkları yola bina yapıldı. Şimdi merdivenlerden yola iniyorlar. Bulundukları sokağa ne itfaiye, ne de cankurtaran girebiliyor.
Bursa’da bir inşaatın temellerinin hesapsız, tedbirsiz kazılması yüzünden üç evde çatlamalar ve toprak kayması olmuş. Ev sahipleri feveran içindeler. Ortada ne inşaat firması yetkilileri var, ne de bu inşaata izin veren belediye yetkilileri ortada yok. Sade o mu? Mahalle muhtarı da ortada yok. Ne de olsa maaşlı. Ne olur ne olmaz, fincancı katırlarını ürkütmemek lazım. ‘Mahallenin sorunlarına sahip çıkacağım’ diye maaştan olmamak gerekir.
İstanbul’da da aynı durumda, yedi katlı ve on dört daireli bir apartman yanına kazılan inşaat temeli yüzünden çöktü. Oturanlar kendilerini günlük kıyafetleriyle dışarı zor atmışlar. Apartman sakinleri ağlıyorlar. Hiçbir eşyalarını kurtaramamışlar. Hepsi sokakta kalmış. Kendilerine yardım edecek hiçbir kurum yok etrafta. İnşaat firması yok. İnşaat iznini veren ama kontrol etmeyen İBB de yok.
Belediye yetkililerinin ortada olmamaları da çok doğal. Belediyeleri, siyasal partileri finanse eden inşaat firmaları ve müteahhitler olunca, belediye meclis üyelerinin çoğu inşaat firmalarının temsilcisi ve taşeron firma yetkilisi olursa bu görüntüler çok normal. SİT alanları, yeşil alanlar inşaata açılır. Adamına göre inşaat izinleri verilir. Bu ilkellik sürüp gider. Vatandaşlarımız da bu yapılanları normal karşılar. Susar. Konuşan da mahalle kahvesinde konuşur.
Kentsel dönüşüm maskaralığı sürüyor. Belli semtlerdeki sağlam evler yıkılıp, yenisi yapılıyor. Yapılan daireler pahalıya satıldığı için müteahhitler kârda. Yasa, depremde yıkılacak yerlerdeki evler için çıkarıldı ama yetkililerin göz yummasıyla seçkin semtlerde kentsel dönüşüm uygulanıyor.
Kadıköy’ün seçkin bir semtinde kentsel dönüşüm adı altında yapılan inşaatlara malzeme taşıyan damperli bir kamyon geri geri gelirken yaya kaldırımında yürüyen genç bir kızı ezdi. Olur böyle kazalar derken, bir başka damperli kamyona yüklenmiş ytonglardan iki paket, yolda yürüyen orta yaşlı bir kadının üzerine düşmüş. Kadın ölmüş. Tabi ki kaza. Gerçi bazıları benim gibi, ‘’Ytong paletleri iple sağlam bağlansa bu yaşanmazdı’’ diyecekler ama siz kulak asmayınız. “Tedbir almak, almayanları cezalandırmak, ehil olmayan eğitimsiz insanları direksiyona oturtmamak medeni ülkelere özgü.” Bu bize uymaz.
En hoş haber; damperi açık unutulan kamyonların sık sık üst geçitlere çarpmaları. Her ay böyle bir haberi TV’den izliyoruz. Kimse kendine sormuyor. Ben, ‘’Arabamın tekerleklerinden birisinin lastiği çok inikse, sürerken fark ediyorum. Açık unutulan damper nasıl fark edilmez.’’
Gerisi şansa kalıyor. Üst geçit sağlamsa, üzerinde kimse yoksa, aracın hızı düşükse ölü ve yaralı sayısı değişiyor. Bunlar da kaza. Vatandaşlar kendi canları yanana kadar susuyorlar, sorgulamıyorlar. Tepki göstermiyorlar. ‘’Kaza’’ deyip geçiyorlar. Yetkililer de kaza kelimesini seviyor. Bu kelimeye sığınıyorlar. Bu kazaları yapanlara cana ve mala kıyanlara verilen cezalar çok gülünç olduğu için, çoğu ya para cezasına çevriliyor veya ertelendiği için yeni kazalar yapmaya devam ediyor.
Suçlu kim derseniz bu haberleri veren TV’ler. İnşallah Kuzey Kore’deki sistem gelir de böyle haberleri, katliamları, trafik kazalarını, yolsuzluk iddialarını dinlemekten kurtuluruz. Sadece ebedi lideri ve onun uygun bulduğu haberleri dinleriz. Böylelikle ne kadar mutlu bir memlekette yaşadığımızı anlarız.
Belediyeler uygun gördükleri her yere siteler, plazalar yapılmasına izin verirler. Siteler biter, plazalar hizmete girer. Trafik içinden çıkılmaz hale gelir. Kavşak yapılmasına karar verilir. İnşaat sürerken millet canından bezer.
Sorgulamayan vatandaşların yaşadığı bir ülkede, işlerin normal gitmemesine hiç şaşırmayalım.
Ekrem Abim; ”Sorgulamayan vatandaşların yaşadığı bir ülkede, işlerin normal gitmemesine hiç şaşırmayalım.” diye yazmışsın ya…. evet çok haklısın… her dai
m sorgulayalım… biat etmeyelim….