Kemal’in Mühendisleri
Türk tarımının geleceği tehlikededir. Ülkedeki mevcut ekonomik krizin tarımda yaşanacak bir gıda krizi, bir kıtlıkla birleşmesi sonucu oluşacak kaos Türk milletinin geleceğini de tehlikeye sokacaktır.
Türkiye’de tarım yönetilemez bir sektör haline geldi. Öyle ki atanan tarım bakanları bile Türk tarımı karşıtı uluslar arası gıda kartellerinin CO’su veya danışmanıdırlar. Dolayısıyla bunlardan ve kadrolarından Türk tarımına iyilik beklemek gaflettir.
Türkiye, yakın zamana kadar yurttaşlarının karnı tok sırtı pek yaşadığı bir tarım ülkesi iken bugün tarımda ithalata mahkum olmuştur. Nüfusunun yarıdan fazlasının açlık sınırının altında yaşadığı bir ülke haline gelmiştir. Bu konuda gerekenleri yapmak yerine siyasi tercihinin sonucu tarımı bitiren iktidar, bunun en büyük sorumlusudur.
Bu durumdan kurtulmanın bir tek yolu vardır; o da demokratik ve laik Cumhuriyete bağlı genç Türk mühendislerinin birlikte hiçbir etki altında kalmadan bilimin evrensel verileri ışığında tarımı kurtarmak üzere ihtiyaç duyulan azim ve kararlılığı bir an önce göstermesidir.
Cumhuriyete bağlılık; çalışmak, yorulmak ve üretmektir. Bunlar olmadan Türk toplumunun ekmeğini, onurunu, özgürlüğünü, bağımsızlığını ve geleceğini kaybedeceğinin bilincinde olmaktır. Bu bilinçle tarım bakanlığının yetersiz de olsa mevcut destekleri ile belediyelerin ve kimi özel veya tüzel kurumların tarıma olan desteklerini kendi bilgi ve emek gücüyle birleştirerek tarımda oluşturulacak politikalara öncülük etmektir.
Kader, tarihte bazı kuşaklara belli sorumluluklar yükler; Bugün de Türk tarımının kurtuluşu için ziraat mühendisleri ile veteriner hekimlerini modern üretici olup çiftçiyle halkla işbirliği yaparak bu önemli ve öncelikli konunun sorumluluğunu almakla yükümlü kılmıştır.
Yanı sıra tarımın iyileştirilerek kırsal kesimin huzura ve refaha kavuşturulması için gereken teknolojik desteği sağlayacak farklı branşlardaki mühendislerin; girdi temini, üretim, pazarlama, bölüşüm süreçlerini ve ilişkilerini çiftçinin lehine düzenleyecek iktisatçıların, işletmecilerin, muhasebecilerin; köylerde eğitimi ve sağlığı yeniden başlatacak, sosyal ve kültürel hayatı yeniden canlandıracak öğretmen, doktor ebe ve hemşirelerin hep birlikte kırsal kesime söz konusu huzur ve refahı getirmek üzere inisiyatif kullanmaları kaçınılmaz olmuştur.
Milletçe onurlu bir hayat sürdürebilmek için kırsalda yeniden yapılanmaya gitmek, Türkiye’nin en öncelikli gündem maddesi olmuştur. Bu gündem maddesinin kahramanları ise “Yurt dışına gitme hayali kurmak” yerine “Gidecek olan biz değiliz” deyip dişiyle tırnağıyla sarıldığı toprağında üretici olacak; sosyoekonomik yönden örgütlenerek, kooperatifleşerek güç ve kabiliyetlerini birleştirecek olan Kemal’in Mühendisleri’dir.
Yalnız, yoksul ve güzel ülkemizin gizil gücü Kemal’in Mühendisleri’nin birçoğu yoksul ve yoksun bir yaşamdan gelen ve yine birçoğu işsiz ya da açlık sınırının altındaki ücretlerle çalışan gençlerdir. Köylerde muhtar olmayı, tarım potansiyeli yüksek illerde milletvekili olmayı hak eden bu gençlerdir. Çünkü tarım, salt tarımcılara bırakılamayacak kadar ciddi bir alan olsa da tümüyle tarımdan anlamayan siyasilerin insafına terk edilemeyecek kadar ülkemizin beka sorunudur.
Kuşkusuz Türk halkı da üreticisi ve tüketicisiyle tarımda devrimci bir yapılanmaya gidilmesi gerektiğinin inancı ve beklentisi içindedir. Henry Kissenger, “Gıdaya hükmeden dünyaya hükmeder” diyor. Türkiye toprakları bir gıda ambarı potansiyeline sahipken Türk milletinin bugün Hint Fakiri konumuna düşmesi haktan reva mıdır?
İşte, Türkiye’yi altmış sente ve bir kuru ekmeğe muhtaç bugünkü halinden kurtaracak irade, Türkiye’nin verimli topraklarını, su kaynaklarını ve yedi bölgede yaşanan iklim çeşitliliğini hakkıyla yönetecek olan Kemal’in Mühendisleri’dir.
İster işsizlik ister geçim sıkıntısı; içinde bulunulan çaresizlik her ne olursa olsun insan kararlı şekilde bir ülküde odaklanmışsa hiçbir güç onu baş koyduğu hedefe ulaşmaktan alıkoyamaz. İkinci Viyana Kuşatmasından sonra Osmanlı hep toprak kaybetti; 239 yıl sonra Türkler ilk kez “Subaylar Savaşı” olarak da bilinen Sakarya Meydan Savaşıyla bunu tersine çevirdi. Fakruzaruret içindeki subaylar, “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” ilkesiyle düşmana ve düşmanla işbirliği yapmış içerideki satılmışlara karşı canları pahasına savaştıkları için zafer kazanmışlardı.
O kahramanlara “Kemal’in Askerleri” ismini İngilizler vermişti. Kemal’in Askerleri’nin o zor koşularda düşman işgalinden kurtardığı dünyanın en bereketli yurdunda, “Kemal’in Mühendisleri”nin bilim ve teknolojinin geliştiği bugünkü kolay koşullarda dünyanın en ileri tarımını yapması gerekmez mi? Türk çiftçisinin, köylüsünün sahip olduğu hümanist tarım kültürünü dünyanın en gelişmiş medeniyetine dönüştüremeyeceğinin mazereti ne olabilir ki?
Halkın yoksulluğu üzerinde yükselen saray rejimlerinde kamuoyunun sağduyusu iktidarın fersah fersah önünde olur. Dolayısıyla Kemal’in Mühendisleri tarım konusundaki düşüncelerinin haklılığını meşruiyet içinde halka ispatlayıp samimiyetle politika üretirlerse iktidarın; iktidar yapmasa iktidara namzet muhalefetin onların ürettiği politikaları uygulaması kaçınılmazdır.
Kırsal kesimin eğitimden, devlet desteğinden yoksun bırakılması bir cinayetti ve bu Türkiye’yi tüketti. Bu tükeniş AKP iktidarında bir intihara dönüştü. Onun için savaşılması gereken en büyük düşmanlardan biri de derin yoksulluğa ve eğitimsizliğe dayalı cehalettir. Özellikle kırsaldaki cehalet!
Cehalet bir daha geri gelmemek üzere bu topraklardan sökülüp atıldığı gün, tarımda kendine yeterlik de yeniden bire bin vermek ve bir daha gitmemek üzere kök salacaktır bu sadık topraklarda.