KOPUŞ…
Yılmaz Erdoğan, soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçmiş çocuk olmaktan.
Ben aptalca kılınan bir cenaze namazında vazgeçtim ülkücü olmaktan.
***
5 çocuklu milliyetçi bir ailenin son çocuğu idim.
Benim ülkede olup bitenlerle ilgilenmeye başladığım yıllarda babam Milliyetçi Hareket Partisi İl Encümeni, abim Ülkü Ocakları İlçe Başkanı idi.
Doğal olarak siyasal yelpazede duracağım yer konusunda seçeneklerim pek de fazla değildi.
Peki pişman mıydım o yıllarda durduğum, bulunduğum noktadan?
Elbette değil.
O yılların sağcısı da, solcusu da idealist insanlardı.
O nedenledir ki 12 Eylül Faşizmi ayrım yapmadan birlikte ezdi sağcısını da solcusunu da.
Dolayısıyla kimsenin bulunduğu noktadan pişman olması gerekmiyordu.
***
Yıllar sonra genç bir mühendis olarak Siirt Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü’nde çalışmaya başladığımda, yeni tanıştığım bir arkadaşım; “Yaaaa sen ne biçim bir ülkücüsün?” dedi…
“Neden?” dedim.
“Kavgacı biri değilsin, gazete okuyorsun, kitap okuyorsun, farklı görüşlere açıksın, satranç oynuyorsun, briç oynuyorsun, resim ile sanat ile ilgileniyorsun, içki içiyorsun… Böyle ülkücü olmaz.” dedi…
O gün, “Demek ki sen hep yanlış ülkücüler ile karşılaşmışsın.” deyip geçiştirdim konuyu.
Ama bulunduğum yeri ilk o zaman sorgulamaya başladım.
Ve aşağıda sıralayacağım seçilmiş birkaç olay ruhen kopuşumun kilometre taşları oldu.
Son günlerde yaşananlar ise bu kopuşta ne kadar haklı olduğumun delilleri.
***
Gazetelere manşet oldu.
Ülkücüler hayali bir dizi kahramanı için, hayali bir mafya lideri için, Kurtlar Vadisi dizisinde senaryo gereği öldürülen Çakır karakteri için, gıyabi cenaze namazı kılıyor, adına mevlüt okutuyordu.
“Yok artık!” dedirten bir saçmalık.
Ve aklı başında ülkücülerin, ülkücü olduğunu gizleme ihtiyacı duyduğu günler.
***
Sonraki yıllarda, bu defa film kahramanı değil, botokslu bir mafya liderinin etrafında gördük aynı karakterleri.
O botokslu; insanları katletmekten, kanları ile duş almaktan, cesetlerini bayrak direklerinde sallandırmaktan bahsederken, ülkücüler tekbir getiriyordu; “Allahu Ekber…”
***
Bitti mi peki?
Bitmedi maalesef.
Daha yeni başlıyormuş meğer…
Bir de baktık Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanlığı tarafından Doğu Türkistan‘daki Çin zulmünü protesto etmek için gerçekleştirilen yürüyüşte, bir grup ülkücü, Çinli zannettikleri Koreli turist grubuna saldırdı. Grup linç edilmekten polis yardımı ile son anda kurtuldu.
***
Başka?
Anatolia isimli belgeselin Kayseri’deki çekimleri sırasında Tarihi Kayseri Kalesi’nin surlarına asılan Bizans bayrağı ülkücülerin tepkisine neden oldu.
Tekbir getiren yaklaşık 50 kişilik grup, Kayseri Kalesi’ne haçlı bayrağı asıldığını söyleyerek, belgeselin Yönetmeni ve Yapımcısı Tanyolaç Türkben‘e tepki gösterdi. Çekim yarım kaldı. Ekip Bizans bayraklarını alarak olay yerinden ayrıldı.
***
Sonra;
Kayseri Ülkü Ocakları Başkanı ve bir grup ülkücü, başlattığı ölüm orucunda hayatında kaybeden Grup Yorum üyesi bas gitarist İbrahim Gökçek’in kendi köyünde toprağa verilmesine karşı çıktı. “terörist cenazesi istemediklerini söyleyen grup”, cenaze sahiplerini, gömülmesi halinde cenazeyi çıkarıp yakmakla tehdit etti.
Devamında;
Bilge(!) lider tarafından görevden alınan Kayseri Ülkü Ocakları Başkanı Serdar Turan sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada; “Kıymetli büyüğümüz genel başkanımız sayın Devlet Bahçeli’nin emirleriyle Ülkü Ocakları Kayseri İl Başkanlığı görevim sona ermiştir. Bundan sonra da bir ülkücü olarak liderimizin emrinde olmaya devam edeceğim.” dedi…
***
Bitti mi?
Bitmedi…
Yer yine Kayseri.
Tarih 19 Mayıs 2020. Balkonuna üzerinde İngiliz bayrağı deseni bulunan havlu asan İran uyruklu bir şahıs yine ülkücülerin tepkilerine hedef oldu. Olay polise bildirildi. İranlı Mohammad Reza K. gözaltına alındı. Kayseri Valiliği’nden konuya ilişkin yapılan açıklamada önce; “Yabancı uyruklu şahıs hakkında gerekli yasal işlemler başlatılmıştır.” denildi, sonrasında; “Şahsın bahse konu havluyu kurutmak için balkona astığı, farklı bir amaç gütmediği anlaşılmıştır.” ifadelerine yer verildi…
***
Siz söyleyin, haksız mıyım?