Meral Akşener: O gülerken, biz kahrolduk
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Akşener konuşmasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a İdlib şehitleri ve Suriye’ye yönelik söylemleri üzerinden tepki gösterdi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında konuştu. Grup konuşmasına İdlib’de verdiğimiz şehitlerin adlarını tek tek söyleyerek başlayan Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İdlib saldırısından sonraki ilk konuşmasında gülümsemesine tepki gösterdi.
Konuşurken sesinin titrediği görülen Akşener, “O gülerken, biz kahrolduk. Yüreğimiz yandı, ruhumuz kavruldu. O güldükçe, güldürdükçe bu ülkeyi yönetme iddiasındakilerin, Akıllarını, vicdanlarını çoktan rafa kaldırdığını gördük.” şeklinde konuştu.
Meral Akşener’in açıklamalarından satır başları şöyle:
37 yiğit. 37 can. 37 yarım kalan öykü. Mahşerde buluşuncaya kadar yüreklerimizde olacaklar.
Ruhları şad, mekanları Cennet olsun. Peygamber efendimize komşu olsunlar inşallah.
Değerli milletvekilleri;
Aslında bu haftaki grup toplantımızı, şehitlerimizin ruhuna dualar okuyarak açıp, aziz hatıraları önünde saygıyla eğilerek bitirmek istiyordum.
Ama devleti yönetenler, devlet ciddiyetinden, devlet adabından, sorumluluk bilincinden ne derece uzak olduklarını yine gösterdiler.
Bana da iki çift söz söylemek farz oldu… Biliyorsunuz, bundan birkaç gün önce, Sayın Erdoğan, “birkaç tane şehit” diyordu. Bazı rakamları çok sever Sayın Erdoğan… Büyüme rakamları, yapılan yolların rakamları, açılan üniversite rakamları, toplanan vergi rakamları, inşaat rakamları…
“O GÜLERKEN BİZ KAHROLDUK”
Bunlardan gülerek bahseder, çevresindekileri de güldürür. En acı günde bile, sevdiği rakamları sevmemezlik edemez Sayın Erdoğan. Ama, aynı zamanda bazı rakamları da hiç sevmez… İşsizlik rakamları, batan esnafın rakamları, kişi başına düşen milli gelir rakamları, borçlu insanımızın rakamları… Mesela elektriğe, doğalgaza gelen zam rakamlarını çok sever ama, İşçiye, emekliye yapılacak ücret zammı rakamlarını hiç sevmez.
Yani yüzüne vurulan gerçekliğin rakamlarını sevmez, işine gelmeyince, sorumlusu olduğu gerçek rakamları bilmez, duymaz Sayın Erdoğan. Kaçar onlardan. Kimi zaman gülerek kaçar, kimi zaman susarak kaçar, kimi zaman kızarak kaçar. Nitekim “birkaç tane şehit” dedikten birkaç gün sonra, 36 rakamını duyduğunda da, böyle yaptı Sayın Erdoğan. Güldü, güldürdü, o gülerken biz düşündük.
O gülerken, biz kahrolduk. Yüreğimiz yandı, ruhumuz kavruldu. O güldükçe, güldürdükçe bu ülkeyi yönetme iddiasındakilerin, Akıllarını, vicdanlarını çoktan rafa kaldırdığını gördük. 36 oğlumuzu toprağa verdik, 1 oğlumuzu da bugün veriyoruz, Sen hala eğleniyor musun Sayın Erdoğan?
“SEN HALA EĞLENİYOR MUSUN SAYIN ERDOĞAN?”
Mesela Bayram Teğmen. 2 ay önce babasını kaybetmişti. Cenazeden sonra gittiği berber arkadaşına demişti ki; “Arkadaşlarım orada çarpışıyor. Ben de döneceğim. Belki bu son traşım olur.”
Öyle oldu. Sen hala eğleniyor musun Sayın Erdoğan? Mesela Batuhan Onbaşı.
Şehit torunuydu. Daha 6 ay önce nişanlanmıştı. Yuva kuracaktı, çoluğa çocuğa karışacaktı.
Şimdi karışamayacak. Sen hala eğleniyor musun Sayın Erdoğan?
Mesela Birhan Onbaşı. “Biz 7 yaşında yağmurun altında, soğuktan titreyerek, ‘Varlığım TÜRK Varlığına Armağan Olsun’ derken şaka yapmıyorduk.” diyen, koca yürekli bir yiğit… O kendi varlığını Türk varlığına armağan etti,
Sen hala eğleniyor musun Sayın Erdoğan? Mesela Mehmet Astsubay. Henüz 21 yaşındaydı. Göreve başlayalı daha 1 ay olmuştu. Toprağa düştü. Sen hala eğleniyor musun Sayın Erdoğan? Mesela Burkay Onbaşı. Bir kızı sevmişti, evleneceklerdi. Ölüm onları ayırdı. Sen hala eğleniyor musun Sayın Erdoğan?
Mesela Selman Çavuş. Bir buçuk yaşındaki Uygur’un babasıydı. O, oğlunu büyürken göremeyecek. Sen hala eğleniyor musun Sayın Erdoğan? Mesela Ahmet Onbaşı. 23 yaşındaydı.
Anası-babası her aradığında, ateş çemberindeyken bile, “İyiyim, merak etmeyin.” diyordu. Artık telefonu açamayacak. Sen hala eğleniyor musun Sayın Erdoğan?
Mesela Nihat Onbaşı. Lüleburgaz’dan İdlib’e gönüllü gitmişti. Geriye cenazesi geldi. Sen hala eğleniyor musun Sayın Erdoğan? Mesela Emre Onbaşı. 20 Nisan’da düğünü vardı. Olamadı… Sen hala eğleniyor musun Sayın Erdoğan?
Mesela Süleyman Yüzbaşı. Arkasında iki küçücük çocuk bıraktı. Onlar babasız büyüyecek. Sen hala eğleniyor musun Sayın Erdoğan?
Mesela Selim, Veysel ve Şükrü Onbaşı. Eşleri hamileydi, baba olacaklardı. Artık olamayacaklar. Sen hala eğleniyor musun Sayın Erdoğan?
37 oğlumuzu toprağa verirken, eğlenemezsin Sayın Erdoğan. 37 oğlumuzu toprağa verirken, dedikodu yapıp kıkırdayamazsın Sayın Erdoğan. 37 oğlumuzu toprağa verirken, “yol, köprü, tünel” edebiyatı yapamazsın Sayın Erdoğan.
“ŞAHSİ MENFAATLERİNİ MEMLEKETİN MENFAATLERİYLE…”
Bizler, bu toprakların çocukları; Anaları, babaları, evlatları, kadınları ve erkekleri, Devletimizi sever, devletimizi sayar, devletimizi biliriz. Bayrağımızı yere düşürmez, düştüğü yerden kaldırır, düşürenlerden hesap sorarız. İnancımız da budur, fikrimiz de budur, zikrimiz de budur.
Bizler, bu toprakların çocukları; Acının, yokluğun ne olduğunu biliriz. Acı çekene, yokluk çekene, biz çekmiş gibi davranır, yarasını sarar, ekmeğimizi böleriz. Bizler, bu toprakların çocukları; Gerekirse bayrak nöbetinde, başına yağan bombalardan ölürüz.
Vatanı, bayrağı, inancı beklediğimiz müddetçe, “vatan sağ olsun” deriz, bağrımıza taş basar, yüce mevladan sabır, inayet dileriz. “Devletimiz var olsun.” deriz. Deriz, deriz de… Davul kimin boynunda, tokmak kimin elinde bilmek isteriz Sayın Erdoğan.
Biz, bu toprakların çocukları;
“Şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edenlerden”, hesap sorduğumuz gibi; Şahsi menfaatlerini, memleketin menfaatleriyle bir tutanlardan da, hesap sorarız Sayın Erdoğan! Şehidimize rakam deyip geçemezsin. Onlar, oğuldu, eşti, babaydı, dosttu, sevgiliydi, kardeşti.
Onlar, sen rahat uyu diye canını ortaya koyan, Türkiye var olsun diye sönen birer ateşti. Geride, vatan sağ olsun diyen babalar var. Geride, evlat hasretiyle yanan analar var. Geride, sevdiklerini kaybetmiş eşler, nişanlılar, sevgililer var. Geride, bir daha babasını göremeyecek evlatlar var. Onlar ağlarken sen gülemezsin Sayın Erdoğan.
“SURİYE’DE NE İŞİ OLDUĞUNU BİLMEDİĞİN PUTİN’İN SOÇİ’DE NE İŞİ VARDI?”
Dava Arkadaşlarım,
Millet ne olduğunu öğrenmek için ekran başında, Sayın Erdoğan, hala uçan ekonomi masalları anlatıyor. Bir de dostlarıyla yaptığı telefon sohbetlerini…
Trump sormuş; “Putin’in Suriye’de ne işi var?” demiş. Sayın Erdoğan da, “Kamışlı’da petrol var.” demiş. Cehalete bakar mısınız? Rusya’nın Suriye’de ne işi olduğunu bilemeyecek kadar tarih cahili birinin, kendi ülkesinin neden orada olduğunu bilmesi mümkün mü?
Hani okullarda okutulurdu; “Rusya’nın sıcak denizlere inme hedefi” denirdi ya, işte o sıcak denizlerdeki üssüdür Suriye. Rusya, 1958’den beri Suriye’de. Hem ikili anlaşmalarla, hem de askeri üsleriyle…
Bu gerçeği ve nedenlerini bilmiyorsan, ya da bilmeze yatıyorsan, o coğrafyaya niye kafanı uzattın Sayın Erdoğan? Suriye’de ne işi olduğunu bilmediğin Putin’in, Soçi’de, Astana’da ne işi vardı Sayın Erdoğan?
Madem Putin’in Suriye’de işi olmadığını düşünüyordun, ortak devriyeyi de kapsayan mutabakatı neden imzaladın Sayın Erdoğan? Diplomasi senin keyfine göre yürüttüğün dostluk ilişkilerinden ibaret değildir. Dostlarınla dedikodu seanslarını bırak, Dış politikada ülke menfaatinin esas olduğunu anla artık.
Aziz milletim;
Herkes bilsin ki, İYİ Parti siyasette aklın ve vicdanının sesidir.
İYİ Parti kutuplaşmayı sona erdirmek için, milletin çağrısı üzerine oluşmuş bir siyasi harekettir.
Biz alınan her karara, milletin çıkarları penceresinden bakarız.
Her kararı, vicdanımızla tartarız.
Ehline danışır, başını sonunu düşünür, ondan sonra karara varırız.
Bu anlayışla biz;
Bugün, yanı başımızdaki topraklar, pikap üstünde gezen birkaç teröriste devredilirken,
“Türkiye sessizce oturup uzaktan izlesin.” diyemeyiz.
Afrin’i, Fırat Kalkanı’nı ve Barış Pınarı’nı, bu sebeple destekledik, desteklemeye devam edeceğiz.
Ancak; millet şehidinin yasını tutarken; milletin huzuruna gülerek çıkanlara, haddini bildirmeye de devam edeceğiz. Biz, meseleye şahsi hesaplarla bakmıyoruz.
Biz meseleye, ülkemizin ve milletimizin menfaatleri üzerinden bakıyoruz.
Bizim önceliğimiz akıldır. “Sahaya da, masaya da devlet aklı hakim olmalı.” diyoruz.
Biliyoruz ki, akılsız başın ceremesini millet çeker.
Ve bugün, akılsız başların, sebep oldukları ortadayken, tebessüm ettiklerini gördükçe, daha da kahroluyoruz.
Aziz milletim;
Bu işte bir gariplik var.
Çiçeklerimiz solarken, bütün bir millet gözyaşı döküyor.
Millet ağlıyor, milletin adamının yüzünde gülücükler…
Ne diyor Akif;
“Irzımızdır çiğnenen, evlatlarımızdır doğranan,
Hey sıkılmaz; ağlamazsan, bari gülmekten utan!”
Mehmetçik İdlib’de canını ortaya koyarken, siz ülkenizi korumak için ne yapıyorsunuz?
Belli ki Sayın Erdoğan, milletinin birlik olmasından rahatsız olmuş, geçmiş tartışmaları açıyor.
“Kavga etmeye devam edin.” diyor.
Damat, kayınpederin şakalarına gülüyor.
Eski Meclis Başkanı, yaşından başından utanmadan, eliyle koluyla damada espri yapıyor.
Emekli perişan, esnaf perişan, gençler işsiz ama, onlar gülüyor.
Millet ağlıyor, onlar eğleniyor…
Şehitlerimizi onurlandırmanın yolu bu olamaz.
Şehitlerimiz, bundan çok daha fazlasını hak ediyor.
Bu millet, cumhuriyetini şehitlerine borçludur.
Ama Cumhuriyetimiz, her alanda öyle bir gelişme göstermiştir ki,
Şehitlerimizin adları da, bunun mimarları olarak tarihe altın harflerle yazılmıştır.
İşte bu millet, şehitlerine olan borcunu gelişmeyle, refahla, geleceğe duyduğu umutla ödemiştir.
Şimdi aynı başarıları,
Cizre’de, Afrin’de, Elbab’da, İdlib’de verdiğimiz şehitlere de borçluyuz.
Soruyorum Sayın Erdoğan:
Sen bu borcu nasıl ödeyeceksin?
Sen, Mehmetçiğe olan can borcunu nasıl ödeyeceksin?
Yas tutan milletin yüzüne gülerek mi ödeyeceksin?
Trump ile şakalaşarak mı ödeyeceksin?
Beceriksiz damadının programlarıyla mı ödeyeceksin?
Eski kavgaları hortlatıp, milleti birbirine düşürerek mi ödeyeceksin?
Senin umurunda değil, belli ki sen ödemeyeceksin, ama biz ödeyeceğiz.
Biz bu borcu, Türkiye’yi bir cennet bahçesine çevirerek ödeyeceğiz.
Kenetlenerek, birbirini seven ve sayan bir toplum olarak ödeyeceğiz.
Fakirliği, işsizliği ortadan kaldırarak ödeyeceğiz.
Şehitlerimizin çocuklarına iyi bir eğitim vererek, onların iş sahibi olduklarını görerek ödeyeceğiz.
Türkiye’yi güçlü, mutlu ve zengin bir ülke yaparak ödeyeceğiz.
Dava arkadaşlarım;
Oğullarımızı cennete uğurladık.
Onların umurunda olmasa bile, biz yaralıyız, biz hüzünlüyüz.
Selam olsun şehit analarına.
Selam olsun şehit babalarına.
Selam olsun şehit eşlerine.
Selam olsun şehit evlatlarına.
Selam olsun şehit kardeşlerine.
Allah’ım onlara güç versin, sabır versin…
Allah’ım!
Bu Cennet vatana göz dikenleri,
göz dikenlerle kol kola girenleri,
“Kahhar” adınla kahreyle!
Evlatlarımızın canına kastedenlere, yuvaları yıkanlara, ocaklara ateş düşürenlere fırsat verme.
Devletimize güç-kuvvet, yönetenlere akıl, milletimize selamet nasip eyle.
Edirne’den Kars’a, Hatay’dan Samsun’a, İzmir’den Diyarbakır’a, ülkemizin dört yanında dökülen gözyaşlarını, gencecik aslanlarımıza rahmet eyle!
Bizler inandık ki;
“Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi!
Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi!”
Sen, ordumuzu muzaffer eyle yâ Rabbi!
Yiğitlerimizin yavrularını yetim bırakma yâ Rabbi!
Yüzümüzü ve bayrağımızı yere düşürme yâ Rabbi!
Evlatlarımızın ruhları şad, mekanları Cennet olsun.
Türkiye’nin iyi ve cesur evlatları, şimdi öyle bir haykırın ki;
Şehitlerimiz duysun.
Öyle bir haykırın ki;
Duyması gereken kim varsa duysun.
VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN!
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!