Meral Akşener’den Erdoğan’a Öcalan tepkisi
İYİ Parti lideri Meral Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sert sözlerle yüklendi. Akşener, “Yargılaması süren Selahattin Demirtaş’ı teröristbaşı Öcalan’a şikayet etti. Rezalete bakar mısınız? Eğer İmralı’dakini çıkarmanın peşindeysen orada duracaksın. Sakın ha” şeklinde konuştu.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Akşener, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, geçen hafta yaptığı ve terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan ve tutuklu eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı işaret ettiği “Edirne’deki, en büyük hesabı İmralı’dakine verecek. Onların da kendi içlerinde ayrı bir hesaplaşmaları var. Ve bu hesaplaşmayı da yapacaklar” sözlerine yanıt verdi.
İYİ Parti Genel Başkanı tepki gösterdiği açıklamasında, “Edirne’deki, en büyük hesabı, İmralı’dakine verecek. Rezalete bakar mısınız? Türk yargısının düşürüldüğü şu duruma bir bakar mısınız? Neymiş, en büyük hesabı, İmralı’daki kesecekmiş… Yazıklar olsun” dedi.
Akşener, “Eğer arzu ettiğin hesabı kesmesi için, “İmralı’dakini”, İmralı’dan çıkarmanın peşindeysen, orada duracaksın. Sakın ha.” şeklinde konuştu.
Akşener’in açıklamaları şöyle:
Aziz milletim, değerli milletvekilleri, kıymetli basın mensupları;
Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Aziz milletim;
İktidarın, boş konuşmalarla, hamasi nutuklarla,
ve öfke nöbetleriyle geçirdiği, bir haftayı daha geride bıraktık.
Sayın Erdoğan ve arkadaşları,
her hafta olduğu gibi, bu hafta da,
yine dertli çiftçilerimizi, görmezden geldi.
Yine, siftahsız esnaflarımızı, duymazdan geldi.
Yine, borç batağındaki emeklilerimizi, bilmezden geldi.
Bu ibretlik durumu, artık yadırgamıyoruz.
Çünkü artık;
beceriksizliklerinin üstünü örtecek bahaneleri kalmadı.
Çünkü artık;
tutmadıkları vaatleri unutturacak sözleri,
milletimizin dertlerine derman olacak, çözümleri kalmadı.
Çünkü artık;
Sayın Erdoğan ve partisinin, milletimize verecek hiçbir şeyi kalmadı.
Tabi hal böyle olunca da,
Sayın Erdoğan’ın çaresizliği, artık gülünç bir hal almaya başladı.
Geçen yine, çıktığı bir meydanda;
“Milletimizi bunaltan sıkıntıları, biz çözeriz.” dedi.
“Fahiş fiyat artışlarını biz çözeriz.” dedi.
Yanlış duymadınız, aynen böyle dedi.
Bir de utanmadan, havuz medyasına manşet attırmışlar…
Güler misin, ağlar mısın?…
Sabah şeriflerin hayrolsun, Sayın Erdoğan.
Günaydın!
Yahu 20 yıldır neredeydin?
Şimdiye kadar çözdün de, elini tutan mı oldu?
999 haftadır iktidardasın, hala “BİZ ÇÖZERİZ” diyorsun.
999 haftadır çözememişsin, tam tersine sorun olup, memleketin üzerine yağmışsın,
şimdi utanmadan çıkıp, BİZ ÇÖZERİZ diyorsun.
Neyi çözeceksin Sayın Erdoğan?
Zerre sıkılmadan çıkıp, “Ekonomide işler yolunda.” diyorsun.
Bu üstün farkındalıkla, sen neyi çözeceksin?
Her ağzını açtığında, döviz zıplıyor,
sen ısrarla çıkıp, “Faiz sebep, enflasyon neticedir.” saçmalığını sayıklamaya devam ediyorsun.
Bu engin ekonomi bilginle, sen neyi çözeceksin?
“Açım” diyen vatandaşımıza, utanmadan “Abartma” diyorsun.
Dertli vatandaşın kafasına, çay atmaktan da geri durmuyorsun.
Bu olağanüstü empati yeteneğinle, sen neyi çözeceksin?
Her hafta çıkıp, tarlasına küsmüş çiftçimizi, nasıl zengin ettiğinden bahsediyorsun.
Bu acayip hayal gücünle, sen neyi çözeceksin?
Emeklimiz, memurumuz, işçimiz, esnafımız, iş dünyamız için,
“Her şey güllük gülistanlık.” diye diye, dalga geçer gibi ortalıkta geziyorsun.
Memleketin meseleleriyle bu kadar ilgiliyken, sen neyi çözeceksin?
Allah aşkına, söyler misin Sayın Erdoğan;
Saraya doldurduğun bol maaşlı beceriksizlerle, neyi, nasıl çözeceksin?
Bu ucube sisteme geçtiğimiz son 3 buçuk yılda,
neyi çözebildin de, şimdi çözeceksin?
Aziz milletim;
Maalesef çözemezler.
Bu zihniyetle, bu beceriksizlikle, bu cahillikle, memleketin hiçbir sorununu çözemezler.
Biliyorsunuz geçtiğimiz gün,
müstakbel Muhalefet Partisi Genel Başkanı Sayın Erdoğan, çıktı ve dedi ki;
“ABD ve Avrupa enflasyondan kırılıyor.
Bizim böyle bir derdimiz yok.”
Üstelik bunu;
Aralık 2021 tarihi itibariyle,
Ülkemiz, dünyanın en yüksek 6’ıncı enflasyonuna sahipken söyledi.
Bunu;
İflas eden Lübnan, Arjantin ve Venezuella gibi ülkelerde bile,
bizden daha düşük, bir enflasyon varken söyledi.
Bunu;
G20 ülkelerinin, 2021 yılı enflasyonu, ortalama yüzde 4 buçukken,
yani, onların bir yıllık ortalama enflasyonu,
bizim, Aralık ayı enflasyonumuzun, üçte biri kadarken söyledi.
Hatta orada da durmadı, hızını alamayıp dedi ki;
“Gelişmiş ülkeler, bir anda, 5 ila 7 katına çıkan,
bir enflasyon gerçeği ile, yüzleşmek zorunda kalmıştır.”
Şu şuursuzluğa bir bakar mısınız?
Şu aymazlığa,
vatandaşın gözünün içine baka baka, gerçekleri çarpıtan,
şu utanmazlığa bir bakar mısınız?
Gerçekten ibretlik.
Allah kimseyi bu duruma düşürmesin…
Değerli dava arkadaşlarım;
Biliyorsunuz bu arkadaşlar,
memleketimizin meselelerini, pek umursamasalar da,
ilginçtir, Japonya’daki ekonomik durum hakkında,
nedenini anlayamadığımız, bir derin hassasiyete sahipler.
O nedenle, size Japonya’dan bir örnek vermek istiyorum:
Mesela Japonya’da, yıllık enflasyon, yüzde 0,1’den, yüzde 0,6’ya çıktı.
İşte size;
Sayın Erdoğan’ın bahsettiği, batı ülkelerindeki, 6 katlık enflasyon artışına bir örnek.
Doğrudur, 6 kat artmış, yüzde 0,6 olmuş…
Enflasyon canavarı, Japonya’yı, adeta esir almış.
Sayın Erdoğan’a göre, enflasyon şoku yaşayan, diğer ülkelerde de, durum vahim.
Mesela enflasyon;
Suudi Arabistan’da, yüzde 1,2’ye,
Çin’de, yüzde 1 buçuğa,
Endonezya’da ise, yüzde 1,9’a çıkmış.
Mesela;
Fransa’da, yüzde 2,8’e,
Güney Kore’de, yüzde 3,7’ye,
Euro bölgesinde, yüzde 5’e,
Güney Afrika’da ise, yüzde 5 buçuğa dayanmış.
Mesela enflasyon;
Hindistan’da yüzde 5,6,
ABD’de, ülke yanıp tükenmiş, yüzde 7,
Meksika, iflasın eşiğinde, yüzde 7,4,
Sayın Erdoğan’ın feyz aldığı kankası, Putin’in Rusya’sında ise, yüzde 8,4.
Peki, dünyada böylesine vahim bir kriz söz konusuyken, bizde durum nasıl?
Sayın Erdoğan ve hünerli ekonomi ekibi sayesinde,
enflasyon bizi teğet geçmiş, yüzde 36…
Memlekette enflasyon,
Avrupa’nın büyük ülkelerindeki enflasyonun toplamına ulaşmış,
ama bu arkadaşların, enflasyon gibi bir derdi yokmuş…
Şu ciddiyetsizliğe bir bakar mısınız?
Şu iş bilmezliğe bir bakar mısınız?
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten, şu lakayt tavra bir bakar mısınız?
Yazıklar olsun.
Doğrudur, dünyada oransal olarak bakıldığında, görece yüksek enflasyon artışları var.
Ama bu, Türkiye’deki,
dünyanın kat be kat üzerinde seyreden enflasyonu, meşrulaştırabilir mi?
Hayır.
İktidarın beceriksizliğini örtecek bir veri olabilir mi?
Hayır.
Peki bu zihniyetle,
milletimizin enflasyon kaynaklı sorunlarına, çözüm bulunabilir mi?
Hayır.
Buradan, sizlerin aracılığıyla, Sayın Erdoğan’ı acilen ciddiyete davet ediyorum.
Devleti yönetenler, rakamları eğip bükerek, milletini kandırmaya çalışamaz.
Ya abuk sabuk açıklamaları bırakıp, milletin derdine odaklanın;
ya da sandığı getirin, biz gelelim, milletimizi bu iş bilmezlikten çekip kurtaralım.
Ayıptır, günahtır.
Böyle devlet yönetilmez.
Aziz milletim;
İktidarın, enflasyonla mücadelede gösterdiği, bu müthiş iş bilmezliğin bir benzerini de,
faizle mücadelede görüyoruz.
Biliyorsunuz Sayın Erdoğan, Mart ayından beri,
kafayı politika faiziyle bozdu.
Bu inatlaşmada, olan da maalesef, milletimize, esnafımıza, iş dünyamıza oldu.
Mesela;
hazinenin borçlanma faizi, Mart ayına göre, 10 puan arttı.
Mesela;
Ticari kredilerde, en itibarlı müşteriler dahi,
yüzde 37 ile yüzde 40 bandında, faiz ödemek zorunda.
Mesela;
Dosya masraflarıyla birlikte,
ihtiyaç kredilerindeki faiz oranları, yüzde 50’ye ulaştı.
Ez cümle;
Sayın Erdoğan, politika faizini, 5 puan indirdi ama,
piyasadaki tüm faizler, 10 ila 25 puan arasında arttı.
Neden mi?
Çünkü, Sayın Erdoğan’ın, güven veren ekonomi yönetiminin bir sonucu olarak,
hiç kimse, enflasyonun kalıcı olarak düşürüleceğine inanmıyor.
Politika faizinin inmesiyle birlikte;
Bugün bankalar, Merkez Bankasından, yüzde 14 ile aldıkları paraları,
Hazineye, yüzde 26 ile borç veriyor.
Milletin hazinesine yapılan şu ihanete bakar mısınız?
Daha bitmedi…
Sayın Erdoğan’ın faizseverliği bunlarla da sınırlı değil.
Tepeden tırnağa, iğneden ipliğe, her şeyden vergi alan bu arkadaş,
ilginçtir, nedense faiz gelirlerinden vergi almıyor.
Kur korumalı sistem gelene kadar,
Türk Lirası mevduat faiz gelirlerinden, vergi almazken;
Şimdi buna, hazine tahvili faiz gelirlerini de ilave etti.
Yani;
siz bugün, hazineye milyarlarca lira borç verin,
bu verdiğiniz borçtan da, yine milyarlarca liralık gelir elde edin,
sizin için vergi oranı sıfır.
Ayrıca, bu hafta Meclis gündeminde olan, bir kanun teklifiyle de,
şirketlere, önemli bir vergi istisnası getiriliyor.
Döviz mevduatını, Türk Lirası mevduata çeviren, kurumlar vergisi mükelleflerinden,
kambiyo, yani kur kazançlarından alınan, yüzde 25 kurumlar vergisi, artık alınmayacak.
Yani;
Merkez Bankası’nın dolarlarını yandaşlarına ucuz ucuz sattılar,
şimdi de, dolar biriktirmek için 84 milyon insanımızdan topladığı vergileri, çarçur ediyorlar.
Devleti, 70 sente muhtaç eden Ak Parti iktidarı,
şimdi de, adeta kapitülasyonlara benzer tavizler vererek,
bunun yanında da, ülkemizi adeta kara para aklama yeri hâline getirerek,
ömrünü uzatmaya çalışıyor.
Hatta bu yolda, öyle tehlikeli adımlar atmaya başladılar ki,
gelişmeleri, endişeyle takip ediyoruz.
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, geçen hafta,
yargı süreci devam eden Selahattin Demirtaş’ı,
gitti, teröristbaşı Abdullah Öcalan’a şikayet etti.
Dedi ki;
“Edirne’deki, en büyük hesabı, İmralı’dakine verecek.”
Rezalete bakar mısınız?
Türk yargısının düşürüldüğü şu duruma bir bakar mısınız?
Neymiş, en büyük hesabı, İmralı’daki kesecekmiş…
Yazıklar olsun.
Sayın Erdoğan;
Bu memlekette, eğer bir hesap kesilecekse, onu Yüce Türk Yargısı keser.
O kadar.
Makamının ciddiyetinin farkına var artık.
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, böyle abuk sabuk konuşamaz.
Kendine gel.
Belli ki, 2019 seçimlerinden ders almamışsın.
Anketlerde çakılınca, yine gidip,
Cumhur İttifakı’nın pek de gizli olmayan, gayri resmi ortağının peşine takılıyorsun.
Geçen sefer, mektupla işi kurtarmaya çalışmıştın,
görüyorum ki, bu sefer başka oyunlar peşindesin.
Seni şimdiden uyarıyorum;
Eğer arzu ettiğin hesabı kesmesi için,
“İmralı’dakini”, İmralı’dan çıkarmanın peşindeysen, orada duracaksın.
Sakın ha.
Yapma.
Seçim kazanmak için, böyle bir kötülüğü, bu memlekete yapmaya kalkma.
Belki küçük ortağını ikna edebilirsin, ama böyle bir ahmaklığa yeltenirsen, karşında bizi bulursun.
Ve o sandık geldiğinde, kim kimden nasıl hesap kesiyormuş, ilk elden görürsün.
Bu memleketi, senin seçim kazanma hırslarına yedirmeyiz.
Şehitlerimizin aziz hatırasını, senin siyasi hesaplarına ezdirmeyiz.
Bunu böyle bilesin.
Değerli milletvekilleri;
Biliyorsunuz, Kasım ayı ödemeler dengesi sonuçları açıklandı.
Buna göre Kasım ayında, maalesef 2,7 milyar dolar, cari açık verdik.
Kur krizi nedeniyle, 3 ay boyunca verdiğimiz cari fazlanın,
hep süreceğini zanneden, sarayın sözde ekonomistleri,
bir anda sus pus oldular.
Hatırlayın;
Bu pek nitelikli arkadaşlar,
sanki sanayide yapısal bir dönüşüm yapmışlar gibi,
cehalet kaynaklı bir özgüvenle,
“Artık Türkiye ekonomisi, cari fazla veriyor.” demeye başlamışlardı.
Biz de onlara;
1994’te, 1998 ve 1999’da, 2001, 2002 ve 2019 yıllarında da,
Türkiye’nin, 9 aya varan sürelerde, üst üste cari fazlalar verdiğini,
bunun aslında, bir kriz karakteristiği olduğunu söylemiştik.
Ama maalesef, dinletememiştik.
Hatta Merkez Bankası Başkanı, hızını alamamış,
enflasyonla doğrudan mücadeleyi bıraktıklarını,
bundan sonra, cari fazla vererek enflasyonu düşüreceklerini söylemişti.
İşte size sonuç.
Haydi bakalım…
Şimdi ne olacak?
Enflasyonla dolaylı mücadeleye, devam mı Sayın Başkan?
Sarayın bu konudaki derin sessizliği hayra alamet değil.
Bu başkanın da, son kullanma tarihi yakındır, benden söylemesi.
Dava arkadaşlarım;
İktidarın, yanlış politikalarından, ihracat sektörü de, nasibini aldı.
İhracatçıya, az gelişmiş ülkelerde uygulanan,
döviz devri zorunluluğu getirdiler.
Bu nedenle ihracatçı artık, dövizini devrettikten sonra,
yine piyasadan döviz almak zorunda kalacak.
Peki ya bu tür piyasa dışı uygulamalar sonrasında,
ihracatçılarımız, üretimlerini, ülke dışına çıkarmaya başlarsa ne olacak?
Bunun cevabı yok.
Buradan iktidara sesleniyorum;
Dolarizasyonu azaltmak istiyorsanız,
işe önce devlet bilançosundan başlayın.
Damat Bakan’ın, akıl dolu bir hamlesi olan,
döviz endeksli borçlanmaya acilen son verin.
5’li çeteyi çağırın;
KÖİ anlaşmalarını, Türk lirasına çevirin.
Şehir hastanelerinin kira sözleşmelerini, Türk lirasına çevirin.
Eğer gerçekten samimiyseniz, bir an önce bu önlemleri alın.
Elinizi artık taşın altına koyun.
Kırk yılda bir, müteahhit ahbaplarınızı değil, milletimizi düşünün.
Değerli dava arkadaşlarım;
Pazartesi günü Genel Merkezimizde, Sivas Ziraat Odası Başkanlarını ağırladık.
Aynı diğer illerdeki Ziraat Odası Başkanları gibi, onlar da;
Gübre alamamaktan, mazot doldurup, tarlalarını sürememekten şikayetçiler.
Gübre kullanımı, yüzde 40 azalmış.
Yem alamadıkları için, ineklerini kesime göndermek zorunda kalmışlar.
Binlerce sağmal inek, kesime gitmiş.
Tarımda geldiğimiz durum, bu kadar kötüyken,
tarımdan pek de anlamayan Tarım Bakanı da;
herhalde Nebati Bakan’ın, son dönemdeki göz kamaştırıcı çıkışlarını, kıskanmış olacak;
Tahıl ekim döneminde,
mazottaki, gübredeki, tohumdaki, zam yağmuruna bakıp,
utanmadan sıkılmadan, çiftçilerimize, “Girdilerdeki artışı dert etmeyin” dedi.
Evet, aynen böyle dedi.
“Girdilerdeki artışı dert etmeyin!”
Şu pişkinliğe bir bakar mısınız?
Bakanlık, oturduğu yerden ahkâm kesme makamı değildir.
Çıkıp diyeceksin ki;
“Girdi maliyetlerini dert etmeyin.
Çünkü biz, devlet olarak;
mazot, yem ve ilaçta, maliyetin en az yarısını, sübvanse edeceğiz.”
Hadi onu diyemedin;
O zaman, “Dörtte birini sübvanse ediyorum” diyeceksin.
Ama nerdeeee…
Ak Parti kadrolarında, ne bunu diyebilecek bir vizyon var,
ne de çiftçilerimizin karşısına çıkabilecek yüz var.
Buradan Ak Parti iktidarını uyarıyorum.
Mart ayı gelmeden, en geç Şubat başında, gübre desteğini açıklayın.
Çiftçimizin, ucuz gübreyi, Mart ayında kullanmasını sağlayın.
Saray bürokrasiniz, her konuda olduğu gibi, bu konuda da geç karar almasın.
Çünkü aksi takdirde, sadece çiftçimiz değil,
Eylül ayında, ekmeği 6 liradan almak zorunda kalacak insanlarımız da, mağdur olacak.
Aklınızı başınıza alın.
Tarımdan anlamayan Tarım Bakanı’nın marifetleri,
maalesef, bu tip çıkışlarla da sınırlı değil.
Kendisi, olağanüstü bir akılla, gıda fiyatlarını düşürmek için, ihracat kısıtlamaları getirdi.
Milletimize gösterdikleri, ithalat sopası yetmedi, şimdi bir de, ihracat kısıtı sopası geldi.
Bir sonraki adımlarının ne olacağını, merakla bekliyorum.
Bu gidişle, fiyatlar artmasın diye,
meyve ağaçlarının başına, bostanların ortasına,
adam dikecekler herhalde…
İhracatı kısıtlayarak, yaş sebze meyve fiyatını düşüremezsiniz.
Sadece ihracatçıyı ve çiftçiyi mağdur etmiş olursunuz.
Yurt dışında pazar kaybedersiniz.
Yaş sebze ve meyvedeki, uluslararası üstünlüğümüzü kaybedersiniz.
Bizi dinlemiyorsanız, bari ihracatçıyı, çiftçiyi dinleyin.
İhracat kısıtlaması getireceğinize,
ilk önce, şu iki aydır çözemediğiniz, Rusya meselesini çözün.
Yüzlerce tır, Rusya sınırında sürünüyor.
Binlerce ton, sebze-meyve çürüyor.
Sorun teknik ise, yani ilaç kalıntısı sorunu ise, bürokratlarınızı değiştirin.
Sorun siyasiyse, söyleyin Sayın Erdoğan’a, dostu Putin’i arasın.
Şu dondurma ikramlı kankalığın, kırk yılda bir faydasını görelim.
Sayın Erdoğan;
konuşmaya gelince bizden kopya çekip,
tarımın bir millî güvenlik sorunu olduğunu söylemeyi biliyorsun.
O zaman bir zahmet, oturduğun koltuğun hakkını ver.
Tespit yapma, gerekeni yap.
Eğer kendin çözüm bulamıyorsan, bizim çözümlerimiz hazır.
Bu kürsüden defalarca öneriler getirdik, çözümlerimizi, projelerimizi anlattık.
Açın internetten izleyin, feyz alın.
Hep söylüyorum, miri maldır, alın kullanın.
Yeter ki, çiftçimizin derdi çözülsün.
Bu işler, çiftçilerimize, “çalışın” demekle olmaz.
Çiftçilerimizi lobilerinin önüne itip,
“Toprağınıza sahip çıkın.” demekle de olmaz.
Eğer tarımın, bir millî güvenlik sorunu olmasını engellemek istiyorsan;
İlk olarak işe;
Çiftçimizi gün yüzü göstermeyen,
Tarım Bakanını görevden almakla başla.
Sonrasında da, çiftçimize akıl vermeyi bırak, destek ver.
Ayıptır, günahtır.
Aziz milletim,
Bugün maalesef, hayatımızın her alanında, bir mücadele hâlindeyiz.
En temel haklarımıza ulaşmak için, mücadele ediyoruz.
En gerekli ihtiyaçlarımızı karşılamak için, mücadele ediyoruz.
En önemlisi de, hayatta kalmak için mücadele ediyoruz.
Bu mücadele alanlarında, en çok yıprananlar da,
İlk önce, eşit olmayan şartlarda eğitim görüyorlar.
Sonrasında, herkesin farklı çizgilerden başladığı, bir garip sınav yarışına giriyorlar.
Yarış bitince, üniversiteye girince, her şey düzelir zannediyorlar.
Ama bu sefer de;
İktidarın onlara reva gördüğü, acı gerçeklerle yüzleşiyorlar.
İşte o nedenle;
bugün, o acı gerçeklerden birini, barınma ve yurt sorununu konuşacağız.
Bu hafta, Milletin Kürsüsü’nde daha genç bir kardeşimiz var.
Deniz Barış Çatal aramızda.
Buyur Denizcim, söz de, kürsü de senindir.
Aziz milletim;
Biz İYİ Parti olarak, oy kaygısı güderek değil,
gençlerimizin problemlerini nasıl hafifletebiliriz diye düşünüp,
bizzat gençlerle beraber, çözümler üretiyoruz.
Hatırlarsınız;
Geçen ay, 18-26 yaş arasındaki her gence,
aylık 1000 lira gelir desteği sağlayacağımız, İYİ Yaşam Gelir Modelimizi açıklamıştık.
Geçen hafta da, KYK Borçlarının,
sosyal sorumluluk projelerinde çalışarak ödenebilmesinin önünü açan,
bir çözüm önerimizi anlatmıştık.
Bu hafta da, üniversiteli gençlerimizin,
yurt problemine dair, çözümlerimizi açıklayacağız.
Anayasamızın ikinci maddesine göre;
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sosyal bir hukuk devletidir.
Bu ilke, devlete,
vatandaşlarının refah ve mutluluğunu gözetmesi için,
çeşitli sorumluluklar yükler.
Ancak Ak Parti iktidarıyla birlikte,
neredeyse her alanda olduğu gibi,
maalesef bu ilkede de, erozyon ve çürüme başladı.
Üniversiteli öğrencilerimizin yaşadığı,
barınma problemi, bunun en güncel örneklerinden biri.
Eylül 2021 Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre;
Ülkemizde, Kredi Yurtlar Kurumu’na bağlı 773 yurt,
yaklaşık 700 bin öğrencimize, barınma imkânı sunuyor.
2016 yılından beri, yurt sayısında anlamlı bir artış görülmemiş,
hatta tam tersine, yalnızca geçtiğimiz yıl, tam 20 yurt kapatılmış.
Artan yurt talebini, nedense görmezden gelen iktidar,
diğer sosyal hizmet alanlarında olduğu gibi,
bu önemli alanda da, biliyorsunuz taşeronlaşmaya gitti.
Özel yurtların sayısı bile, aslında, iktidarın öğrencilerimizi,
nasıl da, bazı dernek ve vakıfların yurtlarında kalmaya zorladığını gösteriyor.
Kalacak yer bulamayan öğrenciler,
sayıları son 15 yılda, iki katına çıkan, özel yurtlarda barınmak zorunda kalıyor.
2021 verilerine göre, Türkiye’de devlet yurdu sayısının 6 katı,
yani tam 4614 özel yurt bulunuyor.
Bu özel yurtlar, devletin sunduğunun ancak yarısı kadar,
yani 440 bin öğrenciye, barınma hizmeti sunabiliyor.
2020 yılı itibariyle, Türkiye’deki toplam yurtların,
yüzde 35’i vakıf ve derneklere ait.
Bu da, özellikle dar gelirli öğrencilerimizin,
denetlenmeyen, ve birçok hizmeti hakkıyla vermekten çok uzak olan bu yurtlara,
adeta muhtaç bırakıldığını gösteriyor.
Gelin, somut örnekler üzerinden gidelim.
Türkiye’de en çok öğrenci, İstanbul’da yaşıyor.
Ancak burada yaşayan öğrencilere yetecek kadar, devlet yurdu yok.
İstanbul’da yaklaşık 1,2 milyon öğrenci bulunuyor.
Devletin bu 1,2 milyon öğrenciye reva gördüğü,
devlet yurdu sayısı ise yalnızca 21.
Yanlış duymadınız;
1.2 milyon öğrencinin yaşadığı, koskoca İstanbul’da,
21 devlet yurdu, ancak, 24 bin öğrenciye hizmet veriyor.
Yani İstanbul’da yaşayan öğrencilerimizin,
yalnızca yüzde 2’si, devlet yurdunda kalabiliyor.
İktidarın, gençlerimizi, bile bile mahrum bıraktığı, barınma hizmetini de,
derneklere ve vakıflara ait olan, özel yurtlar dolduruyor.
Ayrıca;
devlet yurtlarının sayısının yetersizliğinin yanında,
mevcut yurtlarda da sorunlar var.
Sayıştay raporlarına göre;
Devlet yurdu olarak kiralanan, çoğu bina,
deprem yönetmeliğine uygun değil.
Yangın merdiveni ve yangın ihbar sistemleri yok.
Birçok binada, ısıtma sistemleri çalışmıyor.
Nitekim;
Hem partimizin yaptığı çalışmalar, hem de diğer saha çalışmaları,
gençlerimizin, KYK yurtlarından memnuniyetsizliğini, açıkça gösteriyor.
Gençler, KYK yurtlarının kalitesinin düşük olduğunu,
odaların hapishaneye benzediğini,
çalışma salonlarının yetersiz olduğunu,
öğrenci sayısının, odalara fazla geldiğini,
internetin yavaş ve kotalı olduğunu,
tuvalet ve duşların, yetersiz olduğunu,
giriş-çıkış saatlerinin, kısıtlayıcı olduğunu,
yurtlarda verilen yemeklerin, sağlıksız ve kalitesiz olduğunu,
ve yurt personellerinin, sorunlar ile, yeterince ilgilenmediğini söylüyor.
Bakın size, iki fotoğraf göstermek istiyorum.
Fotoğrafların ilki, İstanbul Çemberlitaş KYK Kız Yurdu’ndan.
İkincisi ise, İstanbul Fatih KYK Kız Yurdu’ndan.
Gördüğünüz üzere, sanki bir hapishane koğuşuna bakıyormuşsunuz gibi.
İşte size, iktidarın, gençlerimize, genç kızlarımıza, reva gördüğü yaşam alanları…
Bunu kabul edemeyiz.
Her sabah gözünü bu odada açan bir gençten,
ne yaratıcı olmasını, ne çalışkan olmasını, ne de üretken olmasını bekleyemezsiniz.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, gencine reva gördüğü yaşam alanı, bu olamaz.
Ve kimsenin şüphesi olmasın, İYİ Parti iktidarında olmayacak.
Şimdi sormak istiyorum;
Bizim devletimiz, öğrencilere yurt yapmaktan aciz midir?
Bizim devletimiz, geleceğin mühendisine, doktoruna, avukatına,
barınabileceği bir çatı sunmaktan, yoksun mudur?
Elbette değil.
Gençlerimiz, gelişmiş ülkelerdeki akranlarıyla eşit,
hatta onlardan daha iyi şartlarda yaşamayı hak ediyor.
Devletimizin de, gençlere bu ortamı sağlayacak gücü var.
Bu yoksunluğun, bu acizliğin tek sebebi, iktidarın iş bilmezliğidir.
Bu kadar basit.
Değerli dava arkadaşlarım;
Şimdi ben böyle söyleyince, Sayın Erdoğan’ın sinirleri bozulacak.
Hemen;
“Yurt sayısını, 20 yılda 190’dan 769’a çıkardık.” diyecek.
Biliyorsunuz, Türkiye’nin Şantiye Şefi Sayın Erdoğan, inşaatları konusunda çok hassastır.
Çünkü malum, kendisinin en büyük meziyeti,
önceki hükûmetlerden, daha fazla inşaat yapmış olmaktır.
Sayın Erdoğan;
Şimdiden söyleyeyim.
İstatistiklerini kendine sakla.
Hiç kendini yorma.
Yurtlar yeterli mi değil mi, onun cevabını ver.
Ama veremezsin.
Çünkü cevabı ve yapılması gerekeni sen de biliyorsun,
Ama kılını bile kıpırdatmıyorsun.
Devlet yurtları neden var?
Fırsat eşitliği için var.
Parası olanla, parası olmayan, eşit şartlarda okuyabilsin diye var.
Ama özellikle son 3 yılda, bu aziz millete, öyle bir yokluk yaşattın ki;
ailelerin artık özel yurtlara verecek paraları yok.
Kiralar arttıkça arttı.
Öğrencilerin kirada oturacak paraları yok.
Bugün yurt bulamadığı için üniversiteye gidemeyen öğrenci var mı?
Var.
Ev bulamayıp sokakta kalan var mı?
O da oldu.
2 odalı evin kirasını, 8 kişi bölüşen gençler var mı?
O da var.
Devlet yurtlarında, 10 kişilik koğuşlarda kalanlar var mı?
O da var.
Hâl böyleyken, sen bu sorunu çözmüş gibi caka satamazsın.
Sayın Erdoğan;
Biz ne diye, bu kadar çok vergi ödüyoruz?
Ne diye, KDV ödüyoruz?
Maaşlarımızdan, ne diye vergi kesiliyor?
Bir araba satın alınca, 2 araba parası vergiyi ne diye ödüyoruz?
Elektrik faturasında, 5 kalem vergiyi, ne diye ödüyoruz?
Sen sarayda sefa sür diye değil.
Danışmanlarına 5 maaş ver diye değil.
5’li çetenin borçlarını affet diye değil.
Yandaşların, dolarlarını zarar etmeden bozsun diye de değil.
Biz o kadar vergiyi;
Bir tane öğrencimiz bile, eğitimden mahrum kalmasın diye ödüyoruz.
O zaman sen, bu çocuklara kalacak yer bulacaksın.
700 bin yatak kapasitesi yetmiyorsa, bunu 800 bine çıkaracaksın.
800 bin yetmiyorsa, 900 bine çıkaracaksın.
Yani, işini yapacaksın.
Bu kadar basit.
Aziz milletim,
Peki, neden biz ısrarla,
bu yurt hizmetlerini, devletin vermesi gerektiğini söylüyoruz?
Neden geleceğin mühendislerinin, doktorlarının,
bazı dernek ve vakıflara bırakılmaması gerektiğini söylüyoruz?
Gelin yine, veriler ile konuşalım.
Bahsettiğim gibi, Türkiye’de özel yurtların sayısı,
devlet yurtlarının 6 katı.
Peki, bu özel yurtların, en çok kapatıldığı yıl, sizce hangi yıl?
Demokrasi tarihimize, kara bir leke olarak geçen,
milletimizin devletini sokaktan toplamak zorunda kaldığı,
15 Temmuz, hain darbe teşebbüsünün olduğu yıl, yani 2016.
2016-2017 öğretim yılında,
özel yurt sayısı, 4741’den 3900’lere kadar düşüyor.
Yani 900’e yakın, birçoğu FETÖ terör örgütüne ait özel yurt, kapatılıyor.
Sırf bu bile aslında, öğrencilerimizi, devlet yurtları yerine,
bazı vakıf ve derneklerin yurtlarına terk etmenin,
ne kadar yanlış olduğunun bir vesikası.
Bu yurtlara izin verenler,
barınma sorunu yaşayan, dar gelirli öğrencilerimizi,
göz göre göre, FETÖ’nün kucağına itenler,
bunun da hesabını vermek zorunda.
Bu konu sadece bizi değil, milletimizi de fazlasıyla rahatsız ediyor.
Metropoll Araştırma Şirketi’nin verilerine göre;
Vatandaşlarımızın, yüzde 63’ü,
devlet yurtlarının yetersiz olduğunu;
yüzde 80’i,
cemaat, tarikat, dernek ve vakıfların, öğrenci yurdu işletmesini, doğru bulmadığını;
yüzde 81’i ise,
çocuğunu, bu tür yurtlara, vermek istemediğini söylüyor.
Yani;
vatandaşlarımız, çocuklarının, ne olduğu belli olmayan yurtlarda kalmasını değil,
devletin yurdunda, rahatça yaşamasını istiyor.
Madem milletimiz istiyor, sen de bunu yapacaksın Sayın Erdoğan.
Devlet yurtlarının sayısını artıracaksın;
Cemaatlerin, tarikatların, vakıf ve derneklerin yurtlarını,
başka 15 Temmuzlar olmasın diye kapatacaksın;
ve öğrencilerimize, hak ettikleri hizmeti, layıkıyla vereceksin.
Eğer veremiyorsan da, paşa paşa o koltuktan kalkacaksın.
Bunun başka yolu yok.
Sevgili gençler;
İYİ Parti olarak, biz,
devletin, tüm öğrencilere barınma hizmeti sunmak için,
yeterli gücünün ve kaynağının olduğunu biliyoruz.
Hiç üzülmeyin.
İYİ Parti iktidarında, her bir vatandaşımız gibi,
gençlerimiz de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin,
kapsayıcı gücünü hissedecek.
Her öğrenci, arkasında, devletinin olduğunu bilecek,
kendini güvende hissedecek.
Kalkınma Politikaları Başkanlığımız, hesabını kitabını yaptı.
Buradan sözünü veriyorum:
İYİ Parti iktidarında;
Yurtlar ücretsiz olacak,
böylece öğrenciler, almak zorunda oldukları kredileri,
yurt parası olarak, KYK’ya geri vermek zorunda kalmayacak.
Yurt yemekleri, ücretsiz ve sağlıklı olacak.
Yurt odalarını, gelişmiş ülkelerdeki konforu da geçecek şekilde, yeniden tasarlayacağız.
Öğrencilerimiz, kendilerine en yüksek mahremiyetin sağlandığı,
iki kişilik yurt odalarında, rahatça vakitlerini geçirecekler.
Yurtlarda her bir öğrencinin,
kendine özel bir yaşam alanı olmasına özen göstereceğiz.
Her yurtta, öğrenci kapasitesine göre çalışma ortamı,
kütüphane, bilgisayar odası gibi, temel çalışma alanları yapılacak.
Yurtlarda hızlı, kotasız ve ücretsiz internet hizmeti sunarak,
öğrencilerimizin, akademik başarıları için, hayati öneme sahip olan,
bilgiye erişimin önündeki engelleri kaldıracağız.
Siyasi sebepler ile yurttan atılma, gibi tehditler son bulacak.
Öğrencilerin sosyal medya hesaplarında ne yaptığı, neler paylaştığı,
yurt görevlileri tarafından takip edilmeyecek.
Giriş-çıkış saatleri,
gençlerimizin sosyal hayatlarını, etkilemeyecek düzeye çekilecek.
Üniversite içinde bulunmayan devlet yurtlarını,
imkân bulunduğu ölçüde, bir bina olarak değil,
sinema-tiyatro salonlarının, spor merkezlerinin,
öğrencilerin bir arada vakit geçirebilecekleri,
kafe, yürüyüş yolları, ufak hobi bahçeleri gibi alanların olduğu,
çok yönlü bir kampüsler olarak tasarlayacağız.
Ayrıca öğrencilerin talepleri doğrultusunda;
Yurtlarda düzenli olarak, kültür, sanat ve spor faaliyetleri düzenlenecek.
Örneğin, yurtlar arası spor müsabakaları, tiyatro festivalleri gerçekleştirilecek.
Böylece devlet yurtlarını,
öğrencilerimizin sadece barınmak için gitmeye mecbur olduğu bir yer değil,
dostlarıyla rahat vakit geçirdiği,
kültürel ve sportif faaliyetlerini, istediği gibi gerçekleştirdiği,
gerçek birer yaşam alanı haline getireceğiz.
Değerli genç kardeşlerim,
Bizler, İYİ Parti olarak,
zor durumda olduğunuz,
yoksun olduğunuzu düşündüğünüz,
yalnız ve baskı altında hissettiğiniz her an, sizin yanınızdayız.
Cumhuriyetimizin, bu salonu dolduran, biz büyüklerinize sunduğu fırsatları,
biz sizlere sağlayamadık.
Bunun için, tüm samimiyetimle çok üzgünüm.
Ama az kaldı.
Hiç merak etmeyin.
Türkiye’nin, kaynakları var.
Türkiye’nin, size hak ettiğiniz şartları sağlayacak imkanları var.
Biz yoksul bir ülke değiliz.
Tek eksiğimiz, Türkiye’nin kaynaklarını sizin için değerlendirecek,
sizi düşünen bir siyasi iradenin iktidarda olmaması.
Bu siyasi irade iktidara geldiğinde,
sorunların nasıl teker teker çözüleceğini göreceksiniz.
Bundan emin olun.
Aziz milletim;
Ak Parti iktidarı, artık yolun sonuna geldi.
Seçim ufukta görünüyor.
Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının her sözü, her vaadi, her adımı,
artık yeniden seçilebilmek için.
Her türlü vaadi verecekler.
Her türlü hamaseti yapacaklar.
Korkutmak için her türlü yalanı söyleyecekler.
Ve zamanı geldiğinde, 3 buçuk yıldan sonra ilk kez,
karşınıza geçip, onlara, yeniden bir şans vermenizi isteyecekler.
Unutmayın.
Son 3 buçuk yıldır,
EYT’den tarıma, esnafın dertlerinden, öğretmenlerimize,
bu kürsüde, onlarca sorunu konuştuk.
Bu beceriksiz iktidarın, sadece son 2 ayda verdiği zararlarla,
bu sorunların tamamı çözülürdü.
O kadar büyük zarar verdiler ki, bu sorunların sadece biri değil, tamamı çözülürdü.
İşte o nedenle;
bir şans daha vermeniz gereken,
20 yıldır iktidarda olup da, ekonomide enkaz bırakanlar değildir.
Bir şans daha vermeniz gereken,
Türk Lirası’nı pula, gelirimizi kuşa çevirenler değildir.
Bir şans daha vermeniz gereken,
verdiği hiçbir sözü tutmayanlar,
2018 seçimlerinden sonra, bir kez olsun bile,
halinizi hatırınızı sormayanlar hiç değildir.
Artık şans vermeniz gereken,
vizyonuyla, çözümleriyle, projeleriyle, gümbür gümbür gelen İYİ Parti’dir.
Artık şans vermeniz gereken,
alanındaki en liyakatli kadrolarıyla, Türkiye’yi hakkıyla yönetmek için sabırsızlanan İYİ Parti’dir.
Artık şans vermeniz gereken,
koltuklarında tüneyip, döşeme eskiten taklitleri değil;
24 aydır, memleketi il il, ilçe ilçe dolaşıp, ayakkabı eskiten, “orijinal” İYİ Parti’dir.
Artık şans vermeniz gereken,
Sarayda sefa sürenler değil;
Milletiyle birlikte yürüyen, İYİ Parti’dir.
Değerli dava arkadaşlarım,
Başka hiçbir siyasi partinin üzerine, İYİ Parti kadar gidilmemiştir.
Başka hiçbir siyasi partinin yolu, İYİ Parti kadar kesilmemiştir.
Başka hiçbir siyasi parti, İYİ Parti kadar tehdit edilmemiştir.
Başka hiçbir siyasi partiye, bu kadar komplo düzenlenmemiştir.
Eğer İYİ Parti, tüm bu engelleri aştıysa;
Türkiye’nin önündeki engelleri de aşacaktır.
Eğer İYİ Parti, her kumpastan güçlenerek çıktıysa;
Türkiye’yi de, bu krizden güçlenerek çıkartacaktır.
Eğer İYİ Parti, her türlü zorluğa rağmen, en hızlı büyüyen parti olduysa;
Türkiye’yi de en hızlı büyüyen ülke yapacaktır.
Bundan emin olun.
Değerli dava arkadaşlarım;
Yol yakın.
İktidar, artık ufukta görünüyor.
Biz hazırız.
Dertleri biliyoruz.
Kadrolarımızla, çözümlerimizle, projelerimizle,
Biz hazırız.
Zengin, mutlu ve huzurlu Türkiye vizyonumuzla,
Biz hazırız,
Biz, Çözeriz!
25 Ekim 2017’de ortaya koyduğumuz, güçten, iradeden, azimden ve coşkudan,
hiçbir şekilde taviz vermeden;
hak için, hakikat için, milletimiz için,
ilk günkü şevkle, durmadan çalışmaya devam edeceğiz.
Ata’mızın gösterdiği,
dinlenmemek üzere çıktığımız bu kutlu yolda;
Yılmayacağız.
Yorulmayacağız.
Asla pes etmeyeceğiz.
Yüce Allah her birimize güç, kuvvet versin.
Cenab-ı Hakk gayretlerinizi ibadet saysın.
Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.