‘Merkez Düşünce İklimi’
Uzun yıllardır bulunduğum bütün siyasal ve bilgisel ortamlarda savundum; ülkemizin ihtiyacı “merkez düşünce iklimidir” diye.
İster sağ ister sol olsun, isterse de her türlü ideolojik kavrayışlar olsun, bu iklime olan ihtiyaç her daim karşımıza çıkıyor. Gönlüm her kavrayış sahibinin düşüncelerinde merkezi bir genişleme alanı olmasını arzuluyor. Sağ veya solda düşünüp, merkezde “yaşayan bir iklime” sahip olsun istiyor.
Çok az insan bunu anladı ya da çok az insana anlatabildim.
Mesela; toplumsal sevgi, hümanist bakış ile başlayıp, entelektüel kapasite ile biten ve aradaki bütün süreçleri bu bakış içinde yaşayan insan tiplemelerinin siyasetin ve politikanın kendi anlamına uygun düşeceğini, karşılık bulacağını söyledim. Ve hep öyle de oldu.
Elbette ki bu düşüncem ülkemizin son yıllardaki siyasal ortamına dair idi.
Aslında, biraz derinlemesine bakınca, bu düşüncenin tüm tarihsel süreçlerde iyiye ve düşünsel aydınlanmaya çıktığını; toplumsal ilerlemeci açılımlara yol açtığını söyleyebiliriz.
Ülkemiz siyasal ikliminin gerek söylem dili, gerekse de diyalog mecralarının, bu anlamda çok kan kaybettiğini ifade etmek zorundayız.
Öyle ki, 70’li-90’lı yılların siyasal figürlerini arar olduk.
Kaldı ki; asıl olan, söylem dilinden ziyade politika yapma, politika üretme yanında toplumsal yarara ait kamusal projelerin yarışan dilinin hümanist olmasıdır.
İşte benim “merkez düşünce” diye nitelemeye çalıştığım kavramın “politika” karşılığı olan bu projeler ve söylemlerin içeriğinden üretilecek bir siyasal iklimin, ülkemiz açısından elzem ihtiyaç olduğuna dair sonsuz inancımı koruyorum.
Bu dil ve insanı içeren politikaların toplumun bütün katmanlarında karşılık bulacağına dair beklentilerim her daim yüksek olmuştur.
Özellikle kırsal kesimde, geleneksel insani davranışların da desteklediği şekilde, sevgi ve saygı dilini içeren iş, proje, yatırım ve etkileşimlerin ciddi karşılık bulduğunu hep gördüm ve yaşadım.
Ta ki, insanın ana yaşam refleksi olan güvenlik tehdidi ve kontrol riski karşısındaki davranışsal durum değişikliği koşullarını “algılamaya” başlamasına kadar. Bu algıya pozitif, yani “katılan” tepkisi veren toplumsal kesimlerden, kırsal kesim koşullarında olanların daha fazla değer vermesi oldukça çarpıcı bir durum oldu. Negatif, yani “katılmayan”, algıya gelmeyen kesimlerin ise daha ziyade, orta sınıf diye tanımlanan, beyaz ve kısmen mavi yakalı toplum kesimlerinden oluşması başka bir enteresan durumdur.
Gerek bu kesimin riski enterne etme yolunda çabalaması, gerekse de (ağırlıklı olarak) kırsal nüfusun riski yönetemeyip riske yatkınlık göstermesi, aslında sosyolojik ve sosyo-psikolojik olgu ve sonuçlarla da uyumlu görünüyor.
“Merkez düşüncenin” buradaki artı eksi kutuplaşmayı zûl sayacağı açıktır. Sadece bu bile, toplumsal gerilim ve risk algılamalarından kaynaklanan sosyal psikolojik huzursuzlukların engellenmesi anlamına gelecektir.
Tam da bu noktada, siyasal söylem ikliminin bu kutuplaşmayı siyasal çıkar olarak değerlendirmesini veya bu sosyolojik ve sosyo-psikolojik olgu ve sonuçlara dayalı (sonuç odaklı) politika izlenmesini doğru bulmadığımı belirtmek istiyorum. Anlık siyasal çıkar olarak karşılık bulsa dahi, bu durumun süreç içerisinde, toplumsal bağları hırpalayacağından endişeliyim.
İşte bu endişeler içerisinde girdiğimiz bir seçim sürecini yaşadık. Türkiye haritasına bakınca endişelerim daha da derinleşti. Kırsal, geleneksel, siyaset bilimi tanım karşılığı muhafazakâr olan kesimlerin algıya yatkınlıkları beni iyiden iyiye kaygılandırdı. Toplumsal tabakalaşma açısından orta ve orta üst sınıfların yoğunlaştığı bölgelerde ise durumun tam tersine olması başka bir olguyu önümüze koymaktadır. Toplum kesimleri arasındaki mesafenin açılmasını olumlamamız mümkün olmadığına göre, kutuplaşma yerine hümanist bir düşünüşe şiddetle ihtiyaç olduğunu görmemiz gerekir.
İşte böyle bir süreçte bütün koşullarıyla şartların “merkez bir düşünüşü” çağırdığını söylemek istiyorum.
Bu düşünüşün siyasal, bilimsel, toplumsal karşılıklarının, yani bu talebin nasıl, ne şekilde ve kimler veya kurumlar tarafından karşılanacağını zaman gösterecek.
Ben ise her zamanki gibi merakla bekliyor olacağım.