MÜHENDİSİMİZ BOŞTA GEZER, ÇOBANIMIZ AFGANDANDIR!
Bundan 20 sene öncesine kadar tarımda kendine yeten bir ülke iken, bugünkü ayçiçeği ithalatımızın % 33’ünü, mısır ithalatımızın da % 7’sini Sovyetler Birliği’nden daha yeni ayrılıp özgürlüğüne kavuşmuş 3,5 milyon nüfuslu küçücük bir ülke olan Moldova’dan yapacağımız kimin aklına gelirdi? Anadolu steplerindeki koyu sütlü koyun sürülerini, sarp dağlarının endemik çiçekleriyle beslenen keçi sürülerini, engin düzlüklerdeki meralarında yerli sığır sürülerini bırakıp kent varoşlarına doluştular, Anadolu’nun bin yıllık çobanları. Peki, bu terk edilmiş bereketli topraklar üzerinde bire on veren doğurganlıkta iken şimdi can çekişen hayvancılığımızın, sayıları yarım milyonu bulan Afganlı’ya teslim edileceğini o gün aklından geçiren oldu mu hiç?
Keşke hepimiz ülkemizde kaç üniversitenin, kaç ziraat fakültesinin, kaç ziraat meslek yüksek okulunun olduğunu bilebilseydik. Ama bilmiyoruz, merak da etmiyoruz. Keşke dünyanın en başarılı üniversitelerinin ilk onları, ilk yüzleri arasında en azından bir, hatta iki elin parmakları kadar bizim üniversitelerimiz de olsaydı. Hatta dünyanın ileri fakülteleri arasında bizim bir Ziraat Fakültemiz yer alsaydı. Ama artık ilk beşyüzde dahi olmadıklarını bilsek bile olması ya da olmaması çok doğal bir şeymiş gibi bu kez nedenini de sorgulamıyoruz.
Oysa tarım ve hayvancılık bitme noktasına gelmişse, bundan ötürü milletimiz aç ve yoksulsa bunu merak etmek, sorgulamak hepimizin öncelikli işi olmalı. Kendimize olan güvenimizi artırmalı ve aklımızı kullanarak ülkemizde tarımı iyileştirecek yeni yollar, yeni yöntemler bulmalıyız hep birlikte.
TARIMIN OMURGASI, ZİRAAT MÜHENDİSLERİDİR
Ne zahmetlerle, ne maliyetlerle yetiştirdiğimiz ancak her ne hikmetse sayısını bir türlü tespit edemediğimiz miktarda ziraat mühendisimiz boşta geziyor. Kimi 25 bin derken, kimi 56 bine kadar çıkartıyor bu sayıyı. Bursa’da bu sayı 3 bin olduğuna göre Türkiye ortalamasını da hadi 40 bin olarak belirtmiş olalım. Yahu 40 bin kişisinin boşta, en az 60 bin kişisinin de kamuda ve özel sektörde çalıştığı 100 bin kişilik ziraat mühendisi ordusunun olduğu bir ülkede tarım son nefesini veriyorsa, o ülkenin insanları durup düşünmezler mi, bunun sebebi hikmeti nedir diye?
Ekonominin temelini tarımın oluşturduğu ülkemizde, ziraat mühendisliği ayağa düşürülecek değil, tam tersine ülkemiz için birinci derecede önemsenmesi gereken bir meslektir. Zaten 30 yıl öncesine kadar kamu hiyerarşisinde böyle olduğuna dair sıkı bir uygulama da vardı: Valiler izne ayrıldıklarında vekâletini ziraat mühendisi veya veteriner olan il tarım müdürüne, kaymakamlar da ilçe tarım müdürüne bırakırlardı. O gün yaşadığımız cennetin bolluğu ve bereketi ondandı. Hal böyle iken bugün yaşadığımız cehennemin yolunu iyi niyet taşlarıyla döşeyen imamlara verilen önem kadar ziraat mühendislerine de önem verilmesi gerekmez mi arkadaş?
Kamuda görevli veteriner, mühendis, tekniker veya teknisyenler siyasi iktidarın militanı gibi davranan müdürlere itaate zorlanmaktadırlar. Ziraat Odaları, Sulama Birlikleri veya Kooperatifler gibi çiftçi örgütlerinde tek tük istihdam edilenler, eğitimsiz başkan ve yönetim kurulu üyelerinin iradesi doğrultusunda ofis işlerini yapmakla sınırlı tutulmaktadırlar. Özel sektörde düşük ücretle çalışanlarsa ülke tarımının çöküşü pahasına da olsa firmaların kâr etme hırslarına endeksli kılınmışlardır. Ne kamu kurumları, ne çiftçi kuruluşları, ne de özel sektör, ne yazık ki ülke tarımının yeniden ayağa kaldırılması amacıyla kendisine düşen sorumluluğu yerine getirecek istek ve kabiliyetten yoksun durumdalar. Bu haliyle tarım tamamen Allah’a emanet!
SÖZ, YETKİ VE KARAR BİLİMİN OLMALIDIR
Türkiye’nin bir tarım ülkesi olduğunun artık yıllar öncesinde kaldığı gerçeğini kabullenmek zorundayız. Zira neredeyse yediğimiz on lokmanın sekizi ithal ettiklerimizdir. Bize kalsa, onurlu yurttaşlar açısından bu utanç verici bir durumdur. Galiba biz utanmayı da unuttuk. Yoksa bu coğrafyadaki bereketli topraklara sahip olup da iklimi bundan on kat elverişsiz, toprakları bundan yirmi kat verimsiz ülkelerden tarım ürünleri ithal etmekten insan utanmaz mı? 40 bin ziraat mühendisinin işsiz olduğu yerde, yaklaşık 40 milyon dekar verimli tarım arazisinin işlenmemesinden insan utanmaz mı?
Bu utançla daha fazla yaşamamak için elbette yapılacak çok şey var. Biz sadece bugünkü konumuzla ilgili şu birkaç öneriyle yetinelim şimdilik: Her şeyi devletten beklememek gerek. Beyaz Zambaklar Ülkesi’nde olduğu gibi devlet millet topyekûn tarıma el atmak zorundadır. Tarımsal hizmet veren veya üretimde bulunan çiftçi kuruluşları ile özel sektörde, bir standart getirilerek o standardın üzerindeki kuruluşlarda mutlaka ziraat fakültesi ve ziraat meslek yüksek okulu mezunu elemanların istihdamı zorunlu hale getirilmelidir. 35-40 milyon arası dekar atıl durumdaki verimli tarım alanının, bu ortalama 40 bin işsiz ziraat mühendisi veya teknikerle birlikte ele alınacağı ulusal bir proje hazırlanmalıdır. İstihdam edilecek teknik elemanlar masa başında değil, sahada görevlendirilmelidir. Projenin hazırlanmasında ve uygulanmasında söz, yetki ve kararın ağırlığınınsa siyasilerde değil, tarım ve hayvancılıkta rüştünü ispatlanmış bilim ve saha insanlarında olmalıdır. Böyle bir ulusal mastır planla yola çıkılırsa belki o zaman tarımsal kalkınmaya bir ivme kazandırılabilir. Aksi halde tarımda bir milim dahi ileriye gidilemez.