Mutluluk neydi?
Selam tüm okuyuculara, selam mutluluğu yüreğinde arayan tüm insanlara…
***
Küçük bir hikaye vardır:
Adamın biri yıllarca çalışmış, çokça para kazanmış ve çok zengin olmuştur. Yaşlandığında emekli olmuş, boğazdaki lüks yalısında hayatının kalan kısmını geçirmeye başlamıştır. Her sabah uyandığı gibi titreyen elleriyle güllerin dikenleri ellerine bata bata onları budar, ara sıra yolunu günlerce gözlediği, mallarının varisi olan çocukları torunları gelir, onlarla onların belirlediği kısa zaman diliminde vakit geçirirmiş. Sonra tekrar yalnızlığıyla baş başa kalır balkonundan denizi seyre dalarmış. Önceleri çok da dikkatini çekmese de zamanla her gün kayıkla bir adamın kıyıya yakın bir yerlerde balık tuttuğunu fark etmiş. Ama işin ilginç tarafı her gün sadece beş balık tutmasıymış. Beş balık tuttuktan sonra gidermiş. Zengin adam, günlerce izlemiş ama balıkçının rutininin hiç değişmediğini anlamış. Bir gün dayanamamış, denize sıfır yalısının bahçesine inmiş. Tam denizin yanından adama seslenmiş;
-Hey dostum, buraya gelir misin?
Balıkçı dalgaların sesinden duyamıyormuş. Taa ki o yöne bakana kadar… Adamın birinin elle kolla ‘buraya gel’ çağrısını görünce kayığını o yöne doğru götürmüş…
-Buyrun beyim, demiş.
Zengin adam; Gel arkadaşım, bir kahve içecek zamanın var mı?
Balıkçı şaşırmış ama merak da etmiş. Adamın gösterdiği yere kayığını bağlamış ve yine onun gösterdiği kamelyaya doğru onu takip etmiş. Oturmuşlar. Hizmetkarı kahvelerini, yanında birbirinden leziz görünen kurabiyeleri masaya bırakmış. Zengin adam söze başlamış;
-Arkadaşım, günlerdir seni izliyorum. Her gün aynı saatte gelip beş tane balık tutuyorsun. Merak ediyorum neden sadece beş balık?
Balıkçı: Yetiyor beyim.
-Geçimini bununla mı sağlıyorsun?
-Evet
-Balık tutmak için ağın yok mu?
-Yok beyim
-Sana bir ağ almak istiyorum.
-Ee sonra?
-Artık daha çok balık tutabilirsiniz.
-Sonra?
-Sonra bir balıkçı teknesi ve büyük bir ağ alırsın.
-Ee sonra?
-Daha çok balık tutarsın. Daha çok kazanırsın. Balıkçı halinde satarsın.
-Sonra peki?
-Sonra bir tekne daha alırsın daha da çok kazanırsın.
-Ee sonra?
-20-30 yıl sonra emekli olursun. Sonra bahçeli bir evin olur. Arada çocukların, torunlarınla bir araya gelirsin. Emekliliğin tadını çıkarırsın.
-Peki de beyim, senin neticede söylediklerini ben zaten şimdi yaşıyorum.
Zengin adam bir an şaşırır. Soru sorma sırası ondadır.
-Nasıl yani, der…
-Bak beyim, ben her gün senin de söylediğin gibi beş balık tutarım. Biri bana, biri hanıma diğeri ise küçük kızıma. Diğer ikisini satarım. Günlük giderler için… Sonra eve gelirim. Küçük bahçeli bir kulübem var. Geliş saatim hiç şaşmadığı için kızım beni bahçe çitlerinin önünde bekliyor olur. Gördüğü gibi boynuma atlar. Hanım balıkları kızartırken biz kızımla bahçeye ektiğimiz sebzelerden birkaç tane toplar beraber salatamızı yaparız. Kızım kucağıma oturur. Balıkların kılçıklarını temizler elimle yediririm ona. Ha o da bana çatalla salata yedirmeyi çok sever. Yemekten sonra ağaca kurduğum salıncakta sallarım onu.. Her defasında hadi baba kuş gibi uçur beni der. Sonra omzuma alırım koşarız beraber. Bağırır o da; ‘En güçlü benim babam’ diye… Ve her gece uyumadan boynuma sarılır, ‘sen dünyanın en iyi babasısın seni çok seviyorum’ der… O uyuduktan sonra da biz hanımla kahvelerimizi yudumlar, güzel bir nihavent dinleriz.
Yani anlatabildim mi beyim? Ben o dediğin otuz yıl sonraki saadeti şimdi yaşıyorum. Üstelik gençken, üstelik yaşatmam gereken insanları ihmal etmeden ve olması gereken zamanda…
Zengin adam dinlerken yüz ifadesi, beden dili öncekinden çok farklı bir hale dönüşür. Başı dik, bakışları mağrur ve öğretici ses tonu değişmiştir. Öğretmenini merakla ve hayranlıkla dinleyen bir öğrenci edasına bürünmüştür. Balıkçının sözleri bittiğinde ona sadece şu kelimeleri söyleyebilir:
-Yıllarca çabaladığım iş dünyasında hiçbir rakibimi senin kadar kıskanmamıştım. Çünkü hiçbiri senin kadar zengin değildi…
Hep klişe bir sözdür ağzımızda, hayat çok kısa deriz. Ama hayatın içinde kıyaslamalarla, hırslarımızla mutluluğumuzu feda ettiğimizi de fark etmeyiz. Kimi zaman makam için aldığımız ahlar, haklarla bir yerlere geliriz belki… Bin yıl kalacak gibi o koltukta… Oradan indiğimizde ise yüzleşiriz geride bıraktığımızı sandığımız utançlarımızla… Kimi zaman hatta çoğu zaman maddede aradığımız zenginliğin ise sonu gelmez yorgunluğuyla bitap düşeriz. Kimi zamansa hep ulaşamayacağımız kıyaslamalarla kısa olan hayatı zehretmekle geçiririz ömrümüzü…
Tabii ki yaşamak için çalışmamız, çabalamamız gerekir. Ama parayı, makamı güzellikler için araç yaptığımız sürece onların oyuncağı olmaya da rıza göstermiş oluruz…
Doğada kamp yapmak mı isteğin? Fırsatın olduğu zaman yap, bekleme üç ayı, beş ayı! Zaman ayır. Hep resim yapmayı mı istedin? Al eline tuvali, bekleme yıllar sonrasını. İyi kötü fark etmez, sen mutluluğun resmini çizmeye bak! Yazmak mı bir şeyler, okumak mı kafandaki kitapları nice zamandır? Hala idrakın yerindeyken başla! Hep tekne alıp bir gün denize açılmak mı istedin yıllarca? Boşver katıl tekne turlarına. Hem birçok insan da tanırsın bu sayede illa teknenin sana ait olması gerekmiyor. İlla doğada ev yaptıracağım, şurası şöyle olacak burası böyle diye düşünme. Geciktirme hayallerini! Gruplara katıl, yürü dostlarla. Hem daha çok keşfetmiş olursun tüm doğayı… Ve ailene, dostlarına zaman ayır, hatta istersen biraz çakır keyif de ol onlarla,zararı yok… ‘Onun busu var, bunun buyu var’ deyip kendi ruhunu yarış atı gibi yorma, senin olanın değerini bil, zevkini çıkararak yol al. Bilirsin yarışlar hep yorar ve mutlaka kaybetme tedirginliği yaşatır.
İstediğin ve yapmayı düşünüp ama hep ertelediğin hayallerin için zamanım yok deme! Bunlar hayatın bahaneleridir. Hani diyoruz ya; ‘hayat kısa’ diye, bunu ağzınla değil yüreğinle hisset. Ve mutlu olmak için geleceğinden emin olmadığın zamana bırakma hayatının hakimiyetini.
Emin olduğun tek an olan “şu an” için kendini mutlu olmaya odakla ve kendine hayatında yer aç…
Çünkü senin, sana ihtiyacı var…
“İnsan mutlu olmak için para kazanmak ister, bütün çabası ve yaşamının iyi yanını bu parayı kazanmaya harcar. Mutluluk unutulur, araçlar amacın yerini alır.”
(Albert Camus)
***
Yaşamak güzel şey doğrusu
Üstelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse
Elin ekmek tutmuşsa bir de
Hele tertemizse gönlün
Hele kar gibiyse alnın
Yani kendinden korkmuyorsan
Kimseden korkmuyorsan dünyada
Dostuna güveniyorsan
İyi günler bekliyorsan hele
İyi günlere inanıyorsan
Üstelik hava da güzelse
Yaşamak güzel şey
Çok güzel şey doğrusu.
(Melih Cevdet Anday)
Emeklerine sağlık Arkadaşım. .. teşekkürler. ..