Oligarşinin Tunç Kanunu…

18.05.2020
A+
A-

Oligarşi, küçük ve ayrıcalıklı bir grubun iktidarda olduğu yönetim şeklidir. Yönetimdeki grup siyasî, askeri, dinî veya finansal gruplar gibi ülkenin önde gelen gruplarından birisi olabilir. Bazı siyaset bilimcileri; yönetim şekli ne olursa olsun, her devletin yönetiminde mutlaka bir oligarşi olduğunu belirtir. Doğrudan seçim yerine temsilci ile vekâleten yönetim özünde bu potansiyeli taşır.

Robert Michels, herhangi bir politik sistemin sonunda oligarşiye dönüşeceğini öngörmüştür. Bunu, Oligarşinin Tunç Yasası olarak adlandırmıştır. Bu düşünce sistematiğinde modern demokrasiler, oligarşi olarak kabul edilmişlerdir. Bunun sebebi olarak, siyasi rakipler arasında görülebilir ve uygulanabilir farklılıkların gerçekten küçük olması ve oligarşi elitlerin saygın siyasi makam ve mevkilere kendilerince sıkı sınırlamalar koymasını saymışlardır.

Örgüt büyüdükçe, kendilerini temsil edecek kişileri seçmek için verecekleri bir oydan ve kulis faaliyetinden başka hiçbir gücü olmayan fertler, karar mekanizmalarındaki belirleyiciliklerini kaybederler. Örgüt içinde etkisini artırmak, daha etkin olmak isteyenlerin lidere yakınlaşmaları gerekir. Bunun yolu terfi etmektir. Kimin terfi edeceğine ise “lider” ve çevresindeki yönetici azınlık karar verdiği için çalışanların sadece terfi değil, işe devamı bile çok geçmeden yetenekten fazlasını gerektirmeye başlar. Lider ve etrafındaki dar kadronun egemenliği artarken seçmen ve delegenin etkisi azalır. Örgüt, lidere sadakatin şüphe duyulan sıradan üyeler, hatta kurucuların bazıları, zamanla kendilerini örgütten, karar alma süreçlerinden dışlanmış halde bulurlar. Lider kadrosu, örgütün tabanından zamanla uzaklaşır. Örgütün hedeflerine ulaşmaktan çok kendi güçleri ve ayrıcalıklarını sürdürmekle ilgilenir hâle gelir.

Robert Michels, yüzyıl kadar önce kaleme aldığı Siyasal Partiler isimli ünlü yapıtında partiler, işçi sendikaları ve kooperatifler gibi nitelikleri gereği demokratik bir yapı ve işleyişe sahip olması gereken örgütlerde, çoğunluk yönetiminin niçin kaçınılmaz biçimde azınlık ve tek lider yönetimine dönüştüğünü açıklamaya çalışmıştı. Demokrasi teorisi ve uygulamasının kaydettiği tüm çağdaş gelişmelere karşın siyasal partilerin ve sendikaların başındaki lider kadrolarının uzun süreler için değiştirilememesi, herhalde zamanımızın önemli çelişkilerinden biridir. Partiler, sendikalar, kooperatifler, sivil toplum kuruluşlarının yönetiminde inanılması güç uzun sürelerde, adeta ömür boyu kalabilmeyi başaran liderlerine rastlanabilmektedir. Bu demokratik bir yapıya ve işleyişe sahip olması gereken bu kuruluşların zamanla azınlık ve tek adam yönetimine dönüştüğünü açıklamak için geliştirdiği bir teoridir.

Michels’e göre seçilmişlerin seçmenler, vekillerin vekâlet verenler üzerinde egemenlik kurmasına yol açan şey, örgütün bizzat kendisidir. Bunu şöyle ifade eder; “Demokrasiden söz eden aslında örgütten, örgütten söz eden aslında oligarşiden söz etmektedir.”

Michels, istisnasız tüm örgütlerin kaçınılmaz olarak oligarşilere, yani azınlık ya da tek adam yönetimlerine dönüşme eğilimi göstermesine “Oligarşinin Tunç Kanunu” ismini verir.

Michels’in iddiasına göre mevcut demokrasilerin kötü işleyişi ve özellikle liderlerin toplum ve örgütler üzerinde egemen oluşu, sosyal ve ekonomik gelişmenin yetersizliğinden, öğrenim düzeyinin düşüklüğünden ya da kamuoyunu oluşturan iletişim araçlarının ve diğer güç kaynaklarının denetlenmesinden ileri gelmemekte, daha çok karmaşık sosyal sistemlerin doğasından kaynaklanmaktadır. Oligarşi, yani bir toplumun ya da örgütün tepedeki yöneticiler tarafından kontrol altında tutulması, bürokrasilerin ya da büyük çaplı örgütlerin iç işleyişinden doğan bir özelliktir.

Tüm gücün tepede toplanması, tabandaki üyelerin etkisinin azalması ile oluşur. Liderler, politikaları değiştirmeye çalışan üyeler üzerinde engellenmesinin olanaksız olmasını sağlayan birçok kaynaklara sahiptirler.

Bu kaynaklar arasında şunlar sayılabilir:

  1. ileri derecede bilgi, örneğin üyelerin örgütün programlarına itaatini sağlamakta kullanılabilecek çok miktarda bilginin liderde toplanması;
  2. liderin üyelerle iletişimi sağlayacak formel araçlar üzerinde denetim kurması, örneğin örgütün yayın faaliyetini kontrol edebilmesi, seyahat masrafları örgüt tarafından karşılanmak suretiyle görüşlerini açıklamak üzere çeşitli yerleri dolaşabilmesi, işgal ettiği pozisyonun dinleyici ve izleyici kütlelerine egemen olabilmesi için imkanlar sağlaması ve,
  3. politika sanatındaki hüner ve vasıfları; örneğin liderler profesyonel olmayan diğer üyelere göre etkileyici konuşmalar yapmak, hitabet sanatını kullanmak, grup etkinliklerini örgütlemek konularında daha ustadırlar.

Liderle, kendi otoritelerine ya da mevkilerine karşı örgüt içinden bir tehditle karşılaştıklarında aşırı saldırgan bir tavır sergilerler ve bu uğurda birçok demokratik hakka zarar vermekte tereddüt etmezler. Örgüt üzerinde egemenliği kaybetmek demek onları önemli bireyler yapan bir kaynağı kaybetmek demektir; bu nedenle liderler, baskıcı yöntemler kullanmalarını gerektirse de mevkilerini muhafaza yolunda güçlü bir güdüye sahiptirler. Maurice Duverger,Sigmund Neumann, Robert McKenzie ve başka bazı düşünürler de Michels’in parti davranışlarına ilişkin tahlillerinde aşırı determinist bir yaklaşım izlediğini belirterek eleştirmişler.

Ülkemizde siyasi figürler uzun zamandır hiç değişmiyor. Yıllarca aynı kişiler partilerini yönetiyor ve demokratik yolla değişim olmuyor. Siyasi partiler kanunu askeri rejim döneminden kalma mutlak lider egemenliğine dayalı anti-demokratik yapıya sahip. Baro başkanları kendini seçen delegenin hilafına kararlar alabiliyor, delege üyeleri başkanı değiştiremiyor. Sendikaların başkanları yüksek maaş alıyor, işçilerin ücretlerini pazarlık ederken hükümetin temsilcisi gibi davranıyor ama işçiler onu değiştirme gücüne sahip değil. Sendika ağalığı tabiri kullanılıyor uzun süre başkanlık yapan sendika başkanlarına. Değişim de eski başkanın işaret ettiği, güvendiği sadık yardımcısına devredilerek oligarjik hâkimiyet devam ediyor.

Türk Tabipler Birliği de dar oligarjik kadro elinde sırasıyla aynı gruba ait başkanlarca yönetilmekte, üyelerine danışmadan karar alarak kendi görevi dışına çıkan siyasi söylemlerde bulunmaktadır.

Türk Kardiyoloji Derneği seçim şekli demokratik, yönetim şekli katılımcılıktan uzak oligarjik bir yapıya sahip. Yönetim kurulu ve başkan dışından çalışma gruplarının hiçbir yetkisi ve etkisi yok. Çalışma grubu başkanı seçiliyor ama ne bütçesi, ne karar alma ve uygulama özgürlüğü yok. Ya bu katılımcı ve demokratik olmayan tüzük değişmeli, ya da sadece başkan ve yönetim kurulu seçilsin, alt grupları kendileri atasınlar.

Yetkisi olmayanın sorumlu olması demokratik işleyiş ruhuna terstir.

Ülkemizde her partinin, derneğin, vakfın, meslek örgütünün birer oligarşiye dönüştüğünü üzülerek izliyoruz..

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

  1. TANSEL SAYLI dedi ki:

    Değerli Hocam… Oligarşinin Tunç Kanunu’nun ele alınması beni sevindirdi… Bilinmeyene ama bilinmesi gerekli bir konu …. teşekkürler…