Ölmek Müslümanlara, yaşamak başkalarına…
21.yüzyıl teknolojide sınırların zorlandığı, büyük değişimlerin yaşandığı yüzyıl olmaya devam ediyor.
Geçtiğimiz yüzyılda insanlar tedavisi bugün için basit kabul edilen hastalıklardan hayatlarını kaybediyordu, şimdi canlılar kopyalanıyor.
İnsanoğlu korunmak ve karnını doğurmak için taştan yaptığı bıçakla başladığı hayat serüveninde kendisini öylesine geliştirdi ki; şimdilerde korunmak ve karnını doyurmak için bir tuşa basmak yeterli oluyor.
Günümüzde teknolojinin sınırlarının zorlandığı, insanın doğa karşısında daha kolay galip olmasına rağmen yine de silahlanmak öncelikle insanoğlunun önceliklerinin başında geliyor ve bu kadar çok silahlanmanın bedelini ise mazlumlar ödüyor.
Dünyanın süper güçleri askersiz ordular kuruyor, robot askerler, insansız hava araçları sadece görünenler ama açıklanmayan sızdırılan bilgiler içinde nükleer süpersonik silahlar üretiliyor, elde kalan modası geçmiş fakat kullanılmamış silahlar Asya, Orta Doğu ve Afrika’daki iç savaşların yaşandığı bölgelere satılıyor.
Uluslararası 2020 yılı silah satışında İslam coğrafyası öncelikli ortak pazar olurken, Orta Doğu birinci sırada yer aldı.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü‘nün 2020 yılı uluslararası silah satışlarıyla ilgili olarak yaptığı araştırmada son dört yıla oranla üretimin düştüğü buna karşın silah ithalatında Orta Doğu coğrafyası birinci sırada çıktı.
En büyük beş silah ihracatçısı ABD, Fransa, Almanya, Rusya ve Çin; ürettikleri veya stoklarında fazla bulunan silahları Orta Doğu’da Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’a satarken, Afrika’da Mısır en fazla silah ithal eden ülke oldu.
Peki, Orta Doğuda bu kadar çok silah kimlere gidiyor?
IŞİD, El Nusra Cephesi, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), Haşdi Şabi, Haşdi Vatani, Ninova Bekçileri, PKK, PYD-YPG, Ulusal Savunma Güçleri (NDF), Peşmerge, Mukaveme Suriyyi, İslam Cephesi, Ahraruş Şam, Fetih Ordusu, Lübnan Hizbullahı, Cihatçılar ve Şii Milisler.
Bu örgütlerin çoğuna lojistik temini Suudi Arabistan tarafından yapılıyor.
Yukarıda yazdığım örgütlerin faaliyet alanlarında sadece İslam coğrafyası var ama Avrupa ve Amerika kıtalarındaki ülkeler yok, sizce de tuhaf değil mi?
Terörden en çok etkilenen ülkeler ise başta Türkiye olmak üzere yine İslam coğrafyasında yaşayan Müslümanlar. Dünyanın bu gerçeği karşısında aynı inanca sahip olanların bir birine düşmanca tavır içinde olmasının bir açıklaması olabilir mi?
Dünya bir kurtlar sofrası; kim düşerse yeniyor. Cahiliyet dönemi bitsin diye gönderilen mukaddes dinin içine kan ve gözyaşlarını hapsedenlerin oyununu görmemek, cehaletten daha ağır değil mi?
Diyeceksiniz ki, bu bölgeler enerji alanları… Elbette öyle ama kendi evine dahi sahip çıkamayacak hale getirilen Müslüman kardeşimin hiç mi suçu yok?
Orta Doğu’da, Afganistan’da, Myamar’da, Doğu Türkistan Uygur Bölgesinde, Pakistan’da ve kısmen de olsa Hindistan’da sözde cihad için faaliyet gösteren örgütlerin hedefinde neden Hıristiyan veya farklı inançlara sahip olanlar yok, sadece Müslümanlar var?
Ah Müslüman kardeşim; Allah’ın gönderdiği kitabı ve peygamberini cahil ve menfaatçi bezirgânlardan öğrendiğin sürece ölmek en çok sana yakışacak.