ÖLÜME DAİR SON İMZA…

04.06.2020
A+
A-

Selam bizimle beraber olan tüm okuyucularımıza, hatta olmayanlara da…

Aslında tüm yüreği güzel insanlara selam…

***

Geçen yıl Temmuz ayında Çekirge Devlet Hastanesi’nde bir işim vardı. Yani iş derken, üniversitede mamografi cihazının aylardır bozuk olması nedeniyle oraya birçok hastayla beraber ben de yönlendirilmiştim. Rutin kontrol diyelim. Sabah sıramı beklerken sağlık çalışanlarının bir ara telaşlı koşuşturmaları, birbirlerine telaşla bir şeyler anlatmaları dikkatimi çekti. Duyarsız kalamadım. Çünkü bunun hasta yoğunluğundan kaynaklanan tersliklerle ilgili olmadığı belliydi. Gözlerinde korku ve hüzün vardı. Yanlarına gidip sebebini sordum. İçlerinden biri “yarın düğünü olacak olan bir sağlık çalışanı arkadaşımız, aynı meslekten olan nişanlısı tarafından öldürülmüş” dedi… O kadar!

Bu kadar da yetmişti zaten… Sebebini sormayı gerektirmeyecek, hiçbir sebebin hafifletmeyeceği olaylardan yani… Kadına yönelik bir şiddet daha maalesef, hem de sonu ölümle biten…

Aradan bir yıla yakın bir zaman geçti. Üç gün önce bu vahim olayın duruşması yapıldı. Nişanlısı tarafından öldürüldüğü savunulan Songül Yalçın’ın avukatı Berrin Bayram’ın da 14 Nisan 2020’de evinde çalışan kadının boşanma davası sebebiyle sinirlenip öldürmeye gelen kocası tarafından kurşunlanarak yaralanması da kadına şiddetin boyutları açısından alabildiğine korkutucu bir durumdur maalesef…

Duruşma günü maktul yakınlarına destek için gelen CHP Osmangazi, Yıldırım, Nilüfer kadın örgütleri ve milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu da oradaydı. İlçe başkanları ve milletvekilimizin konuşmaları takdire şayandı. Bir kadın ve vatandaş olarak bu hassasiyetleri gurur ve mutluluk vericiydi…

Olay bağlamında ortak söylemleri 6284 yasası ve İstanbul sözleşmesinin tamamiyle uygulamaya konulmasıydı. Kadına şiddet kapsamında önlemleri ve yaptırımları içine alan bu yasaların uygulanması geciktirildiği ve tamamının uygulanmadığı her gün bu şiddet haberlerinin olacağı ve daha birçok cana mal olacağının altı çizildi. Kaldı ki hala bu yasa üzerinde polemikler yaratılması, tartışılması akıl alır gibi değil…

Tüm bu destekleyici konuşmalar sırasında Songül’ ün ailesi tek kalmadıklarından ötürü memnun ama sessiz ve ilk günkü hüzünleriyle beraber bankta oturuyorlardı. Baba Nazir Yalçın kızının resmini göğsüne almış, ara sıra resimdeki kızının yüzüne sevgiyle bakıyordu. Ama gözleri aylardır ağlamaya alışmış bir hale bürünmüştü. Anne Kiraz Yalçın da ondan farklı değildi. Sabit bir noktadaydı gözleri hep ve onun gözleri de tıpkı eşi gibi kendinden bağımsız ve sessiz akıtıyordu yaşlarını, o kadar belliydi ki bir yıldır gözlerinin hiç kurumadığı…

‘Kızım Songül’üm o kadar iyi bir insandı ki’ dedi, ‘hala çalışma arkadaşları onun mükemmel bir insan olduğunu anlatır’ diyordu ve bununla hüzünlü bir gurur duyuyordu annesi… ”Çok çalışkandı, çok akıllıydı, ailede büyük küçük herkese akıl verirdi, herkes saygı duyardı ona, herkesi çok severdi, yardım etmek için uğraşırdı hep…” Sonra biraz susuyor; “kızım daha 24 yaşındaydı, düğünü olacaktı. Neden öldürdü, neden nişanı atmadı, madem öldürecek kadar kin duyuyorduysa niye kıydı ki kuzuma” diye tekrarlıyordu. Çünkü bu cinayete bir türlü anlam veremiyordu…

Baba Nazir Yalçın, ”kızım çok seviyordu onu. Düşünün” dedi. ”Kızımla nişanlıyken kızımı aldattığını biz Songül öldükten sonra öğrendik. Kızım bunu yazık ki hiç fark edememiş bile o kadar seviyor, o kadar güveniyordu ki ona…” Asgari ücretten emekli baba, gözlerime baktı ve yine gözleri yaşlı bir şekilde, ”Kızımın kanı yerde kalacak diye çok korkuyorum, biz maddi durumu öyle güçlü insanlar değiliz, üstelik arkamızda da öyle güçlü kimse yok. Bunların adaleti yanıltma ihtimali bizi tedirgin eden. Çünkü arkalarında güçlü insanlar olduğu söylendi bize ama ben yine de onlara ‘adalet mutlaka yerini bulur’ diyorum sadece, bu teselliyle acımı avutuyorum ve yerine gelmesi için dua ediyorum, çünkü adalete onlar ne derse desin güveniyorum…”

Ablası da yanımızdaydı, genç biriydi ve durumu dik durmaya çalışarak ifade ediyordu, ”Kardeşim o gün çalışırken, eşyaları aldıkları mobilya mağazasından aramışlar. Nişanlısının ödemeleri yine geciktirdiğiyle alakalıymış. Songül’le ortak ödüyorlardı. Kardeşim biraz sinirlenmiş, nişanlısını aramış ve buluşmak için iş yerinden çıkmış. Bu arkadaşlarının birebir söyledikleri…” diye ilave ediyor; Zanlı savunmasında, “kardeşimin yanına gittiğinde donuk, anlamsız bakışlarla ona baktığını zaten normalde de psikolojisinin iyi olmayan biri olduğunu, sözde onu kendine gelmesi için gidip yüzünü yıkamasını söylediğini fakat o sırada ıslak zeminde ayağı kayıp düştüğünü ifade etmiş. Sonrasında bayıldığını ama nasıl olsa birazdan kalkacağını düşünerek gidip fatura borcunu ödediğini, döndüğünde hala ayılmadığını görünce sağlık ekiplerini aradığını ama onlar gelmeden korkup arkadaşına gittiğini anlatmış” diye devam etti ablası.

“Halbuki kardeşimin kırılmadık kemiği kalmamıştı. Yoğun bakımda yatarken yüzünü açtım, dişleri birbirinden ayrılmıştı, kafatası derin bir şekilde yarılmıştı. Vücudunun her yerinde tekmelemeye bağlı darp izleri mevcut olup kırık kemiklerin yanlara doğru kaymaması için her yerine destek aparatlar koyulmuştu, kalp masajı yaparken göğüs kafesinin zedelendiğini söylemiş zanlı, halbuki göğüs kafesi dahil kırılmadık kemik kalmamıştı… Aslında hastaneye nerdeyse ölü olarak getirilmişti zaten kardeşim…”

Konuşmalarda beni hem üzen, hem çok etkileyen bir cümle vardı… Kuzeni tüm bu olanları dinlerken bana şunları söyledi:

“Biliyor musunuz; kuzenim çok akıllı ve duyarlıydı. Okulda öğrendiği hayati bilgileri  bize aktarırdı. Bir keresinde şunu söylemişti; olur ya bir gün biri tarafından şiddete maruz kalırsanız ve ölümle burun buruna gelirseniz, mutlaka son anda bile olsa kanınızın yerde kalmaması için bir iz bırakın. Can verirken bile olsa bir yerini hiç değilse tırmalamaya çalışın” gerçekten de nişanlısını ilk ele veren, boynundaki tırmık izi ve otopside Songül’ün tırnaklarının arasındaki DNA eşleşmesi oldu…

Songül bunları anlattığında, o çok aşık olduğu adamın bunu ona yaşatabileceğini eminim hiç düşünmemişti, tıpkı bizim düşünmediğimiz gibi ama ölürken failinin imzasını bırakabilmiş cesur bir kadındı…

Ve hala kadına şiddet yasalarının tartışıldığı, uygulamanın ordan burdan kırpılması gerektiğini savunanları çok merak ediyorum.

Ya bu şiddeti yaşayan kızınız, kardeşiniz, anneniz olsaydı!

YORUMLAR

  1. Pınar gültekin dedi ki:

    Sn çağla şahin yazınızı gözyaşlarıyla okudum umarım sizin gibi konuya duyarlı insanlar sayesinde toplum düzelebilir

    1. Çağla Şahin dedi ki:

      Teşekkür ediyorum. Dileğimiz bu ve bunun gibi her türlü şiddetin artık son bulması…

  2. Lokman Sabuncuoğlu dedi ki:

    Ülkemizde kadına şiddet ; Genel kültürümüz haline geldi.Sebebi ise Emevici dinci anlayışın orta çağ geleneğini sürdürmemizdir.Bu vahşetlerin devamı birilerinin çıkarlarına hizmettir.

    1. Çağla Şahin dedi ki:

      Maalesef ki öyle haklısınız. Ve malesef ki hala bu düşünceyi savunanlar mevcut…

  3. Tansel dedi ki:

    Her türlü şiddetin karşısında olmak gerek… Şiddet insandan .. doğadan.. doğrusu tüm yaşamdan arındırılmalıdır…. ellerinize sağlık …. zevkle ve üzülerek okudum…. teşekkürler…

    1. Çağla Şahin dedi ki:

      Çok teşekkür ederim ayni düşünceleri paylaşıyorum.