ÖTEKİLER!

30.05.2020
A+
A-

Selam herkese, yeni güne, yeni umutlara, sevgiye, dostluğa, her şeye rağmen hala bu saydıklarıma inananlara…

Dün uzun zamandır görüşemediğim bir arkadaşım telefonla aradı beni. Onun sesini duymak o kadar mutlu etti ki. Çok naiftir her zaman. Hani sesi bile terapi etkisi yapan insanlar vardır ya… Hah işte bu da o gruba dahil olanlardan. Selam kelam derken onu arayamamamın sebeplerini sıraladım kendimce.

Bilirsiniz bu; bilinç altından gelen, sebepsiz ötelediğimiz durumlarda karşı taraf sormadan sıraladığımız kem küm bahanelerdir işte. Neyse Allah’tan beni iyi tanıdığından yormadı “canımsın seni anlıyorum“ diyerek dokuz boğumun ilkinde, çok uzatmadan, sohbetin ikinci  kısmına geçiş yaptık. Bu arada neler yaptığımız, yapmadığımız, durumlar nasıl falan derken onun da bir AVM’de tanınmış bir giyim markasında çalıştığını bildiğimden malum corona sebebiyle ne durumda olduklarını sordum. “Aylardır çalışmıyorum, evde annemleyim” dedi.

Ee bu arada mağazanın açılma durumunu vs sorunca yoğunluk olmadığından belki Temmuz’da başlayabileceğinden bahsetti. “Tabii o da belirsiz. İş bakıyorum, para kazanmam gerek ama malum.. Biliyorsun bizim sıkıntılı biraz, iş alımında problem olabiliyor” dedi. Evet maalesef biliyordum…

Bu arkadaşım edebiyat fakültesi mezunu bir öğretmen. Mesleğini kişiliğinde yaşatanlardan. Naif, hissiyatı kuvvetli, insanları kırmamak için çabalayan hatta onu kıranlara bile üslubunu bozmayarak empati konusunda doktora yapmış biri… Fakülteyi bitirdikten sonra atanamayınca özel bir okulda işe girmiş ama maalesef velilerin nedense sevmemesi sebebiyle işten çıkarılmış biri. Neyse ki bu haksızlık karşısında onun sadece bilgisiyle ve eğitimci yönüyle ilgilenen duyarlı birkaç velinin çocuklarına evde özel ders talepleriyle mesleğini kısıtlı bir şekilde yapma imkanı az buçuk da olsa bulmuş biri. Fakat babası yıllar önce ölmüş, annesinin asgari emekli maaşıyla ve onun verdiği iki özel dersle geçinemeyeceklerinden uzun süre iş aramış ama tüm kapılar ona kapanmış. Sonrasında bir markanın onun durumunda olanlara kontenjanı sayesinde satış elemanı olarak işe başlamıştı. Onun durumunda derken? Ha ben onu anlatmadım. O zaman biraz daha geriden anlatmam gerek sanırım…

Bundan birkaç yıl önce işaret dili kursuna başlamak için kaydolmuştum. Hani sağır-dilsizlerin kullandığı dil (bu arada şunu ifade etmek isterim; işitme ve konuşma engelli dediğimiz arkadaşlarımız bu ifadeyi sevmez. Onlar sağır ve dilsiz tabirini kullanmamızı istiyorlar. Çünkü biz engelli değiliz, sadece sağır ve dilsiziz. Hatta bu konuyla ilgili eğitim kurumlarının da isminin bu şekilde değiştirilmesi için bakanlığa talepte de bulunmuşlardır.) kursuna başladığım ilk gün katılımcılarla tanışmayla geçti. Gerçekten harika insanlardı. Tam bir Türkiye profili diyebilirim. Doğulusu, batılısı, dindarı, sosyalisti, kadın, erkek, tek gelen, eşiyle gelen, gençler, genç kalanlar, çalışanlar, emekliler… Ve çok cana yakın çıtı pıtı genç, alanında oldukça başarılı kadın öğretmenimiz. Gerçekten unutamayacağım bir sınıf ve eğitim programı olmuştur benim için. İkinci gün sınıfa yeni bir öğrenci geldi, öğretmenimizin arkadaşıydı gelen kişi. Kapı açıldı, kimseyle göz teması kurmadan doğuştan sarı saçlarını savurarak ciddi bir günaydınla ve geç kaldığı için yine ciddi bir tavır takınarak özür dileyip oturdu. Derse katılımı çok iyiydi yani hepimizden daha pratik ve daha çabuk anlayabiliyordu. Ama bizimle pek takılmazdı. Teneffüslerde de biz dışarıda çay falan içtiğimizde gelmez, sınıfta öğretmenle otururdu. Fakat dedim ya çok özel bir sınıftı diye…

Evet ülkemin profiliydi hatta bir tık üstüydü, olmasını istediğimiz gibi ötekileştirmeyi ötelemiş bir sınıftı. Dersler devam ederken sınıfın samimiyetine o da karşı koyamadı. Artık bizimle molalarda çay içiyor, gülüyor hatta derslerin pratiğini bize yaptırıyordu. Bu kişi toplumda o kadar haksızlıkla karşılaşmıştı ki o yüzden yıllardır herkese tedbirli yaklaşıyordu incinmemek ve incitmemek için… Asgari ücretle çalıştığı yorucu iş temposundan arta kalan zamanlarda bu kursa gelebiliyordu. Sonrasında eve gidiyor, annesine ve kardeşine yemek hazırlıyor, alışverişi hallediyor, temizlik yapıyor ve onu utanç kaynağı gören annesini teskin etmeye çalışıyordu. İnançlı biriydi, hatta ‘inançlıyım’ diyen birçoğumuzdan daha inançlıydı. Ahlaki değerleri de aba altından iş yürütenlere göre çok daha dürüstçeydi. Abartısızdı, her konuda olduğu gibiydi. Gülüşü, konuşması tam bir hanımefendiydi. Üniversiteden sonra birçok kursa gitmiş eğitim almıştı.

Bir keresinde bu kurslara en çok da cinsel kimliği yüzünden yaftalanan insanlardan kendini ayırmak ve insanlara bu kişilerin tümünün uygunsuz işler yapmadığını göstermek için geldiğini söylemişti ve bu söz beni çok etkilemişti. Doğruydu, bizler hep o gözle görüyorduk belki de. Sanki bu işlerde çalışmak için cinsel tercihini değiştirdiklerini düşünecek kadar, bunun yaradılıştan kaynaklandığını gözardı edecek kadar, onların bu durumundan faydalanmaya kalkacak kadar, meydanlarda ilk taşı atıp tenhada onları taciz edip sonrasında tekrar küfredecek kadar…

“Asgari ücretle çalışıyorum, gece mesaisi bitip evime giderken servis belli duraklarda bırakır. Oradan birkaç kilometre yürümek zorundayım her defasında. Çok acele ederim, hatta bazen koşarak giderim. Çünkü arabasıyla yanımdan geçenler ürpertir beni. Birkaç kez yaşadım. Bir keresinde yanımda durdu araba, bizim az ötede oturan evli barklı, çoluk çocuk sahibi komşumuzdu. Bana uygunsuz bir teklifte bulundu ve çok ciddiydi. O şaşkınlıkla ona neler dediğimi bile hatırlamıyorum ama çok kızmıştım, çok üzülmüştüm, çokta korkmuştum…Belki de en çok neden bunları yaşamak zorunda oluşumaydı tüm isyanım.”

Bu arkadaşımın zaten doğduğundan beri hissettiği cinsiyete sahip olduğu, üniversiteden birçok profesörün heyet raporuyla onaylanmış. Mahkeme kararını bekliyor, belki yıllar sonra alabileceği pembe kimliği için…

Herkes şanslı doğmayabilir… Kimisinin uzuvları eksik, kimisi aileden yoksun, kimisi dağda, kimisi rezidansta açar gözlerini hayata… Bir çoğumuzun fiziksel yaradılışına uygundur hissettikleri ama bir kısım insan çelişkilerle doğar, fiziken yaradılışına uydurmaya çalışsa da hissettiklerini genellikle beceremez. Çoğunlukla tedavisi de mümkün değildir, zaten istisnai durumlar haricinde bu hastalık kategorisinde de değildir aslında…

İnsanları empati kurmadan yargılamak ve ötekileştirmek en kolay olanı ama uzun vadede en riskli olanıdır. Bazen dili, dini, ırkı için, bazen siyasi, cinsel tercihleri hatta tuttuğu takım tercihi için ötelediklerimizde tek ortak nokta “bizim gibi olmayan herkes ötekidir.”

Peki biz kime göre ötekiyiz veya değiliz?

Farklılıklarımızla “biz” olamadığımız sürece herkes birilerine göre ötekidir ve tehlikelidir…

Cinsel tercihlerinden ötürü çoluk çocuğumuza kötü örnek olur diye ötekileştiriyor, horluyor, tepki veriyorsak eğer; korkmayın! Bu keyfi yaşanan bir durum değil, doğuştan. Asıl biz etrafımızda keyfi onca hırsız, tacizci, hak yiyen, kendini belli etmeyen, koyun postuna girmiş kurtlardan koruyalım çocuklarımızı. Onları örnek almamaları için önce kendimiz yaşayışımızla söylediklerimizin uyumlu olmasına dikkat edelim ve ötekileştirmenin bir gün bizi de ötekileştirebileceğini anlatalım onlara…

İnanın asıl o zaman çocuklarımızı korumuş olur, sağlam bir nesil sunarız dünyaya!

YORUMLAR

  1. Pınar gültekin dedi ki:

    Hüne sizin yazılarınızla başlamak enerjimi yükseltiyor teşekkür ederim

    1. Çağla Şahin dedi ki:

      Teşekkür ediyorum. Ozaman ne mutlu bana…

  2. Emine Esentürk dedi ki:

    Yazılarınızı takip ediyorum . Beğenerek okuyorum . Böyle devam lütfen

    1. Çağla ŞAHİN dedi ki:

      Teşekkür ederim. İstediğiniz sürece her zaman…

  3. Tansel Saylı dedi ki:

    ÖTEKİLEŞMEDEN…. ÖTEKİLEŞTİRMEDEN…. birlikte yaşamak çok güzel olmalı….derim…. düz… akıcı ve çok amaçlı bir yazı…teşekkürler

  4. dilara dedi ki:

    Merhaba , toplumumuzdaki yaralardan biridir bu. yazı için çok teşekkürler

    1. Çağla Şahin dedi ki:

      Kesinlikle öyle ve malesef hep kanayan bir yara…