Özelleştirme eleştirisi…
“Üç şey milli olmalıdır; İktisat, eğitim ve savunma olmazsa Sevr gelir“ Atilla İlhan.
Dar anlamda özelleştirme KİT’lerin mülkiyet ve yönetiminin özel sektöre devrinin bu yolda tamamı veya bir kısmı kamuya ait ekonomik kuruluşların özel sektöre satışını ifade eder. Geniş anlamda ise, iktisadi mali sosyal ve siyasal nedenlerle milli ekonomi içerisinde kamu kesimi faaliyetlerinin sınırlandırılmasına veya tamamen ortadan kaldırılmasına yönelik yapılan uygulamalar bütünüdür.
Özelleştirmeler, “yapısal uyum, yapısal reform” gibi cafcaflı söylemler altında, Türk halkının nesi var nesi yok, üç beş yiyiciye peşkeş çekmek için yapılıyor. Yabancılaşmadan ve on yıllardır binlerce insanın alın terinin ürününün bir avuç büyük yandaş yatırımcıya peşkeş çekilmesinden söz etmeli. Ne yazıktır ki bu yabancılaşma, bu peşkeş ve soygun Türkiye örneğinde çok daha trajik boyutlarda kendini gösteriyor. Özelleştirmenin başlıca amacı, kaynakları sosyal eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için kullanabilecek olan kamunun cüzdanını açıp, serveti kamudan özel sektöre aktarmaktır.
Pancar üreticisini destekleyen ve zararlı olan Cargill’in nişasta bazlı şekeri yerine doğal sağlıklı pancardan üretilen doğal şekeri üretimini sağlayan şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ülke ekonomisine vurulmuş en büyük darbelerden biridir. Pancardan küspe elde edilerek hayvancılığa katkı sunularak tarımı ve hayvancılığı desteklemek üretimi artırmak önceliğimiz olmalı idi.
Üretim boyunca çiftçiye avanslar şeklinde destek olarak ödemeler yapılıyordu, büyük getirisi olan şeker pancarının hem köylümüze hem de ülke ekonomisine katkısı ortadayken, şeker fabrikalarını özelleştirmek ülke ekonomisine yarar sağlamaz. Kapasite ve teknik bakımdan iyi olan, Ereğli, Afyon, Burdur ve Kırşehir fabrikaları özelleştirildi.
Mantıksız özelleştirmelerin önüne geçilmesi gerekir.
Nuri Şeker Uşak Şeker Fabrikası’nın kapasitesi 230-240 bin tondur. Bu kapasite uygulanan kotalar ile 190 bin tonlara düşmüştür. Fabrikayı ayakta tutmak için tüm personel özverili bir şekilde çalışmış. Bu fabrika Uşak’ın namusudur. Bu nedenle tüm Uşaklı’nın ve ülke halkının fabrikaya sahip çıkmasını gerekirdi. NBŞ kotaları olarak karşımıza çıkan, halkın ve çiftçinin en büyük endişesi olan mısır nişastası bazlı şeker üretimi. Pancar şekerinden çok daha ucuza mal edilen ve glikoz şurubu olaraktan bilinen bu tehlikeye Tarım Bakanlığı tarafından sert tedbirlerin alınması gerekiyor. Devletin ver-kurtul hesabıyla özelleştirme yapmayıp, kurulacak yeni bir denetim mekanizmasıyla fiyat, tohum, çiftçi desteği açısından da bir iyileştirme geliştirmesi lazım.
Türk Telekom özelleştirilmesi de hatalı yanlış bir işlemdi. Oger Telekom’a bağlı OTAŞ’tan alınıp üç bankaya devredilen Türk Telekom’un özelleştirme süreci baştan sona adeta bir soygun hikâyesi. Haraç mezat satılan Türk Telekom özelleştirmeden önce üst üste 4 yıl en fazla Kurumlar Vergisi ödeyen, 2004 yılında 2.2 milyar TL net kârı olan, 60 bine yakın çalışanı bulunan Türkiye’nin en köklü kurumlarından biriydi.
Oger Telekom borçlarını ödemeyince iki yıla yakın süren ve hisse satışı görüşmelerinin de yapıldığı süreç sonunda Akbank, Garanti Bankası ve İş Bankası, Oger Telekomünikasyona ait hisseyi devralmak için Temmuz ayında Rekabet Kurumu’na başvurdu. Türk Telekom’daki yüzde 55 OTAŞ hissesinin 3 bankanın kuracağı girişim şirketine devrine Hazine ve Maliye Bakanlığı onay verdi. OTAŞ’a verilen kredide Akbank yaklaşık 1.5 milyar dolar, Garanti Bankası 1 milyar dolar, İş Bankası ise 500 milyon dolar paya sahip. Yeni şirkette bankalar, kredideki payları oranda hisseye sahip olacak. Özelleştirmede gelinen noktada Oger kârına kâr katarken, Türkiye’nin en büyük kuruluşlarından biri Türk Telekom zarar ettirildi ve batırıldı.
20 Aralık 2018 tarihli ve 30631 sayılı resmî gazete’ de yayınlanan 481 sayılı özelleştirme idaresi ile ilgili cumhurbaşkanlığı kararı ile milli savunma bakanlığı askeri fabrikalar genel müdürlüğü 1’nci ana bakım merkezi müdürlüğü işyerinin tüm mal ve hizmet üretim birimleri (fabrika) “milli savunma sanayinde ülke kaynaklarının etkin ve verimli kullanılmasının sağlanması ile fabrikanın işletme verimliliğinin arttırılması ve yeni iş/üretim imkânları oluşturmaya yönelik yatırımların özel sektör tarafından yapılacağı” gerekçe gösterilerek özelleştirme kapsam ve programına alındığı ilan edilmiştir.
Fabrikada halen bir albayın komutasında 29 subay, 50 astsubay, 22 uzman çavuş, 112 memur ve 714 işçi çalışmaktadır. Fabrikanın hukuki vasfı TSK’ya hizmet üreten diğer tabur, alay veya tugaylarla aynı durumdadır. Askeri tırtıllı araçların bakım, onarım ve modernizasyonu yapan bu fabrika müdürlüğünün işletmesinin devri, Anayasa’mızın savunmanın devletin görevi olduğu, savaşa hazırlık yapması gerektiği ilkesi, Türk silahlı kuvvetleri ve milli savunma bakanlığı kuruluş ve teşkilat kanununa ve en önemlisi 4046 sayılı özelleştirme Kanunu’nun 1.maddesinde sayılan “özelleştirme kapsamına alınabilecek kuruluşları belirleyen” maddeye aykırıdır.
TSK yaptığı bütün yedek parça katar ordusuna teslim ediliyor onlar yapıp TSK ya fatura edilecek. Milli ordunun ihtiyacı milli bir kuruluştan alınıp katar ordusuna veriliyor. Çalışanlar huzursuz torpil bulan kalacak diğerleri sürülecek endişesi korkusu hâkim fabrika çalışanları arasında. Kazanılmış haklarının kaybolacağı mağdur edilecekleri endişesi hat safhadaymış. Üretim durmuş tankların bakım onarımını şirket yapamıyor o hizmette aksamış. Motoru Almanlar vermiyor, 8 tekerlekli zırhlı araç yapacaklardı hatta ‘tank üretilecek’ diye haber yapmışlardı ortada hiçbir şey yok. Danıştay, ‘hukuka aykırı bu özelleştirme’ diye durdurma kararı aldı ama hukuka uyacak hukuk bilincine ait yönetici, hukuki haklarını ve ekonomik çıkarlarının takipçisi halk ve ülkeye sahip çıkacak milli devlet iradesine ihtiyaç vardır.
1800 dönümlük arazi üzerindeki kurulu fabrikaya ilaveten Sakarya karasuda 2500 dönüm arsa gelir vergisi KDV muafiyeti ile ar-ge çalışması yapılacak diye firmaya peşkeş çekiliyor. BMC’ye Sakarya’ya yapılacak yatırım için KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti, KDV iadesi, yüzde yüz oranında kurumlar vergisi indiriminin de aralarında bulunduğu ‘süper teşvik’ olarak adlandırılan devlet teşviki sağlanmış böylece süper peşkeş olmuş.
Devlet ticaret yapmaz diyerek sanayi kuruluşları büyük devlet işletmeleri KİT’lerin özeleştirilmesi önerildi. Verimlilik artacak fiyat ucuzlayacak hizmet kalitesi artacak sanayi yenilenecek diye sunulmuştu. Devlet hizmetleri, kamu tekelleri özelleşecek, rekabet artacak, hizmet ucuzlayacak” diye toplumlar kandırıldı. Türkiye gibi pek çok ülke, farklı yöntemlerle, IMF, Dünya Bankası zoruyla buna mecbur edildi. En başta, en kârlı olan, enerji, iletişim, ulaşım, gıda, sağlık vb. sektörler özelleştirildi. 2015 sonuna kadar 58 milyar dolarlık kamu varlığını sattı.
Türk Telekom satıldı. Özel sektör, ikinci bir rakip Telekom kurabildi mi? Aycell, Aria ne oldu? Birleşti AVEA oldu. Sözde GSM’de rekabet olacaktı. En pahalı internet, GSM Türkiye’de! Kafa karıştıran ‘ucuz tarife’ oyunlarına bakmayın. Bırakın rekabeti, Türkcell’e hükümet SPK eliyle üye atadı, Türkcell de yarı devletin oldu. THY güya halka açıldı. Hükümetin arpalığı olmaya devam. TÜPRAŞ, PETKİM özelleşti, devletten gitti. Yerlerine, milyarlarca dolar yatırım yapacak, bir babayiğit, rakip bir PETKİM, TÜPRAŞ çıktı mı? En pahalı akaryakıt Türkiye’de! Sağlık özelleşti, 14 çeşit katkı ve katılım payıyla, halktan para çıkıyor.
Elektrik devletteyken TEK (Türkiye Elektrik Kurumu) çalışanlarına, yüzde 50 indirimli elektrik veriliyordu. Emekliye, yoksula indirim yapılıyordu. Eski PTT (Türk Telekom) çalışanlarına, telefon yüzde 50 indirimliydi. Şimdi özelleşti, herkes kazıkta eşitlendi. Faturayı bir gün geciktir, faiz! 5 gün geciktir, elektrik, doğalgaz, telefona kapatma. Açma-kapama faturası da, bonus!
SEKA’nın özelleştirmesi kâğıt kırtasiye kitap fiyatlarını artırdı, yayın dünyasını zora soktu. Türkiye bugün kağıtta dışa bağımlı bir ülke. 80 milyonluk ülkenin ihtiyacını dört – beş büyük ithalatçı karşılıyor. Eskiden kağıt Avrupa’dan geliyordu. Ama Çin her şey gibi bu işe de girdi. Kâğıt artık ağırlıklı olarak Çin’den geliyor. Döviz arttıkça kağıdın fiyatı da artıyor. Nakit paran yoksa artık kâğıt alamıyorsun. Kâğıt fiyatındaki akıl almaz artış ve peşinat mecburiyeti, yayıncılık ve matbaa dünyasını felç etmiş durumda. Küçük yayıncılar ayakta kalma savaşı veriyorlar. Önümüzdeki dönemde yayınlanan kitap sayısı azalacak. Kültür hayatımız daha da çoraklaşacak.