Pandemi ile mücadelede ‘bilgi fazlalığı’ önemli bir sorun…
Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Metintaş, Kovid-19 pandemisinin, sosyal medyanın yaygın olarak kullanıldığı bir dönemde yaşandığını belirterek, “Dolayısıyla bilgi fazlalığı bu dönemde her zamankinden çok daha fazla önem taşıyor.” dedi.
Türkiye Solunum Araştırmaları Derneğince (TÜSAD) bu yıl 42’ncisi dijital ortamda gerçekleştirilen ve alanında uzman çok sayıda hekimi online platformda buluşturan “Solunum Kongresi” devam ediyor.
Bu yıl alanında bir ilk olarak düzenlenen “SolunumDijital”in en önemli gündem maddelerinden biri Kovid-19 pandemisi olurken göğüs hastalıklarına ilişkin tüm konular da masaya yatırıldı.
Kongreye katılan Prof. Dr. Selma Metintaş, “SolunumDijital”in yüzyılın pandemisinin gölgesi altında yapıldığını dile getirerek, infodemi sorununa dikkati çekti.
Pek çok alanda yaşanan bilgi fazlalığının Kovid-19 pandemisinde bambaşka bir hale büründüğünü belirten Metintaş, şu değerlendirmede bulundu:
“İnsanların ihtiyacı olduğunda güvenilir ve geçerli kaynakları bulmakta zorluk yaşamasına neden olan -bazıları doğru olmayan- bilgi fazlalığı anlamına gelen infodemi giderek artıyor. ‘Information’ ile ‘pandemic’ kelimelerinin birleşmesinden oluşan bu kavram; aşırı bilgi yükünün kaçınılmaz olarak beraberinde getirdiği yanlış ve güvenilir olmayan bilgileri tanımlıyor. Önceki pandemilerden farklı olarak artık dijital bir çağda ve sosyal medyanın yaygın olarak kullanıldığı bir dönemde bu pandemiyi yaşıyoruz. Dolayısıyla infodemi bu dönemde her zamankinden çok daha fazla önem taşıyor.”
Bugüne kadar infodemiye, sağlık okur-yazarlığı düşüklüğünün neden olduğunun düşünüldüğünü ifade eden Metintaş, “Oysa Kovid-19’la birlikte toplumun genelinde infodemi görüldü. Yanlış bilginin akla yatkın olması gücünü de artırıyor.” dedi.
Prof. Dr. Metintaş, yaygın internet kullanımı karşısında haberlerin çok hızlı yayıldığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:
“Yapılan bir araştırma Twitter’daki bilgilerin yüzde 40’ının doğru olmadığını gösteriyor. Ancak internet üzerinden edinilen yanlış bilgi, kişilerin kendilerine tanı koymasına, etkisiz, hatta zararlı tedavi yöntemlerine, kaygıdan belirsizlik ortamına kadar pek çok soruna neden oluyor. TÜSAD gibi solunum derneklerinin mücadele ettiği alanlardan biri de bu infodemi. Kanıta dayalı bilginin önemini vurgulamalıyız. Yanlışa karşı doğru bilgi daha inandırıcı ve kanıtlanmış olmalı.”
“Sigaranın zararları tartışmaya açık bir konu değil”
Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi ve TÜSAD Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Şule Akçay da tütün ve tütün ürünleri ile Kovid-19 ilişkisini ele alarak, bunu “iki pandeminin iş birliği” olarak nitelendirdi.
Prof. Dr. Akçay, sunumunda Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) raporlarına göre; 2000 ile 2025 arası ölümlerin yüzde 10’un sigara ile ilişkili olacağı, sigara içenlerin yarısında sigara ile ilişkili erken ölüm yaşanacağı, sigarada 7 binin üzerinde kimyasal madde bulunduğu, tüm organlarda hasar bıraktığı gibi bilgilerin bilindiğini hatırlattı.
Akçay, tütünün pandemi sürecinde doğrudan etkilerinin yanı sıra “dudak-parmak teması, maske kullanımının tütün ürünleri alımı sırasında kesintiye uğraması, zeminde başka hastalığın varlığı, pasif içicilik” gibi pek çok dolaylı etkisi bulunduğunu kaydetti.
Kovid-19 kaynaklı ölümlerde sigaraya ilişkin gelişmiş hastalıkların etkisini gösteren araştırmalar olduğuna işaret eden Akçay, şu bilgileri verdi:
“Pandemiye o kadar kanalize olundu ki pandemi dışında yeni bir tehdide odaklanmak güç görünüyor. Ancak Dünya Sağlık Örgütü halen dumansız tütün ürünlerinin kullanımındaki artıştan da endişeleniyor. Bunun yanı sıra nargile, temas faktörü nedeniyle olumsuz etkiyi daha da artırabilir. Bu nedenle diğer tütün ürünlerini de aynı sigarada olduğu gibi zararlı olduğunu konuşmamız gerekiyor. Bugüne kadar tütünün zararlarını ortaya koyan sayısız bilimsel araştırma var. Sayısız toksik içeriğe sahip olan sigaranın zararları tartışmaya açık bir konu değil. Önce ‘zarar verme’ ilkesinden hareketle tütün ürünlerinin sayısız kanıtla ortaya konmuş zararları asla göz ardı edilemez.”
TÜSAD Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Nazan Şen de yaşın Kovid-19 üzerine etkisi konulu bir değerlendirme yaparak, başlangıçta yaşlı hastalarda oran yüksek olsa da süreç ilerledikçe pandeminin genç gruplara doğru yayıldığını aktardı.
Test sayısının artması ile daha genç olguların da saptanmaya başlandığını ifade eden Şen, salgında hareketliliğin zamanla daha genç yaş profiline sahip ülkelere kaydığını aktardı.
Şen, salgının daha iyi kontrol edilebilmesi için yapılması gereken en önemli şeylerden birinin testlerin daha yaygın olarak uygulanması olduğunu belirterek, “Bu bize özellikle çocuk ve genç erişkinlerde enfeksiyonun daha iyi anlaşılmasını sağlayarak hastalığın özellikleri, sağlık bakım uygulamaları ve halk sağlığı politikaları hakkında önemli bilgiler verebilir.” dedi.
“Bu hastalık akciğerlerde kalıcı izler bırakabilir”
TÜSAD Solunum Rehabilitasyon Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Gazi Gülbaş da gelinen noktada pandemi sürecinde 35 milyon vaka ve 1 milyonun üzerinde ölüm saptandığını belirterek, şu bilgileri verdi:
“Verilere göre vakaların yüzde 80’i Kovid-19’u hafif semptomlarla geçiriyor, yüzde 15’i ciddi hastalık, yüzde 2,5’i de kritik hastalık (solunum yetmezliği, şok, çoklu organ yetmezliği) olarak yaşıyor. Geçmişte edindiğimiz koronavirüs salgınlarından (SARS ve MERS) edindiğimiz tecrübeler Kovid-19 hastalığına yol açan ve öncekilere genetik yapı ve klinik seyir olarak çok benzerlik gösteren ancak onlardan daha hızlı ve kolay yayılan SARS-CoV-2 virüsünün uzun dönemde sekel bırakabileceğini göstermiştir. Uzun dönem takiplerde bu hastalık akciğerlerde kalıcı izler bırakabileceği gibi, sinir sistemi, kalp damar sistemi, böbrek, kas iskelet sistemi gibi akciğer dışı organlarda da kalıcı arazlar bırakabilir. Yakın zamanda yapılan az sayıda çalışma bu görüşü desteklemektedir. Bu sebeple hastaların taburcu edildikten sonra da gerek telefonla gerekse polikliniklerden periyodik olarak takip ve tedavi edilmesi gerekiyor.”
(AA)