Prof. Dr. Kayıhan Pala’dan ’20-27 Nisan’ uyarısı
Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala’ya göre bu saatten sonra koronavirüs baskılanamaz, ancak etkisini azaltacak önlemler alınabilir. Pala, 20- 27 Nisan tarihleri arasında vaka sayısının tepe noktasına ulaşabileceğini dile getirdi.
Türkiye’de ilk vakanın görüldüğü 11 Mart’tan bu yana alınan birçok tedbire karşın koronavirüs salgını ülkenin 81 iline yayıldı. Salgın nedeniyle hastalığa yakalananların ve hayatını kaybedenlerin sayısı ise her geçen gün artıyor.
Gazete Duvar’dan Müzeyyen Yüce’ye konuşan Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala’ya göre Türkiye, olguların tespit edilmesi, virüsün bulaşma hızının önüne geçilmesi ve kontrol önlemlerinin yeterliliği hususunda salgını yönetmekte geç kaldı.
‘MÜCADELE HASTANELER ARACILIĞIYLA YÜRÜTÜLDÜ’
Çin’de aralık ayında ortaya çıkan koronavirüsün Türkiye’ye geleceğinin belli olduğuna dikkat çeken Pala, salgın yönetiminin halk sağlığı bakış açısından uzak yapıldığını işaret ederek şöyle konuştu:
“Çin’de ortaya çıkan koronavirüsün Türkiye’ye geleceği belliydi. Sağlık Bakanlığı doğru bir adımla ocak ayında Bilim Kurulu oluşturdu. Ancak bu kadar hızlı yayılma potansiyeli olan bir hastalığın doğrulanması için ihtiyaç duyulan laboratuvar sayısı yetersizdi. Laboratuvar eksikliği zamana yayılarak giderilmeye çalışıldı. Şu an laboratuvar sayısında artış olsa da hastalığın dünyaya yayılmasının üzerinden 3 ay geçmesine rağmen hala test konusunda günlük 30 binlere çıkabilmiş değiliz. Olguların saptanmasında laboratuvar eksikliği bir yavaşlamaya yol açtı. Tıp fakülteleri de bu sürecin dışında bırakıldı. Türkiye’de sağlık algısının yalnızca tedavi edebilmek ve hastane olarak karşımıza çıkması, salgınla mücadelenin hastaneler aracılığıyla yürütülmesi gibi bir yaklaşımı ön plana çıkardı. Bin yataklı yeni hastaneler açılması salgınla mücadele açısından yalnızca hastalananların tedavisinde katkı sağlayabilir.”
‘BÖLGE TABANLI SİSTEMDEN VAZGEÇİLMESİ SORUN OLUŞTURDU’
Prof. Dr. Pala, Türkiye’de salgın yönetimindeki problemlerin sağlık sistemi ile yakından ilişkili olduğunun altını çizdi: “AKP tarafından 1960’lı yıllarda yasalaşmış olan Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Kanunu’nun ortadan kaldırıldı, yerine Neoliberal bir sağlık reformu yaklaşımı olarak sağlıkta dönüşüm programı getirildi. Böylece eskiden sağlık ocakları adıyla bilinen birinci basamak sağlık kuruluşları ortadan kaldırılmış, yerine coğrafi temelli olmayan liste temelli olan bir aile hekimliği modeli getirilmiştir. Şu an da bir ailenin kendi üyeleri bile farklı aile hekimlerinde kendilerine yer bulabiliyorlar. Bunun salgın yönetimi açısından sorunu, ailede birisinde bir problem çıktığında, o problemin kimleri etkileyebileceğine dair coğrafi bir kestirimde bulunmak olanaklı değil. Bu yüzden bölge tabanlı bir sistemden vazgeçilmesinin salgın yönetiminde sorun yaşatabileceğini yıllardır söylüyoruz.”
‘YETERLİ SAHA ÇALIŞMASI İLE VİRÜS TESPİT EDİLEMEDİ’
Koronavirüs ile mücadele sürecini halk sağlığı bakış açısıyla yöneten ülkelere işaret eden Pala, “Bulaşıcı hastalık salgın yönetimi hastanede değil, sahada kazanılır” dedi. Pala şöyle devam etti: “Süreci halk sağlığı bakış açısıyla yöneten ülkelerde (Almanya, Güney Kore ve Singapur) hastalığın belli bir noktaya geldikten sonra ne kadar yayıldığı tespit edilip ona göre önlem almakla ilgili çabalar yürütülüyor. Bunun içinde olabildiğinde çok test yapılması gerek. Türkiye’de vakaya ilişkin yayınlanan haritalara nüfus bazlı baktığımızda bazı bölgelerde ciddi birikmeler olduğunu görüyoruz. Sakarya, Rize gibi illerde neden bu şekilde birikme olduğunu bilmek için kanıt değeri olan çalışmalar yapmak gerekir. Saha çalışmaları ile hastalığın ne ölçüde yaygınlaştığını görmemiz mümkün olmadı. Oysa her yüz Covid- 19 hastasından 30’u herhangi bir bulgu göstermeksizin yaşayıp gidiyor. Hastalığı geçirdiği zaman kendisi farkında değil ama hastalığı bulaştırıyor.”
‘AKTİF BİR SÜRVEYANSA SİSTEMİNİ KURULABİLMİŞ DEĞİL’
Prof. Dr. Kayıhan Pala, korona virüsünün yayılmasının engellenebilmesi için iyi çalışan aktif sürveyans (belirli bir amaca yönelik olarak veri toplanması, toplanan verilerin bir araya getirilerek yorumlanması ve sonuçların ilgililere bildirilmesi) sistemi ve çok sayıda iyi yetişmiş filyasyon ekiplerine ihtiyaç olduğuna vurgu yaparak şöyle devam etti:
“Sağlık Bakanlığı tarafından mart ayı sonunda farklı illerde filyasyon ekipleri oluşturulmaya başlandı. Ama bu çok geç kalmış bir uygulamadır. Ekiplerin çok daha öncesinde hazır olması gerekirdi. Bilim Kurulu’nda sürecin başında halk sağlığı uzmanları olmalıydı. Kurulan il Pandemi Kurullarına halk sağlığı uzmanları dahil edilmeli. Nitekim umreden gelenlerin de içinde olduğu çok sayıda kişi Türkiye’nin herhangi bir yerine uzun zaman gidebildi. Bu da hastalığın yayılması açısından önemli bir problem oluşturdu. Aktif sürveyans sistemi ile kişi hastaneye başvurmasa bile hasta kişinin saptanmasına dönük yaklaşımlar oluşturulmalıydı. Filyasyon dediğimiz uygulama ile de hastalığın ilk kaynağını ve toplumdaki yeni hastaları bulmak üzere insanları taramak, bağlantılarını bulmak ve onları sağlıklı vatandaşlardan ayırt etmek gerekirdi. Ama Türkiye, bizim gözlemlediğimiz kadarıyla aktif bir sürveyansa sistemini kurabilmiş değil. Dolayısıyla salgının baskılanması ile ilgili zamanı geçmiş durumdayız. Bu saatten sonra bu salgın baskılanamaz. Ancak etkisini azaltacak önlemler alınabilir.”
‘ÖNÜMÜZDEKİ İKİ HAFTA ZORLU GEÇECEK’
Önümüzdeki günlerdeki tabloyu değerlendirmek için olgu sayısına değil, ölüm oranlarına bakılmasının daha gerçekçi olacağını ifade eden Pala şunları söyledi:
“Türkiye’deki ölüm hızı bir artış gösterme eğilimi içerisinde. Bu hastalık nedeniyle ölenlerin özellikle 60 yaşın üstünde birikmesi yüzünden ülkedeki ölümlerin İtalya, İspanya gibi ülkeler ile kıyaslandığında biraz daha düşük olma potansiyeli var. Çünkü bizim nüfusumuzun 65 yaş üstü oranı yüzde 9’ların altındayken, örneğin İtalya’da bu oran yüzde 22’nin üzerinde. Dolayısıyla görece daha genç bir nüfusumuz var ve bu da daha az etkilenmemiz anlamına gelebilir. Ancak Sağlık Bakanlığı’nın sınırlı sayıda açıkladığı rakama göre oranlara baktığımızda 60 yaşın altında olanların ölüm oranı bütün ölümler içerisinde yüzde 20’ler civarında. Oysa başka ülkelere baktığımızda bunun daha düşük olduğunu görüyoruz. Yani ülkemizde genç ölümlerinin görece biraz daha fazla olma potansiyeline geliyoruz. Bizim öngörülerimiz virüsün nisan ayının 20- 27 tarihleri arasında tepe noktasına ulaşması. Haziran ayının başına doğru da olgu sayısının epey düşüşe geçmesini beliyoruz. Ancak Imperial College London tarafından 7 Nisan’da yayınlanan önümüzdeki hafta tahmininde, Türkiye’nin hastalığın hızlı yayılım gösterebileceği 26 ülkeden biri olacağı ve bin ila 5 bin ölüm beklentisi olduğu yazıldı. Bu da önümüzdeki iki haftanın daha zorlu geçebileceğine ilişkin işaretler veriyor.”