Prof. Dr. Selçuk Kırlı: Türk Ocakları Derneği, bir fikir kulübüdür
- Hayriye TURGUT/SONHABER16.COM
Türklerin ilk organize fikir kulüpleri arasında yer alan ve temelleri 1912 yılında 190 Askeri Tıp Fakültesi öğrencileri tarafından atılan Türk Ocakları Derneği’nin Bursa Şube Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kırlı, Türkçülüğü ve Türk milliyetçiliğini değerlendirdi. SONHABER16 Gazetesi’nin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Kırlı, Türkçülük tartışmalarına da açıklık getirdi.
Yaklaşık 8 yıldır Türk Ocakları Derneği Bursa Şube Başkanlığı yapıyorsunuz. Türk Ocaklarını bize anlatabilir misiniz?
Türkiye’nin en eski derneklerinden birisi. Hatta Cumhuriyetten daha eski, kuruluş tarihi 1912. 1912 yıllarında Türkiye’nin durumu konusunda aralarında konuşmalar yapan bir gençlik hareketinin faaliyetleri sonucu ortaya çıkmış bir organizasyondur Türk Ocakları Derneği. O dönemlerde yani Osmanlı’nın son dönemlerinde Türkiye’de azınlıklar diye nitelendirilen gruplar oldukça teşkilatlıydı. Ermeniler ve Rumlar bunların önde gelenleridir. Sakın yanlış anlaşılmasın, azınlık kelimesini aşağılama maksadıyla kullanmıyorum sadece kavram olarak öyle tanımlandıklarından dolayı öyle söylüyorum. Yoksa muhakkak ki onlar da bu memleketin evlatlarıdır. Bunun tartışılacak bir tarafı yok. Özellikle Anadolu kökenli olanlar. Dışarıdan gelenler için söylemiyorum.
Bu guruplar gayet organize olmaları ve eğitim faaliyetlerini kendi etnisitelerini temel alarak Türkler için çok da uygun olmayan şekilde yürütmekte olmalarına rağmen Türk toplumu organize değildi. O dönemde merkezi otoritenin İstanbul’la sınırlı gibi görünen organizasyonu dışında aslında Osmanlı topraklarında devletin bile doğru dürüst organize olduğunu söylemek pek mümkün değildi.
O devlet Türklerin devleti olmasına rağmen, imparatorluktur şüphesiz, milli devlet değildir. Ama sonuç olarak kuruluşundan itibaren haneden Türklere aittir. Dolayısıyla bir Türk devletidir Osmanlı İmparatorluğu. Türk tebaanın organize olmaması ve diğerlerinin yaptıkları faaliyetlere direnebilecek durumda olmaması nedeniyle, Askeri Tıp Fakültesindeki 190 öğrenci bir gece Karaca Ahmet Mezarlığı’nda toplanarak Türk toplumunun da organize olması gerekliliği üzerinde bir anlaşmaya varmışlardır. Toplantının sonucu ve ortaya çıkan düşünceler 190 tıbbiyelinin imzasıyla Türk Milliyetçisi olarak bilinen insanlara bir mektup ile iletilmiş ve mesele izah edilmiştir. “Türk toplumunun hali budur. Türk toplumu kendi değerlerini işleyebilecek, savunabilecek, konuşabilecek, Türklerin dışındaki organizasyonlara cevap verebilecek kadar organize değildir. Bu konuda muhakkak bir şeyler yapılması gerekir. Ya bunu siz yaparsınız, ya da bu gençliğin işidir. Biz bunu yaparız” mealinde bir mektup.
Bu mektubu alan zamanın aydınları, Yusuf Akçura’dan tutun, Hamdullah Suphi Tanrıöver’den çıkın, Ziya Gökalp’ten devam edin, Ali Ağaoğlu’dan bu ve bunun gibi Türk aydınları bir araya gelerek Türk Ocakları Derneği’ni kurmuşlar ve 1912 talimatnamesinin ilan edilmesi ile beraber ilk kuruluş tarihi 1912 olarak netleşmiştir
TÜRK OCAKLARI DERNEĞİ, BİR FİKİR KULÜBÜDÜR
Türk Ocakları Derneği bir fikir kulübü olarak, fikir üretim ocağı olarak kurulmasından itibaren gerçekten Türk toplumun organizasyonuna çok büyük katkılarda bulunmuştur. Türk Ocakları çatısı altında yapılan tartışmalar cumhuriyetimizin kuruluş ideolojisine önemli katkılarda bulunmuş tartışmalardır. Bu tartışmalar başlangıçta Osmanlı İmparatorluğu’nun nasıl kurtulabileceğine yöneliktir. Tartışma net ve böyle olması da gayet doğal. O dönemde kurtuluş için savunulan 3 fikir akımı vardır. Birincisi, Osmanlıcılıktır. Yani padişahın varlığında yola devam edilmesi, eksikliklerin tamamlanması ile bu meselenin çözülebileceğine inananların akımıdır bu. Bir diğer akım İslamcılıktır. Osmanlı tebaası içinde geniş Müslüman kitlelerinde bulunmasından ve Osmanlı Padişahının İmparatorluğun sınırları dışındaki Müslümanların da Halifesi olmasından dolayı asgari müşterek olarak inancı temel alıp, bir İslamcı akımla acaba imparatorluğu kurtarabilir miyiz yaklaşımıdır İslamcılık. Üçüncü akım ve meseleyi çözebilen akım ise Türk Milliyetçiliği yani Türkçülüktür. Bu akımın düşüncesi gayet nettir.
Biz bir imparatorluğuz ama Osmanlı İmparatorluğu olarak yaşama şansı artık yoktur. Dolayısıyla savunulabilecek olan mevcut Türk toplumunu besleyebilecek genişlik ve nitelikteki bir arazide milli bir devlet kurmaktır ve bu varabilecek tek çözümdür. Bu çözüm için de Türklerin organize şekilde mücadele etmeleri ve bunu başarabilmeleri gerekir. Nitekim cumhuriyetimizin kuruluşuna kadar geçen süre içinde yapılan mücadelelerin altında yatan mantık da budur. Mantık budur ama bu noktada Türk ve Türk Milliyetçiliği derken neyi tanımladığınız çok önemlidir. Bir milliyeti tanımlarken, sadece biyolojik etnisiteye, sadece inanç birliğine dayanmak ile kültüre dayanmak farklı şeylerdir.
Tarihi süreçte ortak bir kültürle yoğrulmuş olup kendisini Türk kabul edeni Türk kabul etmek başka bir şeydir. Türk Ocakları’ndaki geniş tartışmalar aslına bakarsanız kültür milliyetçiliğinin temelini oluşturan tartışmalardır. Tabiî ki başlangıçta etnisiteyi daha ön planda tutan insanlar vardır ama bir imparatorluk bakiyesinde sırf etnisiteye dayalı tanımlama yapmak pek akıllıca değildir. O yüzden de cumhuriyetin kuruluş döneminde yani Mustafa Kemal’in yaşadığı dönemde de kültür milliyetçiliği her zaman ön planda olan milliyetçilik formatı olmuştur. Bu milletçilik Osmanlının çekilmek zorunda kaldığı alanlardan Anadolu’ya göçmek durumda olan kalan biyolojik etnisitesi Türk olmasa bile en azından inancı İslam olan ve Türk kültürü içinde yoğrulmuş grupları da kucaklayan bir yaklaşımdır. Bu düşünce Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye Halkına Türk Milleti denir” ve “Ne mutlu Türküm diyene” sözlerinde açıkça vücut bulmuştur. Dolayısıyla devletin temelini teşkil edecek olan ve idaresinde daha fazla hâkim olması beklenen kültürel bir Türk milliyetçiliği kavramı içinde olunması tercih edilmiştir.
KÜLTÜREL MİLLİYETÇİLİK KAVRAMI NEDİR?
Kendini Türk hisseden Türk’tür. Daha geniş bir tanımlamaya hiçbir ihtiyaç yoktur. Bu memleketin menfaati için düşünen, burada yaşamaktan hoşnut olan, bu milletin hep birlikte geleceğe yönelik daha gelişmiş, daha medeni, eğitimde daha ileri adımlar atmış, sanatta dünyaya örnek teşkil edecek şeyler ortaya koyabilmiş bir millet olmasına hizmet etmekten yana olan Türk’tür.
Cumhuriyetle beraber Türk Ocakları’nın da fikri budur. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk denir. Atatürk Milliyetçiliği başlığı altında kendini tanımlayanların yaptıkları tanımlama aslında Türk Milliyetçiliği tanımlamasından ayrı bir şey değildir. Çünkü Mustafa Kemal zaten bir Türk Milliyetçisidir. Ve Mustafa Kemal’in fikir babalarından bir kısmı da Türk Ocaklılardır zaten. Tabiî ki bir alay Avrupalı düşünüründe katkıları vardır Mustafa Kemal’in gelişmesinde. Ama Türkiye Cumhuriyetini kuran iradeyi ortaya koymasında temel kabul ettiği Türk Milliyetçiliği düşüncesi Türk Ocakları’nın düşüncesiyle birebir aynıdır. O yüzden de rahmetlinin münasip bir yerde ‘Türk’ün Ocağını söndürenin ocağı sönsün’ diye bir söz söylediği rivayet edilir.
TÜRK OCAKLARI TALİMATNAMESİ NEYİ ÖNERİR?
Güncel siyaset yapan siyasi partilerle her zaman eşit mesafede durmayı önerir. Partilerin ocak faaliyetlerine katılmasına ve etki etmesine müsaade etmemeyi şart koşar. Türk milletinin geleceğe yönelik gelişmesine katkıda bulunan bilimsel, kültürel ve sosyal faaliyetleri önerir. Türk milletinin Türk milleti olmasına sebep olan ve geçmişten gelen Türk kültürünü oluşturan gelenekleri, kişileri, destanları, edebi eserleri, okumayı, bilmeyi, inanmayı, öğretmeyi, günün şartlarına uyarlamayı, çağdaşlaştırmayı önerir. Tüm bunları yapmak için de bütün memleket sathında organize olmayı, halk konferansları ile gençlik eğitimleri ile basılı ve görsel yayınlarla, araştırmalara ve bilimsel temellere dayalı olarak düşünceleri sentez edip, çağdaş dünyanın şartlarına göre uyarlayıp, yeni nesillere aktarmayı; dolayısıyla ben Türküm diyenin Türk olmanın ne olduğunu bilmesini ve onu yaşamasını sağlamayı önerir.
‘BİZ TAMAMEN BAĞIMSIZIZ’
Bütün partilere eşit mesafede olduğunuzu dile getiriyorsunuz. Zaman zaman Ülkü Ocakları ile yan yana getirildiğiniz de oluyor. Ülkü Ocakları ile bir bağınız var mı?
Ben Ülkü Ocakları’nda yetişmiş bir insanım. Bunu ret edecek halim yok. Üniversite hayatım boyunca ve sonrasında belli bir süre mücadelem Ülkü Ocakları’nda geçti. Bununla her zaman gurur duydum, bundan sonra da gurur duyacağım. Ama söylediğim bu değil. Ülkü Ocakları Derneği de Türk Milliyetçiliği ülküsü çerçevesinde düşünceler üreten, eğitimler yapan bir kuruluştur ancak tamamen ayrı bir organizasyondur ve uygulamaları açısından bizimle tam olarak uyuşmaz. Hepimizin belli bir siyasi görüşü vardır. Hepimizin bir siyasi tavrı veya bir siyasi Partiye üyeliği de olabilir. Bunda bir beis yok. Bu kişisel bir şeydir. Ancak Ocağın faaliyetleri bu siyasi amaçlara yönelik olamaz veya her hangi bir güncel siyasi partinin Ocağın stratejisini belirlemesi veya etkilemesi söz konusu olamaz. Ortak noktalarımız olamaz mı? Türk Milliyetçiliğini savunan bir takım düşünceler ileri süren her türlü siyasi organizasyon doğal olarak üyelerimiz tarafından kendine yakın bulunabilir. Ya da doğruyu söyleyen bir parti ve bizim talimatnamemizdeki amaçlarımıza hizmet edecek faaliyetlerde bulunan bir parti üyelerimizin desteğini alabilir. Ama bir fikir kulübü olarak Türk Ocakları Derneği kendi talimatnamesinin de ortaya koyduğu gibi her hangi bir siyasi partinin paralel kuruluşu olamaz, yüzde yüz izleyicisi olamaz veya onun programı çerçevesinde kendini yönlendiremez. Böyle yaparsa, zaten fikir kulübü olmaktan çıkar. Biz tamamen bağımsızız. Türk milletinin geleceği katkıda bulunmak, bekası ve devamına katkıda bulunmak için fikir üretmeye yönelik herkese de açığız.
Son günlerde Türkçülük tartışması çok sık gündeme geliyor. Siz nasıl tanımlarsınız?
Burada söz edilen Türkçülük yine kavramsal olarak, kültür milliyetçiliğini içermelidir ve kültür milliyetçiliğini ortaya koyduğu zaman kimsenin buna itiraz edeceği bir tarafı yoktur. Bu istenilerek elde edilecek bir şeydir. Adam Türk kültürünü özümsemiş, onu yaşatmaktan yana ise niyeti de bu milletin gelişmesine katkıda bulunmak içinse niye onu iteyim ki…
Türk Ocakları Derneği Bursa Şubesi’nin çalışmaları hakkında bilgi verir misiniz?
Bursa Türk Ocağı, akademik çalışma açısından rakipsiz. Bu gücü talimatnamemizden alıyoruz. Bizim hedef kitlemiz gençlik. Önemli günler için halka yönelik önemli konferanslar ve etkinlikler yapıyoruz ama asıl hedef kitlemiz gençlik. Nasıl çalışırız? Ocağımızın gençlik kolları var ayrıca Üniversitede bizimle yakın ilişkide olan iki tane öğrenci kulübümüz var. O çocuklara çok değer veririz. Türk Ocaklıların alması gereken kültürü anlatan standart bir eğitim programımız var. Türk tarihinden başlar, mitolojisinden devam eder, Türk’ün bu günkü problemleri üzerinden geçer ve geleceğe yönelik stratejileri tanımlar. İki yıl civarında sürüyor eğitimler, sonunda da sertifikasyonu vardır. Bize yakın olan öğrenci kulüpleri bağımsızdırlar ama Türk Ocakları’na paralel çalışmalar yaparlar. Gençlik kolumuz ve onlar vasıtasıyla alanda faaliyetlerimiz devam ediyor. Bunların dışında Türk kültürünün temel ve unutulmaya yüz tutmuş birçok konusuna da parmak basmak bizim işimizdir. Bu yıl 17. senesi olacak Bursa’daki Nevruz kutlamalarının. İlk Bursa’da başladı sonra devlet sahiplendi. Onu yapanlardan birisiyiz. Sivil toplum örgütleri tarafından yapılan tek nevruz kutlamasıdır hala Bursa’daki. Ayrıca kitap tedariki, kütüphaneler oluşturulması da çalışmalarımız arasındadır. Ulaşılması zor kitapları bizim kütüphanemizde bulmak mümkün. Başka kütüphaneler de kurarak kaynak tedarik etmenin gayreti içindeyiz. Uludağ Üniversitesinin Türk Devletleri ve Akraba Toplulukları Araştırma Merkezi’nde Bursa Türk Ocağı bir okuma salonu oluşturuyor. Şu ana kadar bin beş yüz kitap tedarik ettik. Bahçesine de bir tane de Türkmen otağı kuruyoruz. Kurduğumuz okuma salonu dinamik bir okuma salonu. Orada doktora ve yüksek lisans çalışması yapmak isteyen öğrenciler kitap veya yayın ihtiyaçları olduğunda Türk Ocağı’na başvuracaklar ve biz onlara tedarik edeceğiz ve bu yolla da kitap koleksiyonu genişleyecek. Ocağımızın yayın evinden şu ana kadar Türk kültürü ile ilişkili 18 kitap yayınlandı.
ULUSLARARASI BİLGİ ŞÖLENLERİ
Şimdiye kadar ‘Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri’ adı altında 5 tane uluslararası bilgi şöleni yaptık. İsmail Gaspıralı, Halil İnalcık, Hüseyin Şehriyar, Cengiz Aytmatov ve Cengiz Dağcı’yı eserleri, düşünceleri ve Türk ve Dünya kültürüne katkıları açısından ele aldık.
Haklarında referans olacak kitaplar hazırladık ve yayınladık. Dünyada devleti olmayan Türk toplulukları var. Tarihleri, coğrafyaları, kültürleri yeterince araştırılmamış, kendileri hakkında kendilerinin dahi yeterince bilgileri bilgi yok. Bunlardan birisi Gagauzlar. İkinci Uluslararası Bilgi Şölenleri dizisi olarak başlattığımız bir çalışmayla ilk olarak Gagauzları ele aldık sonra da Ahıska Türklerini. Onların tarihi, edebiyatı ve inanç sistemleri ile güncel sorunları ve çözümleri konusunda bu bilgi şölenlerindeki bildirilerden oluşturup yayınladığımız kitaplar dünya çapında referans kitaplardır.
Dünyadaki Ahıska Türklerinin çoğu Türkçe bilmedikleri için onlarla ilgili kitabı hem Türkçe hem de Rusça olarak bastık. Bu sene Uygurları ele alacağız. Çince basamayacağız çünkü Çin’e girmesi mümkün değil ama yine Rusçasını basacağız çünkü Türkmenistan’a ve Kazakistan’a gönderme şansımız var.
Bu arada bu alanda çalışma yapan herkesi destekliyoruz. Bursa Uludağ Üniversitesinin Türk Devletleri ve Akraba Toplulukları Uygulama ve Araştırma Merkezi (TÜDAM)’ bunlardan bir tanesi. Önümüzdeki günlerde günümüz Türkçesine çevrilen el yazması bir kitabın yayınlanması söz konusu olacak. Yani kaybolma riski olan her türlü geleneği, tanınması gereken her türlü insanımızı elimizden gelen çerçevede tanıtmak ve su üzerine yazı yazılmış olmasın diye geride basılı materyaller bırakmak bizim işimiz.
Daha yapılması gerekenler var. Sadece kültür değil bizim işimiz. Devlete de katkıda bulunmaz zorundayız. Malum Devlete katkıda bulunmak büyük ölçüde siyasi organizasyonla olur ama biz her türlü siyasi organizasyonlara eşit mesafede durmak zorundayız. O zaman düşünce kulübü ne yapar? Oturur Türkiye’nin içinde bulunduğu problemleri sıralar, o problemleri tartışacak akademisyenlerden oluşan ihtisas komisyonları oluşturur, bu komisyonlar çalışıp çözümler tasarlayıp raporlar sunar. Siyasiler bunu kabul eder etmez, uygular uygulamaz bizi ilgilendirmez. Bundan sonraki planlamamız da bu.