Prof. Dr. Tufan’dan koronavirüsle mücadelede ‘tedbirsizlik’ uyarısı
GÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdurrahman Tufan, tedbirsizliğin virüsün en önemli kaynağı olduğunu belirterek, “En büyük düşman genellikle tedbirsiz davranan en yakın arkadaşınız veya aile bireyleri oluyor, ondan bulaşıyor.” dedi.
Gazi Üniversitesi (GÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Romatoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdurrahman Tufan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Kovid-19 salgınının tüm dünyada hala sürdüğünü hatta yeni vaka sayılarının artış gösterdiğini söyledi.
Kendisinin asıl görev yerinin romatoloji olmasına karşın aynı zamanda iç hastalıkları uzmanı da olduğu için Kovid-19 servisinde çalıştığını belirten Tufan, tüm sağlıkçıların omuz omuza görev yaptığını ve virüsün dünyada ilk görüldüğü aylarda hastalığı daha iyi tanıyabilmek için akademik çalışmaları incelediklerini anlattı.
Prof. Dr. Tufan, ilk başlarda SARS virüsünde olduğu gibi Kovid-19’un da mutasyona uğrayarak yok olacağı yönünde öngörüler bulunduğunu, ancak durumun böyle olmadığının görüldüğünü aktardı. Kovid-19’un özellikle son aylarda tüm dünyada yayılımın artmaya başladığına dikkati çeken Tufan, özellikle Ankara’daki yaşanan artış hızına işaret etti. Tufan, artışın insanların kurallara yeterince uyum göstermemesinden kaynaklandığını söyledi.
Özellikle Türklerin kalabalık aile ve arkadaş gruplarıyla bir arada olmayı sevdiği için kurallara uymada sıkıntı yaşayabildiğini dile getiren Tufan, “Ancak kurallara uyulmadığında risk artıyor. Çünkü, koronavirüs çok güçlü bir virüs değil, zarflı bir virüs ve sabunla bile yok olabilen bir virüs. Virüsü güçlendiren şey, kural ihlalleridir.” diye konuştu.
Prof. Dr. Tufan, Kovid-19’un insan vücudunda saklanabildiğine dikkati çekerek, sözlerine şöyle devam etti:
“Vücut içinde kendine çok güzel bir ortam buluyor ve sonrasında da insandan insana yayılıyor. En çok kapalı alanlarda yayılım gösteriyor. Maskesiz olmaya bayıldığından, maskesiz ve yakın mesafede bulunulması virüsün bulaş riskini artırıyor. Kapalı alan virüs yükünü artırıyor, kişiler arasındaki mesafenin kısa olması ağızdan çıkan damlacıkların yayılmasını kolaylaştırıyor ve maske takılmaması virüsün vücuda kolay girmesini sağlıyor.
Her hasta aynı şekilde ağır geçirmiyor. Yatan hastalara baktığımızda yaşlı olanlar var ama kesinlikle hepsi öyle değil. 21 yaşında, 24 yaşında ağır hastalarımız var. Verilere baktığımızda değişmekle birlikte yüzde 8 civarında zatürre geçiriyor. Bu da hastaneye yatış gerektiren bir durumdur.”
Artışla birlikte hastanelerde sürekli yeni servislerin açıldığını dile getiren Tufan, her geçen gün hastane personelinin iş yükünün arttığını söyledi. Tufan, “Sağlık çalışanlarının iş yükünün artmasıyla birlikte tükenmişliği beraberinde getiriyor. Ortada bir savaş var ve bu savaşa sadece tedbirsizlik neden oluyor. En büyük düşman genellikle tedbirsiz davranan en yakın arkadaşınız ve yakın çevreniz oluyor, ondan bulaşıyor.” diye konuştu.
“Savaş sağlık çalışanları ile kazanılamaz, sadece tedavi ile bir yere varılamaz”
“Bu savaş, sağlık çalışanları ile kazanılamaz ve sadece tedavi ile de bir yere varılamaz. Bir şekilde kaynağın durdurulması lazım. Bu kaynak da toplumun kurallara uymamasıdır.” diyen Tufan, hekiminden hemşiresine tüm sağlık çalışanlarının ellerinden geleni yaptığını ve yapmaya da devam ettiğini dile getirdi.
Prof. Dr. Tufan, şunları kaydetti:
“Biz kimseye ‘niye bulaştırdınız’ demiyoruz. 70, 75 yaşında evden çıkmayan ama hasta olanlar var. Çünkü kendi çocukları, torunları getiriyor hastalığı. Dolayısıyla yaşlısından gencine tüm toplumun dikkat etmesi gerekiyor. Sonuçları hepimizi etkiliyor. Ekonomi, sağlık sistemi, eğitim olmak üzere her şey olumsuz etkileniyor. Zamanında 5 binli vakalardan binlerin altına inmişti. Şimdi yine binin altına inmeli ve giderek de azalmalı. Bunun için herkesin duyarlı olması lazım.”
Hastanede mesailerinin saat 08.00’de başladığını aktaran Tufan, Kovid-19 hastalarında sabah iyi olan bir hastanın saatler içinde kötüleşerek aniden entübe edilecek hale gelebildiğine dikkati çekerek, “Hasta saatler içinde yoğun bakımlık olabiliyor.” dedi.
Hasta odalarına girerken özel kıyafetler içinde girip çıktıkları için bunun çalışma performansını da olumsuz etkilediğine işaret eden Tufan, sürekli kat kat kıyafet, siperlik, gözlük ve maske takılarak çalışıldığından çok ciddi bir efor harcadıklarını söyledi.
“Eşim ve ben, evde de maske takıyoruz”
Biri 14, diğeri 8 yaşında iki çocuk babası olan Tufan, salgınla birlikte aile yaşamlarının da değiştiğini anlattı.
Tufan, eve gittiklerinde de kontrollü hayatın devam ettiğini belirterek şunları anlattı:
“Mesai sonrasında özellikle Kovid birimlerinde görev yapan sağlık çalışanları olarak normal rutinlerimizin dışında yaşıyoruz. Çocuklarımızla aynı ortamda oturmuyoruz. Çocuklarımızı uzaklaştırıyoruz kendimizden. Çocuklarım da ‘Baba artık sarılamıyoruz, ne zaman sarılabilirim?’ diye soruyor. Eskiden beraber ödev, resim, el becerisi gibi ortak faaliyetler yapıyorduk, şimdi bunları yapamıyoruz. Ev içinde mümkün olduğunca mesafeyi korumaya çalışıyoruz. Ortak kullanım alanlarından uzak duruyor sürekli hijyen sağlayıcı tedbirler alıyoruz. Enfeksiyon riski yüksek bir ortamda çalıştığımız için evde eşim ve ben maske takıyoruz. Dezenfektanlar nedeniyle ellerimiz egzama ve yara içinde, burun sırtlarımız ve göz altlarımız sürekli taktığımız maske nedeniyle yara oluyor. Toplum ne kadar eski normale yaklaşırsa, biz sağlık çalışanlarının hayatı o kadar kötü oluyor.”
“Hastalığı iki kez geçiren meslektaşlarımız da oldu”
Prof. Dr. Tufan, Kovid-19’a birden fazla yakalanmanın mümkün olduğunu belirterek, “Deneyimlerimiz hastalığı birden fazla geçirmenin mümkün olduğu şeklinde. Hastalığı iki kez geçiren meslektaşlarımız da oldu. İkinci sefer daha ağır olabiliyor.” uyarısında bulundu.
Virüsün bir seferlik boş anı beklediğini ve maske indirildiğinde korumasız kalındığını vurgulayan Tufan, ellerin yüze göze değdirilmemesi gerektiğinin altını çizdi.
Tufan, sağlık çalışanları çöktüğünde verim alınamayacağı değerlendirmesinde bulunarak, “Ağır hastaların olduğu, ölümlerin çok olduğu birimlerde çalışan sağlık çalışanlarının moral ve motivasyonları da düşüyor. Hastaların refakatçileri de olmadığından onların da moralleri negatif. Yani hastalığın fiziksel yükü kadar psikolojik yükü de ağır.” diye konuştu.
(AA)