Sınır Tanımayan Dağcılar (STD) ile Aladağlar’a yolculuk…
Yakından tanıdığım ve tanımaktan dolayı da huzur duyduğum 12 doğasever… dost… arkadaş… zorlu parkur ve iklim koşullarına rağmen, Sınır Tanımayan Dağcılar (STD) olarak 6 – 11 Eylül 2020 tarihleri arasında ‘’Aladağlar trans ve 5 zirve faaliyetini’’, (Ethem Kuruçay, Kamil Çakır, Tülin Çakır, Cemile Şentürk, Suat Kutlutürkan, Murteza Özkurt, Şehmuz Gökdemir, Ekrem Ağkoç, Emin Düzgündikiş, Nursel Almalı, Gülgün Tiryaki, Fikret Şentürk) gerçekleştirmeleri bizleri mutlu etti.
Üyesi olmaktan gurur ve onur duyduğum, Sınır Tanımayan Dağcılar (STD) Kulübü’nün, değerli Başkanı Ethem Kuruçay ve sevgili Kamil Çakır Abimizin rehberliğinde gerçekleştirilen zorlu parkuru, yazıya dökmenin mutluluğu ve onuru içindeyim…
Sınır Tanımayan Dağcılar (STD)’nin değerli üyelerinin, 3.000 mt’nin üzerinde yaptıkları zorlu 5 zirve, (EMLER 3.723 mt. – KARASAY 3.550 mt. – DKSK 3.615 mt. – SÜNER 3.595 mt. – OKŞAR 3.630 mt.) tüm doğa severlere, dağcılara örnek teşkil etmelidir.
İbrahim Ethem Başkanımın muhteşem anlatımı ile; o yöreleri gözümüzde canlandıralım…
‘’Bazen sıkışmışlık veya çaresizlik, insanları farklı eylemleri yapmaya savuruyor. İşte bizimki de öyle oldu. Bursa’da hareket sıkıntısı yaşayan ‘’Sınır Tanımayan Dağcılar’’ (STD) olarak bizler 12 kişi ile uzaklarda, Covid 19’un uğrayamadığı, bırakın insanı dağ keçisinden başka hayvanın bile görülmediği Aladağlar coğrafyasına gitmeye karar verdik.
Yola çıkmadan önce ve de geldikten sonra da yaptırdığımız kan testleri ile de enfeksiyon bulaşıklığı anlamında birbirimize risk oluşturmamaya çalıştık.
Uzun bir minibüs yolculuğu ile Türkiye dağcıları için mabed olarak kabul edilen Aladağlar’a (Kayseri-Niğde/Çamardı-Adana illeri arasında bulunan dağ sırası) öğle vakti ulaştık. Önce aç olan karınlarımızı doyurmak adına, bölgenin buz gibi akan derelerinde bolca bulunan alabalığın kiremitte pişmiş halini deneyimledik. Karnımız doyunca deposuna yakıt konmuş bir araba edasıyla, beynimize daha çok kan gittiğini düşünerek etrafımızdaki dağları süzmeye başladık.
Karşımızda bütün haşmetiyle Çımbar Vadisi duruyordu. Dağcılık Federasyonu’nun dağcılık ve kaya eğitimlerini verdiği bu vadi hepimizi fazlasıyla etkiledi. Vadinin girişinin haricindeki tüm çevresi değişik zorluklara sahip kaya duvarları ile çevrilmişti. Sevgili rehberimiz, grubumuzun değerli üyesi Kamil Çakır’ın aktardığı bilgilerden sonra, bir daha sefere buraya, kaya tırmanışı ve eğitimi almak amacıyla tekrar geleceğimizi konuştuktan sonra Çımbar Vadisinden ayrıldık.
Kamp yüklerimizi iki gün boyunca katırlarla taşıttıracak, yöre insanı ve dağcı dostu Ahmet Üçer’in organize ettiği bir traktörün kasasında ilk akşam kamp yapacağımız 2100 mt. irtifadaki Karayalak Mevkiine ulaştığımızda, ancak çadırlarımızı kuracak ve akşam yemeklerimizi hazırlayacak kadar zamanımızın kaldığını biliyorduk. Hemen koyulduk işlere. Kamp alanında bulunan büyük bir sosyal çadırın altında (kıl çadır) coşkuyla anlatılan hatıralar, söylenen şarkılar ve yapılan kahveler eşliğinde güzel bir akşam geçirdik.
Sabah hepimiz dinlenmiş ve enerjik bir şekilde güne başlamıştık bile. Kahvaltı sonrası katırlara kamp yüklerimizi verip, sırtımızdaki daha küçük yürüyüş çantalarımızla akşam konaklayacağımız Çelikbuyduran kampına doğru yürümeye başladık. Yüksekliğin yeni kamp alanımızda 3350 mt. olduğunu biliyor olsak da, yolda karşılaştığımız iki Ankaralı dağcı arkadaşımızın, kamp alanında gece sıcaklığının sıfırın altına düştüğünü söylemesi bizi biraz tedirgin etse de her şeye hazırlıklı gelmiştik.
Saat 12.00 gibi kamp alanına ulaştığımızda çadır kuracağımız alanların hepsinin irili ufaklı çakıllarla kaplı olduğunu görmek bizi memnun etmese de, o çakılların üzerine çadırlarımızı kurduk. İki saatlik bir dinlenmeden sonra da yakınımızdaki, Aladağlar coğrafyasının en yüksek 4. zirvesi olan Emler Zirvesine doğru (3723 mt.) yürüyüşe başladık bile.
İrili ufaklı çarşaklar (genellikle dağlarda kaya bloklarından kopmuş, parçalanarak ufalanmış, taşlarla örtülü yamaç) üzerindeki patikaları takip ederek ulaştık Emler Zirveye. Bu zirveyi üç gün önce dünyaya gelen sevgili Baki Hocamızın, Atlas bebeği ile gerek o gün zirveye çıkan bizlerin, gerekse de arkamızda bize sonsuz desteğini esirgemeyen STD grup üyelerinin çocukları ve torunlarına adadık.
Zirve defterine sevgili Tülin Hanım hepimiz adına düşüncelerini ve başta Atlas bebek ve o an aklımıza gelen çocuklarımızın ve torunlarımızın isimlerini yazdık. Sonrasında resimlerimizi ve videolarımızı çekip, kampımıza doğru inişe geçtik.
Akşamı sıfırın altında bir sıcaklıkta geçireceğimizi biliyorduk. Öyle de oldu. Yeteri kadar dinlendiğimizi düşünüyorduk ve kahvaltılarımızı yaptıktan sonra, kampımızın hemen yanından sert bir çıkışla Karasay Zirve’ye doğru yola çıktık. Bir bacayı andırırcasına dik bir çarşakdan (genellikle, dağlarda kaya bloklarından kopmuş, parçalanarak ufalanmış taşlarla örtülü yamaç) çıktığımız için, grup olarak biraz gerilmiştik. Çünkü birimiz kaysak veya bir taş düşürsek diğer arkadaşlarımız için bir risk oluşturacağımızı bildiğimiz için çok konsantre olmaya çalıştık.
İki saatlik bir yükselişle Karasay Zirve’ye ulaştık. (3550 mt.) Zirve resimlerimizi çekip, aramızda küresel ısınma ve iklim değişikliği temalı konuşmamızı yaptıktan sonra, çok yakınımızdaki Eznevit Zirvesi’ni de gerçekleştirmeyi düşünüyorduk. Fakat öğleden sonra kamp yüklerimizle beraber Yedi göllere doğru yürüyeceğimiz için, bir sonraki güne daha diri başlamak için Eznevit Zirvesi’ni iptal ederek kamp alanımıza doğru dönüşe geçtik.
Yürüyüş esnasın da uzaktan da olsa, bu coğrafyaya adapte olmuş dağ keçilerinin yürüyüşlerini keyifle seyrettik. Öğlen saat 12.00 gibi Kamp alanına ulaşmıştık ve bir buçuk saatlik bir dinlenmeden sonra, kamp yüklerimizle birlikte Yedi göller mevkiine doğru yürüyüşe geçtik. Önce yarım saatlik bir yorucu bir çıkıştan sonra, uzun bir inişle Yedi göller kamp alanına ulaştık.
Çadırlarımızı kurduktan sonra, buradaki buzullardan beslenen göllerden ancak üç tanesinin içinde hala su vardı ve bizler de hiç olmazsa soğuk suyun vücudumuzdaki yorgunluğu alacağını bildiğimiz için en büyük olanına soğuk da olsa girmeye karar verdik. 3000 mt.’nin üzerinde yüzmüş olmanın verdiği moralle çadırlarımıza geri döndük. Bir kısım arkadaşlarımız esinti yüzünden çadırlarımızda, bir kısım arkadaşımız da çadırların yanında, dağcılar için yapılmış ahşap bir masanın üzerinde yemeklerini yediler.
Tabi her geçen gün, günler biraz daha kısaldığı için hava erken kararmaya başlamıştı bile. Akşam yürüyüş rehberimiz Kamil Çakır’ın bir sonraki gün ile ilgili bilgilendirmesini yaptıktan sonra, belki günün en ilginç gelişmesi yaşandı ve yürüyüş arkadaşımız sevgili Murteza Özkurt, eğer çevredeki kurumuş olan sığır tezeklerini toplarsak güzel bir ateş yakabileceğini söylemesi oldu. Gerçekten de güzel bir ateş yaktı ve etrafında sohbet ettik, çay içtik ve hatıralarımızdan bahsettik. Ateş ne kadar da ısıtsa da hava oldukça soğuktu ve hepimiz yavaş yavaş çadırlarımıza çekildik ve uyku tulumlarımızın içine girdik.
Sabah zinde ve dinlenmiş bir şekilde kalkmıştık. Bu günün zor bir gün olacağını bildiğimiz için, hepimiz güzel bir kahvaltı yaptık. Bir tane ağacın bile olmadığı bu dağlara, uzaktan bakıldığında hiç çıkılacak gibi gözüken planladığımız zirvelere sevgili rehberimiz Kamil Çakır’n liderliğinde bir bir çıktık. Önce 3615 mt. yükseklikteki DKSK. Zirvesi’ne, ardından kısa bir yürüyüşle Süner Tepe’ye (3595 mt.) çıktık. Sonrasında da zirve altına kadar hep birlikte geldiğimiz Okşar Tepe’ye (3630 mt.) zirvenin son metreleri biraz riskli göründüğü ve de kalabalık bir grup olduğumuz için bir kazaya sebebiyet vermemek adına, iki arkadaşımızı zirveye gönderdik ve daha sonra hep birlikte Kampımıza doğru inişe geçtik.
Gün içerisinde aldığımız mesajlar içerisinde, Sevgili Şefik İşbulan Abimizin, ‘’Siz zirvelerde benim ismimi haykırın, ben kalbimle o sesi duyarım.’’ mesajını okuduğumuzda, öncelikle hemen onu ne kadar sevdiğimizi hep bir ağızdan Aladağlar’a haykırdık. Daha sonra kampa döndüğümüzde yine yorgunluğumuzu atmak için o soğuk suyu olan gölün yolunu tutmuştuk bile. Yine soğuk bir gece, yine tezek ateşi, yine neşeli sohbetler ve yine keyifli bir uyku.
Sabah kalkınca kahvaltı sonrası çadırlarımızı söküp Hacer Boğazı’nın yolunu tutmuştuk bile. Gün içerisinde 2200 mt. iniş yapmak bizi biraz zorlasa da, 24 km.’yi bulan bu yol ve Hacer Boğazı’nı birlikte olmanın verdiği güç ve moralle geçip, Barazama Köyü’ne hep birlikte indik.
Bizi Demirkazık Köyü’nde bıraktıktan sonra hiç görüşemediğimiz minibüs şoförü arkadaşlarımızla Barazama Köyü’nde buluşup, akşam geceyi geçireceğimiz Kapuzbaşı Köyü’ndeki pansiyonumuza doğru yola çıktık. Akşam yenen güzel yemekler ve sabah yapılan yöresel kahvaltı, kaybettiğimiz kiloları yerine koymaya yetmiş midir diye düşündük ve gülüştük.
Sonrasında kayaları delercesine yeryüzüne çıkan ve seyrine doyum olmayan Kapuzbaşı şelalelerini hayretle seyrettik ve buralara gelmekle ne kadar doğru karar verdiğimizi aramızda konuştuk. Artık yola çıkma zamanı gelmişti. Yahyalı, Polatlı ve Eskişehir üzerinden geçecek şekilde minibüsle Bursa’ya doğru yola çıktık. Gece yarısına kalsak da hepimiz evlerimize sağlıklı bir şekilde ulaştık.’’
Bu yürüyüşe katılan 12 yürekli insana, dostlara selam olsun… yaşadılar ve bizlere yaşattılar…
Aristoteles’in deyişi ile, ‘’Doğa, gençlere kuvvet, yaşlılara hikmet verir.’’
ve,
Nazım Hikmet ise; ‘’Yaşamak! Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim!’’
Yeter ki güzel doğamıza sahip çıkalım!
Harika bir anlatım olmuş. Zevkle okudum
Çok güzel yazmışsın. Emeğine sağlık..
METİN Kardeşim…. teşekkürler… selamlar…
Çağla Kardeşim…. zorlu bir yolculuğu İbrahim Ethem Başkanımızdan dinlemek ve yazıya dökmek beni sevindirdi… teşekkürler…
Çok güzel anlatılmış,geçerken anne meleketim Polatlıya da benden selam söyleseydiniz.
KUTLU Abim…. selam olsun…
Kalemine ve yüreğine sağlıkTansel bey. O anları tekrar yaşadık. Çok güzel bir etkinlik ti.
Çok güzel anlatmışsınız sanki sizinle beraber oraları gördük.
FEVZİ Kardeşim…. çok çok teşekkürler…saygı ve sevgilerimizle…
FİKRET Şentürk, orada canlı olarak yaşadınız…. ne mutlu sizlere… başardınız… selam olsun…
Teşekkürler Tansel Bey. Yaptığımız faaliyet gözlerimin önünde tekrar geçti.İnşallah hep birlikte tekrar gideriz.
Kaleminizden anıları tazelemek güzeldi… Çok teşekkürler
TÜLÜN Abla…. sizler müthiş bir olayı başardınız, sizlerle gurur duyduk…. teşekkürler…
Yüreyine kalemine sağlık. Nede güzel anlatmışsın
Kalemine yüreğine sağlık Tansel Bey,
Gidemedim diye üzülmüştüm. Yazıyı okuyunca oradaymışım gibi hissettim. Katılan arkadaşlarımı tekrar kutlarım
Harika …
Nefis bir doğa, gezi yazısı olmuş.
Yüreğine kalemine sağlık yazarım
RAJİ Kardeşim… çok teşekkürler… sevgi ile kal…
O kadar samimi ve o kadar güzel anlatılmış ki, doğa sevmek, dostluk pekiştirmek ve ekip paylaşımı bu kadar imrendirici anlatılabilirdi. Kaleminize sağlık…
NURTEN Arkadaşım… teşekkürler…
Muhteşem bir anlatım,muhteşem bir topluluk,cesaret,azim ve yürekli insanların ben de oradaymışım gibi hedefe varislarinin hikayesini kaleme alan arkadaşıma ve bu yoldaki bütün arkadaşlara sevgi ve selamlar,tebrikler,basarilar
GÜNSELİ Arkadaşım…Sevgi ve saygılar bizden….