Siyasal İslamcılar ile Marksistlerin davranış benzerliği
Yaşını başını almış arkadaşlarımız bu iki grubun karakteristik özelliklerinin birbirine çok benzediğini iyi bilir. 12 Eylül’den önce siyasal İslamcılara zaman zaman yeşil komünistler dediğimizi de hatırlayacaklardır.
Peki, bizi bu başlığı atmaya ve bu konuda yazı yazmaya zorlayan ne oldu?
Her şey aslına rücu eder. Mesajı boşuna söylenmemiştir; “Sarmısağı gelin etmişler, kırk gün kokusu çıkmamış.” örneğinde olduğu gibi bunlar gömlek de değiştirseler, ileri demokrasi havarisi de kesilseler maya aynı maya olduğu için değişmezler.
Bu iki grubun en belirgin özelliği, var olan düzene başkaldırıda bulunmaları ve kaosu düzene yeğlemeleridir.
Önce siyasal İslamcıların karakteristik özelliklerinden başlayalım;
Siyasal İslamcılar, sadece ülkemizde değil, bütün Ortadoğu coğrafyasında var olan düzeni yıkarak ama yerine hiçbir şey eklemeden kargaşaya zemin hazırlayıp bütün maddi ve manevi kültür havzasını yok etmeleriyle gündeme geldiler. İllegal örgütlerden tutun da meşru yollardan iktidara gelen akımlara kadar hepsinin ortak özelliği kargaşayla beslenmeleridir. Onlar için toplum iki gruptan oluşur; düşmanlar ve taraftarlar… ‘Bugünkü AKP üslubu neden kontrolü gerginlik üzerine inşa edilmiştir’ sorusunun cevabı bu öğretide yatmaktadır.
Siyasal İslamcıların, inandıkları hiçbir kutsal değer ve o değerle örülmüş kurallar yoktur. Kurallar günlük ihtiyaçlarına göre pragmatist dürtülerine cevap verme adına konulur. İhtiyaç bittiğinde kural da devre dışı kalır. Devlet denilen aygıt, köklü kuralları olan bir yapı değil, günlük ihtiyaçlarını karşılayan bir araçtır. Tabanları biat kültürüyle beslendiği için yapılan haksızlık ve hukuksuzluğu en tabii hak olarak görür ve bunun ateşli savunuculuğunu yapar.
Siyasal İslamcılarda, ahlak dinden arındırılmıştır. Din çok basit ibadetler ritüeline dönüşmüştür. Sorgulama, düşünme ve akletme gibi yetiler bu grubun dünyasında yeri olmayan kavramlardır.
Yalan haberler ve algı operasyonu bu grubun kişiliği ile bütünleşmiştir. “Ak” olan bir resmi “kara” olarak bir yetkilileri dile getirse gören gözleri, duyan kulakları ve algılayan akıllarını devre dışı bırakarak neden kara olduğunun hikmetlerini anlatırlar.
Kişilik olarak ırk kavramını öcü görürler. İhvan öğretisi en kılcal damarlarına kadar işlenmiştir. Türk düşmanlığı bütün genlerini sarmalamıştır. İflah olmaz Türk düşmanlığı yüzünden ülkemizde iktidara geldiklerinde ilk işleri andımız, T.C. ibarelerini, köy adlarını değiştirmeleri olmuştur. Türk’e ait ne varsa kendileri için en büyük engeldir. Türkiye Cumhuriyeti adı, TDK ve TTK ve Cumhuriyetle başlayan milletleşme sürecimiz onlar için yok edilmesi gereken engellerdir. 95 yıllık Cumhuriyet serüvenimiz bu ihanetleriyle doludur.
Son olarak Türk’e düşman kim varsa, onların yol arkadaşı ve tarihteki hainler de beslendikleri kaynaklardır.
Gelelim bizim Marksistlere; Marksistler her ne kadar Marksist görünseler de Marks’ı hiçbir zaman ne tam okuyabildiler, ne de tam anlayabildiler. Enternasyonalizm hikayeleriyle büyüdükleri için milli devlet ve milli kültür unsurları onlar için en büyük engel oldu.
Devlet denilen aygıt onların öğretisinde “bir sınıfın başka bir sınıfı sömürü aracı” olarak görüldüğü için devlet düşmanlığı genlerine işlenmiştir. Türk düşmanlığı o kadar zirve yaptı ki bu cenahta bölücülerin bile rahminde yetiştiği bir grup oldular. “Doğu Dev Genç” olarak ortaya çıkan grup daha sonra PKK’ya evrildi.
Marksistler, ülkede milli birliği bozan ne kadar illegal ve marjinal grup varsa her zaman hamiliğine soyundu. Türk’e tarihte ihanet edenlerden kültürel kodlarımızın dışına çıkanlara kadar hepsinin savunucusu oldular.
Türk Solu da maalesef bu furyadan bir türlü kendini ayıklama ve arasına mesafe koyma cesaretini gösteremedi. AKP’nin uzun yıllar iktidarda kalmasının günahı da bu grubun saçma sapan söylemlerinden kaynaklandığını unutmayalım. Olmadık yerde dine saldır ya da darbe çığırtkanlığı ya da illegal bir örgütün hamiliğine soyunmaları gibi…
Her iki grup da Türk devletinin var oluş parametrelerini sulandırma, Türk’ün bu coğrafya silinmesi, Türk’e ihanet edenlerin baş tacı yapılması noktasında hemfikirler.
Her iki grup da Cumhuriyeti ve kurucularını baş düşman kabul eder. Her iki grup da demokrasiyi özgürlükleri sadece kendileri önemli kabul eder. Farklı düşünenleri ya karşı devrimci ya da hain ilan ederek ekarte etmeye çalışırlar.
Her iki grup da Türk kültürüne intibak kuramamaktadır. Kurmak için de bir çaba içinde değildir. Daha ilerisini söyleyelim; kendi ütopyalarını bu millette zorla kabul ettirme derdindedirler.
Her iki grup da aykırı söylemleriyle birbirlerini besleyerek toplumu kutuplaştırmaktadırlar.
Örneğin biri dine saldırarak, diğeri de dini istismar ederek toplum nezdinde kendi tabanlarına mesaj verirler.
Yeşil ile kızıl arasında aslında bir ton farkı vardır. Yoksa birbirlerinden farkları yoktur.
Evet, Her şey aslına rücu eder.