Siyasal İslamcılık ile soslanmış milliyetçilik, AKP’yi kurtaramayacaktır!
İslam coğrafyasında iktidara gelmek isteyen ve gelen bütün İslamcı hareketler, demokrasiyi bir sıçrama tahtası olarak kullandılar, kullanıyorlar. Toplumsal değişimin ruhunu ve yeni dünya düzenini okuma gibi bir çabaya hiç girmediler, girmiyorlar. Zira öğretileri; geleceği kuşatan bir öğreti değil geçmişin dehlizlerinde insanlığı boğmaya çalışan MONARŞİ -OLİGARŞİ karışımı olup aklın ve bilimin kabul etmediği, serf – senyör ilişkisini adeta çağrıştıran bir özlemin isyanı olarak koca İslam coğrafyasını tarumar eden bir hüviyete büründü. İslam’ın evrensel mesajlarını bile bir meta gibi kullanarak Müslümanların dinden soğumasıyla deizm gibi hareketlere gençliğin yönelmesinin kapılarını araladılar.
Bizim burada konumuz AKP’nin iktidara geliş vaatleri ve ülkenin bu süreçte tarihin hiçbir döneminde yaşamadığı kadar badireler yaşaması; kültürel, sosyal ve devlet kurumlarında yaşadığımız kırılmaları irdeleyeceğiz. Bir türlü modern dünyaya kendini ait görmeyen, sürekli Ortadoğu bataklığından referanslar arayan, geçmişin tortularından kahramanlar çıkararak kentleşme kültürü ve yazılı kurallara uyma noktasında intibak kurmakta zorlanan tipik bir Ortadoğulu refleksini 18 yıllık iktidarında hep gördük.
AKP’nin idealindeki devlet, ümmet anlayışına dayanan, çoklu hukukun işlendiği ve üniter devletin sonlanacağı bir devlet anlayışıydı. Millet anlayışı ise aynı dine mensup insanların oluşturduğu bir toplumdu. Dolayısıyla Türk milletinin egemenliğine dayanan millet ve üniter devlet anlayışı kendileri için en büyük engeldi. Erbakan hocanın “Kanlı mı, kansız mı“ anlayışından daha farklı yumuşak bir geçişle bu süreci tamamlamaya çalışıyorlardı.
AKP, Avrupa birliği süreci, ileri demokrasi ve özgürlük vaatleriyle iktidara geldi. Yokluklarla, yolsuzluklarla ve en önemlisi yasaklarla mücadelenin bayraktarlığı iddiasıyla alanlarda milyonlara söz verdi. Egemenlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğünü savunarak iktidara geldi. Kısaca iktidara gelmek için Makyavel’e rahmet okutacak kadar Makyavelist davrandı.
AKP iktidara geldikten sonra iktidarını pekiştirmek için hep dolgu malzemesi bir yardımcı aradı kendisine. Vesayetle savaş adı altında Türk devletine savaşı başlattı. Vesayetle savaştan kastı, devlet kurumlarındaki bürokratları enterne ederek kendi yandaşlarından oluşan bir partili devlet bürokrasisini oluşturmaktı. Bu aşamada tek başına bu dönüşümü sağlamakta yetersiz olduğu için kendine bir yol arkadaşını hemen buluverdi. Bu yol arkadaşı evrensel bir şebeke olan ve yıllardır devlet bürokrasisine sızmaya çalışan, epeyce de yol alan Fetö’cülerdi. Fetö’cülerle önce orduyu kumpaslarla çökerterek bizi 15 Temmuz darbe teşebbüsüne götüren sürecin tetikleyicisi oldular. Yine yargı reformu adı altında daha sonra partili Cumhurbaşkanlığına geçişi kolaylaştıracak, aynı zamanda iktidarın yargıda Fetö’cülerle birlikte hâkim olmasını sağlayacak olan referandumla hedeflerine ulaştılar.
AKP, Türk devletinin üniter yapısını sulandırarak Türk milletinin etni iste seviyesine düşürecek hamlesini de PKK ile Oslo’da başlayan ve daha sonra hepimizin gördüğü ihanet süreciyle gerçekleştirmeye çalıştı.
AKP’nin yol arkadaşları olarak seçtiği ihanet şebekelerinin her ikisi de (Fetö’cüler ve PKK) başta AKP olmak üzere Türk devletine ihanetle sonuçlanan yol arkadaşlıkları bitti. AKP’nin göz yummasıyla bir bölgeyi kısmen ele geçiren PKK’nin çukur ve barikat rezaletini temizlemek için Türk devleti 793 şehit verdi. Aynı AKP, devleti teslim ettiği Fetö’cülerden 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonucu devleti sokaklarda toplamak içinde 248 şehit ve binleri bulan gaziler sonucu ancak rezaleti temizleyebildi. Bütün bu olaylar gösteriyor ki yaşanılan olaylar AKP’nin devlet aklıyla değil bedevi çadır aklıyla bu kumpasları, yanlış politikaları Türk milletine dayatmasıyla bu kadar şehit, gazi ve bir o kadar milli servet kaybı oldu.
Bugün yoklukların, yolsuzlukların ve yasakların olduğu üçüncü dünya ülkelerinden hiçbir farkımız yok. AKP’nin oluşturduğu korku ütopyasının neler yapabileceği endişesini iliklerimize kadar hepimiz yaşıyoruz.
Toplumda ve vatan sathında yerli ve millilik adına hiçbir ortak noktası kalmayan AKP, bu ihanetlerinin müsebbibi kendisi iken gerginlik stratejisi ile sanal düşmanlar oluşturarak hedef saptırmasını her olayda olduğu gibi bundan da başararak geldi. Fetö’cülerden ve PKK’lılardan toplum nezdinde bir katma değerlerinin olmadığını anlayan AKP, yeni bir ortak aramaya başladı. Bu ortak MHP lideri Sayın Bahçeli’den başkası da olamazdı.
Millet ve devlet nezdinde yaptığı ihanetlerle meşruiyeti sarsılmaya başlayan AKP’nin imdadına bu sefer Sayın Bahçeli yetişti. Sayın Bahçeli, anlık diye bilinen ama belirli yerlerden geldiği apaçık ortada olan kararlarından birine daha Türk milleti bu süreçte şahit oldu. Sayın Bahçeli’nin daha önceki duruşlarına tamamen zıt bir şekilde AKP’nin rafa kaldırdığı Partili Cumhurbaşkanlığı gibi ucube bir yönetim anlayışını kendisi servis ederek tam destek vermesi, Türklüğe savaş açmış ve hala Türk milleti ve Türk devleti diyemeyen bir iktidara Türk milliyetçiliği adına destek vermesinin izahını bugün MHP tabanı dahi yapamamaktadır.
Sayın Bahçeli’nin hem ülkemizde, hem de İslam coğrafyasında toplumları kan ve gözyaşına boğan siyasal İslamcılık ütopyasına neden destek verdiği sorusuna ikna edici bir cevap bulamamaktayız. Tek bildiğimiz şey, siyasal İslamcılığı milliyetçilik ile soslayarak milleti bir süre daha uyutmak için Sayın Bahçeli’nin bu günaha ortak olduğu gerçeğidir.
Türk milliyetçiliğini ne ontolojik, ne de epistemolojik olarak siyasal İslamcılıkla bir arada düşünmek mümkün değildir. Bunun için Sayın Bahçeli, hep sanal düşmanlarla (beka meselesi gibi) bu durumu açıklamaya ve siyasal İslamcılığı soslamaya devam etmektedir.
Diğer iki yol arkadaşlarından farklı olarak MHP, Türk milletinin egemenliğine zarar verebilecek bir oyunun içinde olamaz. MHP tabanı dünya görüşüne aykırı eklektik bu arızayı inşallah çabuk fark eder ve kralın çıplak olduğunu görür. Zira MHP’nin AKP’yi kontrol ederek onu millileştirme gibi bir gücü de yoktur. Olsa olsa onun politik duruşlarına sadece destek verir mecliste olduğu gibi. Milliyetçilik İslam’la soslanan bir dolgu malzemesi değildir ve olmayacaktır.
Abdullah hocam kalemine , yüreğine sağlık..AKP’nin 18 yıllık politikası ile icraatının bir şekilde muhasebesini veciz bir şekilde özetlemiş son. Bir nevi tez olmuş.Akademisyenlere,sosyologlar,siyaset uzmanlarına ithaf olunur..