Son kale Çanakkale’ydi…
Birinci Dünya Savaşı, (28 Temmuz 1914- 11 Kasım 1918) sadece 53 ayda 21 milyon insanın yaralandığı ve 17 milyon insanın öldüğü Avrupa merkezli küresel büyük savaş.
Avrupa merkezli kürsel güçler yeni yüzyılın enerji yılı olacağını ve Şark planına göre Anadolu’nun Türkler’den arındırılması gerektiğini biliyorlardı, Kafkasya, Sina ve Filistin- Irak, Hicaz-Yemen ve Çanakkale boğazında son darbeyi vurmak için Alman İmparatorluğu’nun yanında savaşa giren Osmanlı İmparatorluğu’nun kritik bölgelerinde cephe açtılar.
Osmanlı İmparatorluğu Harbiye Nazırlığı, I. Dünya Savaşı’na Enver Paşa, Ahmet Cemal Paşa, Esat Paşa, Ahmet İzzet Paşa, Cevat Paşa, Hasan İzzet Paşa, Mahmut Kamil Paşa, Vehip Paşa, Fevzi Paşa, Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa, Sakallı Nurettin Paşa, Mersinli Cemal Paşa, Yakup Şevki Paşa, Hafız Hakkı Paşa, Halil Paşa, Nuri Paşa ve Ali İhsan Paşalar komutasında katılırken savaş sonunda kayıp yaklaşık 3 milyon şehit, 202 bin esir verildi.
Osmanlı Devleti’nin yükseliş döneminde sahip olduğu topraklar 6.978.356 km2 idi. 30 Ağustos 1922 yılına gelindiğinde ise 814, 578 km2 olurken 1. Dünya ve Kurtuluş Savaşı tamamlandığında toplam toprak kaybımız 6,162,778 km2 oldu. Kısacası bu gün sahip olduğumuz toprakların yedi buçuk katı kadar toprak kaybettik.
Kayıpları sadece askeri alanda görmemek gerekir. Zira nitelikli insan kaybımız özellikle Çanakkale cephesinde öyle fazla olmuştur ki; nüfusa oranla bu nitelikli insan kaybımızı ancak 1960’lı yılların ortalarında telafi edebildik. Savaşlar her ne kadarda cephelerde yaşanıyor olsa da asıl savaş cephe gerisinde yaşanıyor. 1. Dünya Savaşı sonrası kaç çocuk babasız annesiz kaldı bilmiyoruz. 202 bin Türk esirinin ne kadarı evlerine döndü bilmiyoruz.
Çanakkale ve İstanbul boğazları iki hanedanlığın kilit noktalarıydı. Avrupa küresel emperyalizminin kalıcı olabilmesi için boğazların mutlaka ele geçmesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun son bulması ve Türklerin Anadolu coğrafyasından çıkarılması öncelikli hedefleri arasındaydı.
Çanakkale’nin geçilmesi halinde sonucun ne olacağının hesabını yapan İngiltere ve yandaşlarının, hesabını yapamadığı Türklerin vatana olan bağlılığı oldu. ‘Hasta, ölmek üzere’ dedikleri Türkler, Anadolu’nun bağrından yeniden öyle doğdular ki, 24 Temmuz 1923 yılında Lozan’da Türkiye Cumhuriyeti’ni tanımak zorunda kaldılar.
Genel Kurmay Başkanlığı’nın 1997 yılında Çanakkale cephesi ile ilgili Türklerin kayıpları konusundaki yayınında, “(Haziran 1914 – 9 Ocak 1916) tarihleri arasında, Boğazda İngiliz-Fransız donanmalarının (Birleşik Filo) ilk ciddi taarruzunun başlamasından (19 Şubat 1915) Marmara’ya geçmek için Boğaz’ın zorlanmasına yönelik 18 Mart 1915 Muharebesi’ne kadar harekâta katılan Türk birliklerinin genel kuvveti kıtalara göre toplam 3 bin 31’i muharip yani savaşçı, 2 bin 251’i yardımcı olmak üzere 5 bin 287 subay, 158 bin 363’ü muharip, 97 bin 365’i yardımcı olmak üzere 255 bin 728 er bulunuyordu. Çanakkale’de her iki tarafın da zayiatının (kaybının) oldukça büyük olduğu bir gerçektir. Ancak Türk tarafı zayiatının genellikle bu muharebelerde verilen şehit sayısıyla daima karıştırıldığı görülmektedir. Hâlbuki birinci el belgelere dayalı yapılan araştırmalara göre kara ve deniz muharebelerinde verilen subay ve er şehit sayısı toplam 57 bin 263’tür” denilmektedir.
Çanakkale savaşı sonrasında Asya ve Avrupa’da emperyaller derinden sarsılırken; Rus Çarlığı yıkılmış, çıkan iç savaşta yaklaşık 3 milyon insan hayatını kaybetmiştir.
Çanakkale savaşının kazanılmasının etkisi; 28 Temmuz 1914 tarihinde başlayan bu büyük savaş, 1918 yılında sona erdiğinde dünyanın seyrini değiştirdiği gibi çok sayıda yeni devletler kurulmuş, yeni yönetim şekilleri ortaya çıkmıştır.
Türk tarihi açısından ise ‘Çanakkale var olmanın son kalesi’ olmuştur.
Tüm şehitlerimizi ruhu şad mekânları cennet olsun.