Sürgün Bir Çocuğun Özgürlük Şarkıları

Sürgün Bir Çocuğun Özgürlük Şarkıları
25.05.2020
A+
A-

“Ben seni düşünüyorum seni

Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi

Kalbim diyorum kalbim

Daha dün tezgahtan çıkmış bir su sayacı gibi

Aşkı anılar besliyor düşler kadar

Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır 

Sevgi eskidikçe  sevgi…”

***

Selam, tüm şiir ve sevgi dostları…

Biyografi kitabını yazma onuruna eriştiğim Cemal Süreya ile sohbet edelim istedim ve tabii ki sizinle beraber…

Aşk şiirlerinin beyaz atlı prensi olmuştur hep. Ne zaman aşkla sıkışsa başımız; alır bizi atının terkisine, götürür aşkın diyarlarına…

Kimine göre aşkkoliktir, kimine göre şiirin aykırı abisi, kimine göre ise kelimelerin kuyumcusudur…

Bence aşka aşık, aşka sürgün bir yürektir Cemal Süreya…

1931’de Pülümür’den Erzincan’a göç eden saygın ve varlıklı bir ailenin tek erkek torunu olarak dünyaya gelir. “Ailenin prensi gibiydim” der şair. Anne, baba, nine, halalar, amcalar onu mutlu etmeyi kendilerine görev etmişlerdir. Çünkü o ailenin, soyun devamı için umutlarıdır. Feodal toplumlar için bu hayati önemdedir. 6 yaşına kadar rüya gibi geçen çocukluğu “Dersim isyanı” ile erkenden bitmek zorunda kalır. Zorunlu göçe tâbi tutulan binlerce kişi gibi onlar da nasiplenir bu sürgünden… Yük vagonlarına apar topar bindirilirler tıpkı yeni doğmuş Ayşe, doksan yaşındaki Hüseyin dede gibi…

Ve günler sonra soluğu 20 yıl çıkmaları yasak olan Bilecik’te alırlar; “Bizi bir kamyona doldurdular. Tüfekli iki erin nezaretinde. Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular. Günlerce süren yolculuktan sonra bir köye attılar. Tarih öncesi köpekler havlıyordu. Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler. Duyarlılığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki. Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü…”

Sürgünün şaşkınlığını ve hüznünü üzerlerinden atamadan, birkaç ay sonra doğum yaparken kaybeder daha yirmi üçünde gencecik annesini ve daha altı yaşındadır bu üst üste gelen felaketler silsilesinde…

Saklar yıllarca herkesten etnik kimliğini. Belli ki sürgünün suçunu kimliği sanmaktadır, annesinin ölümünü bile…

Birkaç yıl sonra gelen üvey anne ise ona ve kardeşlerine akıl almaz işkenceler yapar, hatta onları öldürmeyi düşünecek kadar… O yüzden yatılı okullarda okur bu kabustan kaçmak için ve babasının bu yaşananlara kör olmuş gözlerini görmemek için…

“Sizin hiç babanız öldü mü?

Benim bir kere öldü kör oldum.

Yıkadılar aldılar götürdüler.

Babamdan ummazdım bunu kör oldum…”

***

Ama onu bu şanssızlıklar adeta daha güçlü kılar. Bulduğu her kitabı okur, koşuda madalya alır, daha lisedeyken şiirleri hatrı sayılır dergilerde yayınlanır. Üniversitede Mülkiye’yi iyi dereceyle kazanır. Bir ömür yol arkadaşlığı yapacağı Ece Ayhan, Muzaffer Erdost, Sezai Karakoç, Gülten Akın gibi isimlerle orda tanışır. Kampüsü bir şiir yurduna çevirirler. O dönem; şiirde ustalaşmaya, dergilerde bir okuyucu kitlesi oluşturmaya başlar. Dünya görüşü de o zaman şekillenir. 555K şiirini de akabinde yazar. Okul bitmeden, her ne kadar babası istemese de ilk aşkıyla evlenir. Seber soyismini hiç sevmez, o yüzden Süreyya koymuştur. Bir iddiada kaybedince bir y’sini çıkarır ve Süreya olarak devam eder. Çünkü onun için söz sözdür, iddia dahi olsa…

Okul bitikten sonra uzun süre Maliye Müfettişliği yapmış, görevi sırasında dürüstlüğünden asla taviz vermemiştir. Başarılarından ötürü dönemin başbakanı Bülent Ecevit’ten plaket almış ve Darphane Genel Müdürlüğü’ne atanmıştır. Fakat oradaki yolsuzlukların üstüne fazlasıyla gitmesi, değişen iktidarın bakanına lafını esirgemediğinden ötürü ters düşmüş ve görevinden alınmış, tekrar müfettişliğe geri dönmüştür. Kaldı ki memur olması onu dürüstlüğünden ve haktan ayırmamış her dönem haksızlığa karşı başbakanlara dahi lafını esirgememiş, hatta medeni ve bilinçli bir şekilde meydan bile okumuştur…

Mevkiyi ve parayı hiçbir zaman önemsemeyen şairin hayatı boyunca bir evi dahi olmamış, hep kirada kalmıştır. Arkadaşları Ülkü Tamer, Tomris Uyar, Turgut Uyar ve Edip Cansever ile hayalindeki dergisi için hiç düşünmeden işinden istifa bile etmiş, zorluklar karşısında ise umudunu hiçbir zaman kaybetmemiştir.

***

Sadece edebiyat alanında deği,l birçok bilim dalında da bilge bir kişidir. Kaldı ki; Meydan Larousse Ansiklopedisi‘nde yıllarca redaktörlük yapması da bunun kanıtıdır. Yani ona sadece aşk şiirlerinin şairi demek biraz haksızlık olur.

“Annem çok küçükken öldü

 Beni öp, sonra doğur beni”

Annesinin ölümünden beri hep yarım kalan şefkati aradığını söyler ve her sevdiği kadında onu arar. Ama hep yanılır ve çoğu kez şiirlerini yüreğinde hayaliyle avunduğu, o sevgi dolu kadına yazar. “Ona bir şey olursa ölürüm” dediği oğlu Memo, onun umudu olur. Fakat en büyük hayal kırıklığını da onda yaşar. Gelgitler arasında büyüyen oğluna ne yapsa yaranamayan Cemal Süreya, onun hakaretlerine ve şiddetine bile maruz kalır. Sanırım en acısı da, 59 yaşında kaybettiğimiz şairin ölümü de şaibeli olmakla beraber, ülkemize mal olmuş bir şairin kendine ait bir mezarı dahi olmaması ve ömrünün sonunda yine sürgün olarak aramızdan ayrılması…

***

Ölüyorum tanrım

Bu da oldu işte 

Her ölüm erken ölümdür 

Biliyorum tanrım

Ama ayrıca aldığın şu hayat 

Fena değildir… 

Üstü kalsın…

(Cemallettin Seber, Cemal Süreyya, Cemal Süreya)

***

Saygıyla…

YORUMLAR

  1. Tansel Saylı dedi ki:

    Cemal Süreya… özel bir şairimiz. .. söze gerek yok… o anları yaşattınız. ..teşekkürler. ..

  2. Pınar gültekin dedi ki:

    Harika bir yzzı Cemal sürreyya yı sizin kaleminizden bir kez daha yad ettik teşekkürederiz

    1. Çağla ŞAHİN dedi ki:

      Teşekkür ederim. Yazmaktan benimde keyif aldığım bir şairimiz…

      1. Bülent dedi ki:

        Kaleminize yüreğinize sağlık
        Keyifle okudum
        Teşekkürler güzel yazı için ve yazıya konu olan aşkın güzel adamı aşkın prensi Cemal Süreyya için

        1. Çağla ŞAHİN dedi ki:

          Aynen söylediğiniz gibi aşkın güzel katıksız adamıdır o…