Suriye iç savaşından Barış Pınarı’na…
Suriye iç savaşı başlamadan önce birçok Suriye vatandaşı, yüksek işsizlik rakamlarından, yolsuzluktan, siyasi özgürlüğün kısıtlanmasından ve 2000 yılından beri ülkeyi yöneten Beşşar Esad’tan duyulan memnuniyetsizlikten şikâyet ediyordu. Mart 2011 tarihinde, Dera kentinde Arap Baharı‘nda etkilenen demokrasi yanlısı gösteriler başladı. Hükümetin demokrasi yanlısı gösterilere müdahale etmesi, ülke çapında Beşşar Esad‘ın istifa etmesine yönelik protestoların patlak vermesine sebep oldu.
Ülke genelindeki protestolar, bazı katı yasakların uygulanmasına sebep oldu. Hükümet karşıtları, baskılara karşı silaha sarıldı ve güvenlik güçleri bazı bölgelerden çıkarıldı. Zamanla daha çok yaygınlaşan şiddetli protestolar, Suriye’de iç savaşın çıkmasına yol açtı. Hükümet karşıtları, güvenlik güçlerine karşı mücadele vermeye başladı. Beşşar Esad, yaşanan bu olayları ‘dış güçler destekli terör’ olarak tanımladı.
Eldeki mevcut kaynakları açıp okumaya kalktığınızda, ülkede baş gösteren kuraklık, enerji sıkıntısı ve gıda fiyatlarındaki artış karşısında sokağa dökülen muhalefete hükümetin sert müdahalesinin kıvılcımı çaktığı ve isyancı grupların kendilerini savunmak için silaha sarıldığı şeklinde batı medyası anlatmaktadır. Kuraklığın vurduğu Suriye’de mazot sübvansiyonunun kaldırılması bardağı taşıran son damlalardan biri oldu.
Göstericiler kaynakların kötü idare edildiğini savunuyordu. Derken gösteriler dalga dalga Hama, Humus, İdlip, Dera ve Şam’ın banliyölerine yayıldı. Talepler çeşitlendi. Komşu ülkelerden destek aldığı da anlaşılan kimi muhalif eylemlere Beşar Esad yönetimi sertlikle karşılık verince iç savaş başladı. Vekalet savaşları ile küresel ve yerel güçlerin de dâhil olduğu bir savaş alanına dönüştü, şehirler yerle bir oldu, meskun mahaller yıkıldı, ateşten kaçanlar mülteci sığınmacı olarak komşu ülkelere sığındılar. En büyük sığınmacı nüfusa kucak açan Türkiye, en büyük zarar gören ülke oldu.
2010 yılında Tunus’ta protesto gösterileri ile başlayıp sonrasında Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerine yayılan halkların demokratikleşme talepleri çerçevesindeki protesto ve ayaklanmalar “Arap Baharı” genel adı altında ele alınmaktadır. Bu protesto ve ayaklanma dalgasında Tunus, Libya ve Mısır’ın siyasi yapılarında değişiklikler yaşandı. Arap Baharı’nın son halkası ise halkın özgürlük talepleri ile Suriye’de 2011’de başlayan olaylardır. Beşar Esad yönetiminin gösterileri şiddet ile bastırması Suriye’deki sürecin iç savaşa dönüşmesiyle neticelendi.
Suriye Baas Partisi, temel ilkeleri olan sosyalizm, sekülerizm ve Pan-Arabizm sayesinde ülkede radikal İslami hareketlerin yeşermesini engellemiştir. Ancak, öncelikle soğuk savaşın sona ermesi tüm dünyada olduğu gibi bu ülkede de sosyalizmin gücünü kırdı. Sonrasında ise Irak’ta yaşanan iki savaş ve nihayetinde bu ülkenin işgal edilmesi ile yaşanan istikrarsızlıklar Suriye’yi de etkiledi. Ülkenin bu dönemde karşı karşıya kaldığı sosyo-ekonomik sorunlar neticesinde Suriye’deki Sünniler arasında İslamcı hareketlerin güçlenmeye başladığı görülmektedir. 2000 yılında Hafız Esad’ın ölümü sonrası iktidara gelen Beşar Esad, İslamcı hareketi özgürlükleri artırarak kontrol etmek istemiştir. Ancak bu siyasi düzenlemeler doksanlı yılların sonunda kırsalda ve varoşlarda ortaya çıkan Selefi hareketi kontrol edemedi.
Arap Baharı’nın Suriye’ye henüz yayılmadığı dönemde, Şam yönetiminin ülkeyi kontrol edebilme kabiliyetinin bulunması nedeniyle Selefi hareket, Suriye topraklarında bir tehdit teşkil etmiyordu. Bu noktada belirtmek gerekir ki; Irak el-Kaidesi’nin tüm yabancı savaşçıları da Irak’a Suriye üzerinden geçmekteydi. Bunun bir neticesi olarak, Şam yönetimi iç savaş nedeniyle ülkeyi kontrol edemez hale geldiğinde Irak’ta tecrübelenen yabancı savaşçılar, IŞİD çatısı altında, şiddeti Suriye’ye hızla bulaştırdılar. Terör silahı bumerang gibi onu kullanana da döndüğünü yaşayarak gözlemledik.
Suriye iç savaşı ile merkezi idarenin kaybı terör örgütleri tarafından bölünmüş bir Suriye meydana getirdi. Süper güçler (Rusya ve ABD) komşu ülkelerin müdahalesi (İran, Türkiye) ve uzak ülkelerin Fransa, İngiltere müdahil olması, İsrail’in fırsattan yaralanmaya çalışması ile çok karmaşık bir yapıya evrildi. Ama komşu olduğumuz için en fazla zarar gören ülke Türkiye olmuştur. Güneyde uzun sınırımızın terör örgütlerince işgal edilmesi ülkemiz için önemli bir tehdittir. Ülkemiz Ortadoğu ile karasal bağımızı kesip Anadolu’ya hapsetmeyi hedefleyen kuşatma girişimine karşı yaptığı sınır ötesi harekâtını destekliyorum. Ama biz barış pınarları ile terörden arındırma barışı getirmek için gidiyoruz. Adana mutabakatı bize teröre karşı müdahale hakkı veriyor. BM kararlarına uygun meşru müdahale hakkını kullanıyoruz… ABD veya diğer ülkelerle ilişki, diplomatik dil kullanılarak akıl ve ferasetle yönetilmeli, hamaset ve iç siyasi mülahazalarla gündelik reaksiyondan kaçınılmalıdır. PYD imha kanton yapısı, meclis, PKK, PYD, YPG, KCK, SDG’den arındırmak gerekiyor. Çözüm Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunma, tüm grupların katılımı ile siyasi uzlaşmadan geçiyor. Biz sadece kendi güvenliğimizi korumak, terörden arındırılmış barış bölgesi oluşturmak, Suriyeliler’in kendi vatanlarına dönmelerini sağlamak amacı ile sınır ötesi harekât yapıyoruz.