Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da…
Seçim gecesi bir arkadaşım sosyal medya hesabında, “Ağlamıyorum, gözüme birşey kaçtı…” demiş.
Bir başka arkadaşım; “İki rekat şükür namazı kılacağım” şeklinde paylaşımda bulunmuş…
Bir diğeri, sol elindeki rakı bardağı ve sağ eliyle yaptığı bozkurt işareti ile poz verdiği fotoğrafın altına, “Bu sefer TAMAM inşallah…” diye yazmış.
Diyarbakırlı bir arkadaşım; mor zemin üzerine yeşil harflerle, “Yarın bir fakire sadaka vereceğim…” demiş.
Her birini yakinen tanıdığım ve dünya görüşlerinin birbirinden çok farklı olduğunu bildiğim arkadaşlarımın bir seçim gecesi aynı noktada birleşiyor olması ilk anda kulağa tuhaf gelse de, bu durumu ülkenin içinde bulunduğu şartlar itibariyle değerlendirdiğinizde son derece mantıklı çıkarımlar yapabilmenin mümkün olduğunu göreceksiniz.
Duymuşsunuzdur mutlaka; bir Afrika ata sözü derki; “Aslan, ceylan, sırtlan ve zebra yan yana koşuyorsa, orman yanıyor demektir.”
Bu ata sözündeki “orman” kelimesini çıkarın, yerine “mutfak” yazın, “adalet” veya “eğitim sistemi” yazın, ya da tek tek uğraşmayın “ülke yanıyor” deyiverin.
İşte o zaman siyaseten taban tabana zıt bu insanların nasıl olup da bir araya gelebildiğini anlayacaksınız.
Üstelik de bu insanlar “terörist” olarak yaftalanmayı, “zillet” olarak tanımlanmayı ve hatta “adi” olarak nitelenmeyi göze alarak gelmişlerse bir araya, hiç şüphe yok ki bu birliktelik sanılandan daha kıymetlidir.
Elbette kötü söz sahibine aittir ve bu çirkin iftiraları kabul etmemiz mümkün değildir.
Bir “beka” kandırmacasının arkasında, şahsi çıkarları doğrultusunda bir araya gelenler sandılar ki, karşılarında yer alan seçmen, iyiyi kötüden, siyahı beyazdan, zalimi mazlumdan ayırt etme konusunda bir araya gelemeyecek.
Bilmedikleri şey; bu ülkenin kurucu lideri, büyük devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk’ün ifade ettiği gibi “Vatanın söz konusu olması halinde, geri kalan her şeyin ayrıntı olacağı” gerçeği idi.
Düşünemedikleri şey bu ülkenin Kürt kökenli vatandaşlarının da Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkma noktasında en az Türk milliyetçileri kadar vatan sever ve Türk milliyetçilerinin zalime karşı gelme, mazlumun yanında yer alma noktasında en az Türk Sosyal Demokratları kadar hümanist olabilecekleri idi.
Unuttukları şey, Tahir olmanın da, Zühre olmanın da ayıp olmadığı idi.
Nazım’ın o hatırlamadıkları şiirinde dediği gibi;
“Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte…
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?”