Tarıma Nobelli Çözüm!
”Yoksulluk barış için bir tehdittir; hayal kırıklıkları, düşmanlık ve öfke yaratır toplumda. Böyle toplumlarda barış güvenceye alınamaz. Parasızlara yardım etmek terörün kökünü kurutur. Yoksulların yaşam koşullarını iyileştirmek için kaynak bulmak, silah satın almaktan daha iyi bir stratejidir.”
Bunları Bangladeşli Muhammed Yunus söylüyor. 1976’da Grameen Bankasını kurdu. Bununla ülkesindeki köylerden başlattığı Mikrokredi Sistemi ile üretimin her alanında çoğu kadın 6 milyon yoksula 6 milyar dolar mikro kredi verdi. Bu sistem, ABD’den Uganda’ya dünyanın her tarafında uygulanmakta, dokunduğu her insanı yoksulluktan kurtarmaktadır. Muhammed Yunus ve bankası, bu proje ile 2006 yılında Nobel Barış Ödülüne layık görüldüler.
Türkiye’de, Güney Afrika’daki gibi 50 bin dekarlık tek parsel bağ, Ukrayna’daki gibi yüz bin dekarlık buğday plantasyonu, ABD’deki gibi 500 bin başlık et sığırcılığı işletmesi kurulamaz. Çünkü ülkemizin sosyoekonomik yapısı ve coğrafyası buna izin vermez. Bunlar, dünyada gıdayı tek elden kontrol eden uluslararası şirketlerin insanı salt bir tüketim aracı olarak gören marifetleridir. Bir yerli sermaye grubu olan Koç Holdingin Urfa’daki 30 bin başlık et ve süt sığırcılığı projesi bile sonuç vermemiştir.
Hayatını tarıma adamış biri olarak ülkemiz tarımında çılgın projelere yer olmadığını, küçük ve orta ölçekteki işletmelerin toplumumuz için daha ideal ve rantabl olduğunu hep söyler dururum. Anadolu toprakları ikliminden ötürü birçok tarım ürününün yetiştirilmesine uygun olsa da bu, üzerinde devasa işletmelerin kurulabileceği anlamına gelmemelidir.
Tarımın desteksiz bırakılmasıyla birlikte yüzde otuz olan kırsaldaki nüfusun yüzde yirmi beşi, yirmi yıl içinde kentlere aktı. Sadece yüzde beşi kaldı kırsalda. Bunların da yaş ortalaması altmış; üretimi yeterince yapmaktan uzak bir yaş grubu yani! Tarımdaki üretimsizlik, gıda ve tarımsal sanayinin hammaddesi olan ürünlerde iktidarı ithalata yönlendirdi. Kendi çiftçisine vereceği desteğin kaç katını başka ülkelerin çiftçisine veriyor!
AKP döneminde halktan toplanan 2,2 trilyon dolar vergi ile tarıma yeterli destek ve yatırım yapılmadı. Halkın yararına olacak şekilde ülkenin kalkınmasına da tek kuruş harcanmadı. İş alanları yaratılamayınca kentte yaşayanlarla köyden göçenlerin hepsi birlikte işsiz kaldı. İşsizlik ve adaletsiz gelir dağılımı, beraberinde derin yoksulluğu getirdi.
Bütün bu olumsuzlukların sebebi, ülkemizdeki yönetişim bozukluğudur. 14 Mayıs’ta yapılacak ”kader seçiminde” iktidarı devralması beklenen ”Millet İttifakının” ele alması gereken konuların başında tarım olmalı. Çünkü tarım, yurttaşlarımızın öncelikli hayati gereksinimi olan gıdadır, beslenmedir.
Türkiye’nin çöken tarımı yeniden ayağa kaldırılmak isteniyorsa eğer; gelecek iktidarın zaman kaybetmeden ”köye dönüş projesini” hayata geçirmesi gerekiyor. İş alanlarının yetersiz olduğu kentlerin varoşlarında ”Aylak Hint fakirleri” gibi yaşam süren yurttaşlarımız, en kısa sürede köylerine döndürülmelidir. Tarım, köylünün dört elle toprağına sarılması ile ayağa kalkar ancak. Bu da devletin desteği ile olur. Tarım her ülke için güvenlikten de önce gelen en stratejik konudur. Dolayısıyla her ülke karşılık beklemeksizin tarımı destekler.
AKP’nin köküne kibrit suyu döktüğü Türk tarımının kurtuluşu için “ilk etapta” başvurulabilecek yöntem, Nobel barış ödülü almış Muhammed Yunus ve bankasının mikro kredi sistemi olabilir. Çiftçinin en büyük derdi girdi teminidir. Devlet, üzerine düşen sübvansiyonlara ek olarak düşük faizli mikro kredilerle çiftçiye mazot, tohum, gübre, ilaç, damızlık, sulama elektriği gibi girdilerin temininde gereken kolaylığı sağlamak zorundadır.
Bu yetmez. Gelecek iktidar;
Topraklarımızın, denizlerimizin florasını, faunasını, endemikini korumaya yönelik politikalar üretmek.
Tarımsal bitki çeşitlerimizi, hayvan ırklarımızı dünyadaki çalışmalarla rekabet edecek şekilde ve hiç kesintiye uğratmadan ıslah etmek.
Ata tohumlarımızın ekimini yasaklayan tohum kanununu, yabancılara toprak satışının önünü açmakla kalmayıp topraklarımızı yabancılar için yağma hasanın böreğine çeviren toprak kanununu kaldırmak.
Meralarımızı ıslah etmek, düzenlemek.
Ormanlarımızı yangından, talandan korumak.
Bir santimi bin yılda ancak oluşan verimli tarım alanlarını asla tarım dışı kullanımlara açmamak.
Türkiye bir tarım ülkesi olsa da su zengini bir ülke değildir. Onun için tarımda tasarruflu sulama tekniklerini destekleyerek kullanıma açmak.
Kuraklık ve iklim krizi dünyanın sorunu olsa da halkımız ve tarımımız için Türkiye’nin üzerine düşeni gündemine almak.
Bir kamu kurumu olan Ziraat Bankasını, tarımın finansörü kılıp sadece çiftçiye kredi vermekle görevlendirmek.
Çok sınıflı okullar, donanımlı sağlık kurumları, çiftçi kooperatifleri yaparak, hepsi viraneye dönmüş köyleri çocuk ve traktör seslerinin birbirine karıştığı birer arı kovanı canlılığına kavuşturmak zorundadır.
Bunları yapan bir iktidar, ülkenin barışını tehdit eden yoksulluğu bitirmiş olacaktır. AKP’nin yarattığı hayal kırıklıklarını, öfkeyi, düşmanlığı toplumdan söküp atmış olacaktır. Toplumsal barışı güvenceye almış, terörün kökünü kazımış olacaktır. Ülke sathında yaşam koşullarını iyileştirmiş, toplumdaki stresi boşaltmış, yediden yetmişe yurttaşların yüzündeki kaygı ifadesini tebessümle değiştirmiş olacaktır.
İşte o zaman Türk çiftçisi de kentlerde yaşayanların olanaklarına sahip köydeki evinde İtalyan, Hollandalı, Fransız çiftçiler gibi bilgisayarının başına geçip üretimden pazarlamaya dünyadaki bütün tarımsal gelişmeleri izleyecek, bilimsel değerlendirmeler yapacak, kendince mantıklı sonuçlar çıkarabilecektir.
- Önder Gümüş/8 Nisan 2023