Temel Karamollaoğlu: Cihad savaşa giden yolları kapatmaktır
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, haftalık basın toplantısında gündemi değerlendirdi.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu toplantıya Nijerya’da yapılan saldırı ile başladı. Karamollaoğlu, “İslam adına, cihad ediyoruz diyerek bu tür eylemler yapanlar bilmeli ki bunun İslam ile alakası yok. ‘Cihad savaşa giden yolları kapatmaktır…’buyrulmuştur, ifadelerini kullandı.
Temel Karamollaoğlu basın toplantısında şunları söyledi:
“Kıymetli basın mensupları…
Tabi sadece memleketimizde değil dünyada da üzücü hadiseler meydana geliyor.
Bir taraftan Suriye’deki karışıklık zirveye çıkmış durumda
Öbür taraftan Sudan da bir kalkışma var,
Libya’da da iki grup var birisi bir tarafı diğeri BM desteği ile bir tarafı destekliyor.
Cezayir’de de uzun yıllar süren istikrarsızlık bazı endişelerin var olmasına sebep oluyor.
Arakan’daki katliam Yemendeki katliam son bulmadı ne yazık ki
Nijerya da uzun zamandır bir sükûnet varken bir hadise meydana geldi
Bu hadise sonucunda 65 kişinin üzerinde insan hayatını kaybetti.
Nijerya’nın bizim için birkaç önemi var çok uzakta ama D8’lerin bir üyesi.
Afrika’nın en kalabalık ülkesi,
Farklı inanç ve kesimlere sahip insanların bir arada huzur içinde yaşadığı bir ülke.
Nüfusun birçoğu Müslümanlardan meydana gelse de farklı İnançlara mensup insanlarda bir arada yaşıyor.
Belirtmek isterim ki İslam adına, cihad ediyoruz diyerek bu tür eylemler yapanlar bilmeli ki bunun İslam ile alakası yok.
“Cihad savaşa giden yolları kapatmaktır…” buyrulmuştur.
Tam manası ile savaşa giden yolu tıkamak için tarif edilmiş bir mücadele olarak kabul edilmiş.
Masum insanları katletmek asla İslami değildir, gaflettir hatta ihanettir.
Bu vesile ile Nijerya halkına başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
SINIR DIŞI EDİLEN DOĞU TÜRKİSTANLI: ZİNNETGÜL!
Türkiye’de ana meselelerimiz belli ama bazı tali meseleler, ferdi meselelerde gündeme geliyor.
Bu meseleler bizi iktidarın bir takım meselelere yaklaşırken imtina göstermemesinden dolayı bizi endişeye sevk ediyor.
Türkiye’nin Çin ile olan münasebetlerinin gelişmesine inanıyoruz.
Bir dostluk bağı kurulmalı fakat yeri geldi mi Çin hükümetini uyarmaya, yapılan yanlışlardan vazgeçirmeye davet etmekte bizim üzerimize bir vecibedir.
Bildiğiniz üzere Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin insanın kabul edemeyeceği kadar sert muamelelere tabi tutulduğuna şahit oluyoruz.
Doğu Türkistanlılar buradan bölgedeki aileleri ile dahi iletişime geçemiyor veya geçerse bir takım işkencelere maruz kalıyorlar.
Fakat geçtiğimiz hafta bunlardan birisi olan Zinnetgül isimli Doğu Türkistanlı bir anne ve iki çocuğu sınır dışı edildi.
Bu noktada bizim hükümetimizin olaylardan ne kadar bihaber olduğuna şahit oluyoruz.
Olay, medya gündemine yansıyınca Göç İdaresi önce sınır dışı haberlerini yalanladı,
Akabinde ise iadenin Çin’e değil Tacikistan’a yapıldığını duyurdu.
Bizim ne devlet geleneğimize ne misafirperverliğimize ne de mazlumlara kol kanat geren duruşumuza yakışmayan bu uygulamayı kınıyorum.
İdam edilme tehlikesi bulunan bir insanı hele de çocuğu ile beraber bir annenin sınır dışı etmek izah edilebilecek bir durum değildir.
Mısır’a iade edilen Abdulhafız’ın bugün akıbeti belli değil.
Bu tür durumları olan ve bize sığınan insanlarla alakalı daha titiz davranılmalıdır.
İdamın kesin olduğu ülkelere bize sığınan insanları iade etmek kabul edilebilir bir durum değil.
Bizde olmayan bir ceza başka bir ülkede varsa o ülkelere suçlu diye iddia edilen insanları iade edemeyiz.
SURİYELİ MÜLTECİLER MESELESİ
Gündemimizi son zamanlarda sık sık meşgul eden bir başka mesele ise Suriyeli Mülteciler konusudur.
Biz bu konuda Suriyeliler üzerinden tehlikeli bir kaos planı ile karşı karşıya olduğumuz noktasında endişe duymaktayız.
Şuana kadar büyük bir sıkıntı yaşanmadı.
Ülkemizde şuan en az 4.5-5 milyon göçmen var.
Şu hususu da hemen belirtmek istiyorum ki;
İktidarın Suriye politikasını eleştirmek başkadır Suriyeli mültecilere karşı nefreti körüklemek başkadır.
Bir hata başka bir hata ile önlenmez.
Ümit ederiz ki iktidar yaptığı hatanın kendisi farkına varır ve düzeltme gayretine girer.
Hiç kimsenin ırkçı fikirlerle olaya yaklaşmaya ve bir nefret meydana getirmeye hakkı yoktur.
Ülkelerinde yaşanan iç savaştan kaçıp bize milyonlarca insana bizim kucak açmamız aslında dünyaya da örnek oldu.
Hiçbir ülke bizim yaklaşımımızı sergileyemedi.
Dünyada mazlum olan insanların batılı ülkelere sığınma gayretine girdiklerinde binlerce mültecinin denizlerde boğulduğunu ölüme terk edildiğini sınırlarda çok kötü şartlar altında yaşam sürmelerine sebep olunduğunu hepimiz biliyor.
Elbette Suriyeli mülteci meselesinin çözülmesi icap eder.
Bu kadar uzun bir süre bu kadar ağır bir yükü taşıması çok büyük bir külfettir.
Ancak bunun çözümü mültecileri dışlamakta değil Suriye’de barışın tesisi için elimizden gelen bütün gayreti göstermekte yatar.
Suriye’de barış olmadan bu mülteciler ülkelerine dönemezler.
Sadece şimdi üzerinde durulan konu şu; sınırda bir huzur bölgesi inşa edilsin, mülteciler buraya gitsinler sonra barış sağlansın.
Yapılabilirse iyi bir şey gibi gözüküyor ama bununda yapılabilir olduğu kanaatinde değilim.
İş bizim elimizden çıktı iktidar Suriye politikasında belirleyici rol oynayamıyor.
Çünkü ABD ve Rusya doğrudan doğruya müdahil oldu.
Ne pahasına olursa olsun kim yaparsa yapsın, bir takım kimyasal silahlar kullanılmasına
İdlib gibi bölgelerin sürekli bombalanıp masum insanların ölmesine razı olamayız.
Ama bunun yolu sadece protesto etmekten geçmez.
İktidar acz içine düştü başlangıçta yaptığımız ikazlara itibar etmediler.
İktidar işin içinden çıkamıyor, bu meseleyi çözemiyorlar çözülmesine de vesile olmuyorlar.
Allah kimseyi böyle bir duruma düşürmesin Allah kimseye de böyle bir şaşkınlık nasip etmesin demekten öteye gidemiyoruz.
İKTİDARIN DIŞ POLİTİKA VE MÜLTECİ MESELESİ VİZYONU YOK
Bugün hamasi nutuklarla bu meselenin üzerine gitmek isteyenler var muhacir ensarız diyorlar.
Elbette muhacir ve ensar benzetmesi güzel bir benzetme ama çözüm için yeterli olmuyor.
Bakınız bir bakanımız (İçişleri) geçtiğimiz hafta diyor ki;
“Türkiye bu işi kararlılıkla yürütmezse Avrupa’daki hiçbir hükümet altı ay dayanamaz. İsterlerse deneyelim”
Siz kapıları açarsanız, onlarda kapıları kapatır.
Kapıları açmanız onların müsaade edeceği anlamına gelmez.
Mesele ancak ciddi bir dış politika vizyonu ile çözülebilir.
Fakat ne yazık ki iktidarın ne ciddi bir dış politika vizyonunun olmamasıdır.
Günlük hadiseler karşısında tavır belirlemeye çalışıyorlar.
Genel bir perspektif çerçevesinde süreç yürütülmüyorsa sonuç vermez.
Bakınız ABD Irak işgali sebebiyle İngiltere ile birlikte suçlu ilan edildiler.
Onların yanında biz de suçluyuz çünkü işgale destek verildi.
Bu vebal yeterde artar 1.5 milyon insan katledildi.
Ardından Suriye, Libya perişan oldu.
Bugün Libya içinden çıkılamaz bir hale geldi.
AYM KARARI
Bugün geldiğimiz noktada kimse adalete güvenmiyor.
Anayasa Mahkemesi bir karar aldı, kıl payı geçti.
Biz bu kararın içeriğine temas etmeyeceğiz;
Bir takım akademisyenler iktidarın aldığı bir kararı kınamışlar ve bir takım imalarda bulunmuşlar.
Bu sebepten ötürü yargılandılar ve ceza aldılar.
Bunların içinde bizim milletvekilimiz Cihangir Bey’de var.
AYM bu kararı bozdu, bu karardan dolayı AYM başkanını tebrik ediyorum.
Fakat insan haklarını ilgilendiren bir konuda AYM kıl payı karar aldı.
DIŞ GÖÇ RAKAMLARI ENDİŞE VERİYOR
Bakınız burada şu hususa da değinmek istiyorum.
Ülkemizin mülteci meselesi kadar önem arz eden bir başka meselesi de artan beyin göçüdür.
İşte rakamlar ortada,
Türkiye’den göç eden insan sayısının son 3 yıldaki oranları şu şekilde;
2016 yılı 117.960
2017 yılı 253.640
2018 yılı 323.918
Yarım milyonun üzerinde insanımız son üç yılda Türkiye’den yurt dışına göç etti.
Türkiye beyin gücünü yitirmektedir.
Fakat ne yazık ki iktidar bu göçün sebepleri üzerinde düşünmüyor.
DIŞ GÖÇÜN SEBEPLERİ ORTADA
İktidar yaşanan bu dış göçün sebeplerini bilmiyorsa biz kendilerini kısaca burada hatırlatalım.
Bugün Türkiye’de;
İşsizlik oranı %13
Genç işsizlik oranı %25
Açlık sınırı 2075 lira
Yoksulluk sınırı 6795 lira
Ekonomisi bu halde olan bir ülkeye bırakın yatırımcı gelmesini kendi yetişmiş insanınızı bile ülkede tutamazsınız.
Türkiye’de bugün hala üretim yapılmıyor.
Tarıma gereken değer verilmiyor.
Çiftçiye nasıl yarım edeceklerini bilmiyorlar.
Çiftçinin ekip biçtiği oranın üzerinde cebine para girmezse ekip biçmez.
İktidar genel manada bir politika belirleyebilmiş değil.
Ekonominin yanı sıra liyakate önem verilmiyor.
Sadece ekonomi değil bugün Türkiye’de adalet müessesi yara aldı.
Eğitim politikalarımız 17 yıldır rayına oturmuş değil.
Dış politika tam bir keşmekeşe döndü.
Bu durumda olan bir ülkede elbette beyin göçü meydana gelir.
KAZDAĞLARI BİR DÜNYA MİRASIDIR
Son olarak son günlerde karşı karşıya kaldığımız bir konuyu daha burada gündeme getirmek istiyorum.
Türkiye’mizde de dünyanın birçok yerinde altın madenlerin işlenmesi ciddi bir gelir kaynağı olarak görülmektedir.
Ancak bir problem var altın işlemeye kalktığınız zaman genelde siyanür kullanılıyor ve bu çevreye ciddi manada zarar veriyor.
Geniş sahalarda çalışma yapılmak zorunda kalınıyor.
Bu sebeple de ciddi bir ağaç kıyımı yaşanıyor.
Şuan Kazdağlarında olduğu gibi.
Geçtiğimiz günlerde Uşak’a gittim orada bizi uyardılar, bu bölgede devam eden altın arama çalışmaları sebebi ile Egen’nin bütün su kaynakları tehlikede.
Kazdağları da bu kapsamda karşımızda durmaktadır.
Çoğunlukla yüzeysel bakılıyor sadece ağaç katliamı olarak gündeme geliyor ama asıl tehlike su kaynaklarının tehdit edilmesidir.
Biz yatırımı önemseriz ama geleceğimizi ipotek altına alan yatırımlara da kesinlikle fırsat verilmemesi gerektiğine inanıyoruz.
Kimsenin doğal hazinelerimize zarar vermeye hakkı yoktur.
Her ne sebeple olursa olsun gerçekleştirilen ağaç kıyımına karşıyız.
Aynı şekilde Salda Gölü ile alakalı iddiaların da takipçisi olacağımızı belirtmek isterim.