Toprak Dede’nin ardından…
O kimilerinin Toprak Dedesi, kimilerinin Ağaç Dedesi idi.
Tüm dedeler gibi çok sevildi.
Ama tüm dedelerden daha çok sevildi.
Çünkü o; sadece kendi torunlarının değil, dünyanın tüm çocuklarının dedesi olmayı seçti.
Kişisel serveti ona dünyanın en güzel köşelerinden birinde, tüm sıkıntılardan uzak bir yaşam sürmeyi vaat ederken, o bu toprakların derdi ile dertlenmeyi tercih etti.
“Geçen yıl burada patates yetişiyordu, bugün otomobil yetişiyor. Artık patates değil, otomobil satacağız.” diyenlerin başbakan, cumhurbaşkanı olduğu ülkede, “Toprağını hor gören, yarınını zor görür.” diyecek kadar yürekli idi o.
80’li yaşlarında, Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ ile birlikte yaptığı televizyon programına, “giderayak” ismini vererek, ölümle dalga geçecek kadar cesurdu o.
Erozyon ile mücadele elbette yeni bir konu değildi ülkemiz için ama biz ilk onun ağzından duyacaktık ülkemizin, erozyon nedeniyle her yıl Kıbrıs adası büyüklüğünde toprak kaybettiğini.
Ve toprak sevgisi ile tükettiği yılların sonunda, bizleri bırakıp sevgilisine gitti.
97 yıl sevgisini kalbinde taşıdığı toprak, artık onu sonsuza dek kalbinde yaşatacak.
***
1992 yılının sonbaharı idi.
O gün ben, genç bir müfettiş yardımcısı olarak, ünü ülke sınırlarını aşmış bir iş adamı ile tanışacak olmanın heyecanını yaşıyordum. Muhtemelen o, TEMA Vakfı’nın kuruluşunu henüz tamamlamış olmanın.
Karşımdaki mütevazı ihtiyarın bir iş adamından çok öte, dünyanın ender gördüğü bir çevreci, bir doğa dostu, bir aktivist olduğunu çok sonra anlayacaktım.
Ve Hannover Üniversitesi’nden Ekoloji Profesörü Franz H. Meyer’in, ondan; “Şimdiye kadar hiç böylesine kişisel çıkar gütmeden, kendini insanlığın yararına adamış birine rastlamadım.” dediğini çok sonra öğrenecektim.
Yalova’da, kendisi tarafından 13,5 hektar arazi üzerinde kurulmuş, yaklaşık 14 bin civarında değişik bitki türü, alttür, varyete ve kültür formunu barındıran Türkiye’nin ilk ve tek özel arboretumunda tanışma şansı bulmuştum Hayrettin Karaca ile.
Elbette Karaca kazaklarının Türkiye sınırlarını aşan başarı hikayesi değildi sohbetimizin konusu.
Türk tarımının en büyük sorunu toprak kayıpları ile ilgili sohbet etmiştik. Daha doğrusu Sayın Karaca’yı dinlemiştik.
Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’den randevu almakta yaşadığı zorluğu şöyle anlatmıştı;
“Tanrının dünyada yaratmış olduğu en aşağılık mahluk politikacıdır. Menfaatinin olmadığı yerde tek adım dahi atmaz. Üç kuruşluk menfaat için ise 40 takla atmaktan çekinmez. Bir gün ben, TEMA Vakfı Başkanı olarak; “Yarın sabah herkes yakasına yeşil bir yaprak taksın.” dediğimde, benim bu çağrımı yerine getirecek 50 bin ya da 100 bin kişi olursa, işte o zaman başbakanın da, cumhurbaşkanının da bizzat kendileri benden randevu talep edecektir…”
Onun çağrısına kulak vereceklerin sayısı tahminlerinin çok üzerine çıkacak, sempatik ve mütevazı kişiliği, çarpıcı söylemleri sayesinde TEMA Vakfı’nın gönüllü sayısı 700 bin kişiyi bulacaktı.
97 yıllık yaşam baştan sona bir başarı hikayesi idi.
Yurt içinden ve yurt dışından çok sayıda ödüle layık görülmüştü.
Bunların içerisinde bence en anlamlı olanlar, Birleşmiş Milletler Çevre Programının “Global 500 Roll of Honour” ödülü (1992), “Alternatif Nobel” ödülü (Right Livelihood Award) 2012 ve yine Birleşmiş Milletler’in “Orman Kahramanı Ödülü” 2013 olacaktı.
Bize düşen “mekanı cennet olsun” demektir ama onun buna ihtiyacı olacağını sanmıyorum.
Zira o bulunduğu yeri zaten cennete çevirecektir.