Türk askeri 102 yıl sonra yeniden Azerbaycan’da
102 yıl önce Azerbaycan’a davet edilen Kafkas İslam Ordusu’nda görev yapan askerlerin torunları bu defa da Azerbaycan’ın yardım ve destek taleplerine olumlu karşılık vererek bölgeye gidecek, aldığı yetki ve sorumluklarını hakkıyla yerine getirecek.
Azerbaycan 28 Mayıs 1918’de Milli Şûrası’nı kurarak bağımsızlığını ilan etti. Bu dönemde Bakü Bolşevikler, İngilizler ve Ermenilerin işgali altındaydı. Bakü’de Azerbaycan Türklerine karşı büyük bir kıyım gerçekleştiren Ermeniler, yeni kurulan cumhuriyetin varlığını da tehdit ediyordu. Fethali Han Hoyski’nin başkanlık ettiği Şûra’da 4 Haziran 1918 tarihinde, Osmanlı Devleti ile Batum Antlaşması’nı imzalayarak Osmanlı Devleti’nden askerî yardım talebinde bulundu.
Tezkere sonrasında bölgede Türkiye’nin bulunmasından rahatsızlık duyacak ülkeler Rusya, İran ve Fransa’dır. Azerbaycan Türkiye’nin masada ve bölgede olmasını kendisini güvende hissetmek, cephede kazandıklarını masada kaybetmek istemediği için talep ediyor.
Osmanlı Devleti, Kafkas ordularının çoğunu Sarıkamış Harekâtı sırasında kaybetmiş olmasına rağmen bu yardım çağrısını geri çevirmedi. Dönemin Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle, Nuri Paşa’nın komutanlığında Kafkas İslam Ordusu kuruldu. Nuri Paşa, Osmanlı askerleri ve bölgeden gönüllülerin katılımıyla oluşturduğu orduyla, bölgede Ermenilerin ve Rusların Azerbaycan Türklerine karşı gerçekleştirdiği katliamların artması üzerine Azerbaycan’ı işgalden kurtarmak için harekete geçti. Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu ilk olarak Gence ve çevresini temizledikten sonra 15 Eylül 1918’de Bakü’yü kurtararak Azerbaycan Milli Şûrası’na teslim etti. Bakü, yeni kurulan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin başkenti oldu. Enver Paşa’nın kardeşi olmasının yanı sıra başarılı komutan ve vatansever bir asker olan Nuri Paşa, günümüzde de Azerbaycan’da “Bakü Fatihi” olarak anılıyor.
Bu olaydan önce de sonra da iki kardeş halk arasındaki ilişkiler her zaman dostane oldu. SSCB’nin kurulmasıyla araya bir duvar örülse de SSCB’nin yıkılmasıyla birlikte Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkiler hızla gelişmeye başladı. Ancak yine de bu işbirliği 1991-1994 yılları arasında arkasına Rusya’yı alan Ermenistan’ın Azerbaycan’ın topraklarının işgalini durdurmasına yetmedi. Türkiye’nin o dönemde kendisinin karşı karşıya kaldığı sorunlar, bölgedeki dengeler, Rusya’nın Ermenistan’a açıktan destek vermesi, Türkiye’nin Azerbaycan’a gösterdiği desteği sınırlandırdı. Bununla birlikte o tarihten günümüze kadar Türkiye, Azerbaycan’ın acısını kendi acısıymışçasına hissetti ve kendi imkânları dâhilinde her zaman kardeşlerinin yanında olmaya çalıştı. 2020 Eylül’ünde Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarına bir kez daha saldırması üzerine ise Azerbaycan-Türkiye kardeşliği ve işbirliği her zamankinden daha belirgin bir şekilde kendini gösterdi.
Kabul edilen bu tezkereden anlaşılacağı üzere, 102 yıl önce Azerbaycan’a davet edilen Kafkas İslam Ordusu’nda görev yapan askerlerin torunları bu defa da Azerbaycan’ın yardım ve destek taleplerine olumlu karşılık vererek bölgeye gidecek, aldığı yetki ve sorumluklarını hakkıyla yerine getirecektir.
İşgalden sonraki yıllarda Azerbaycan bir taraftan meseleyi uluslararası örgütlerin gündemine taşımaya çalışırken bir yandan da işgal altındaki toprakları kurtarma ümidiyle yaşadı. Bundan dolayıdır ki geçen 28 yıl içinde Azerbaycan, ordusunu modernize etti; Rusya, İsrail ve Türkiye’den silah ve insansız hava araçları satın aldı. Dış yardımlarla ayakta duran Ermenistan ise Rusya’nın desteğiyle askerî gücünü tahkim etti. 28 yıldır sabreden, sulh yoluyla topraklarını işgalden kurtarmak isteyen Azerbaycan, Ermenistan’ın bu seferki saldırısına çok sert karşılık verdi. Bu meşru müdafaa karşısında neye uğradığını şaşıran Ermenistan bütün cephelerde hezimete uğradı ve Rusya’dan da beklediği desteği alamadı. Neticede kuzeyden ve güneyden aynı anda savaşı başarıyla sürdüren Azerbaycan ordusu işgal altındaki topraklarını bir bir kurtardı. Ermenistan, cephe hattında bozguna uğrayınca uzun menzilli füzelerle Gence, Terter, Hızı gibi cepheden uzak yerleşim yerlerini ve Mingeçevir, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı gibi stratejik hedefleri vurdu. 93 sivili öldüren Ermenistan, savaş suçu işledi. Azerbaycan ordusunun Şuşa’yı işgalden kurtarıp Laçin’e doğru harekete geçtiği savaşın 44. gününde Rusya’nın arabuluculuğunda bir ateşkes anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla Ermenistan yenilgiyi kabul etti ve bu neticeden sonra Ermenistan karıştı.
Türkiye Cumhuriyeti, savaşın başladığı tarihten itibaren başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Dışişleri ve Milli Savunma bakanlarının yapmış oldukları açıklamalarla Azerbaycan’a en üst düzeyde destek verdiler. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Meclis Başkanı Mustafa Şentop ve siyasi parti temsilcilerinin Bakü’ye yaptıkları ziyaretler bu desteğin en önemli göstergelerindendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta Azerbaycan’ın ne talebi olursa yerine getirileceğini, Ermeniler tarafından işgal edilen toprakların kurtarılması için gereken desteğin verileceğini dile getirdi ve bunu yapmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı Aliyev ise Türkiye’nin masada yapılacak görüşmelere katılmasını, hatta Rus askerlerinin yanı sıra Türk askerlerinin de bölgede yer almasını istedi. Nitekim yapılan anlaşmadan sonra Rus heyetinin Ankara’ya gelmesi ve ikili görüşmelerin gerçekleştirilmesi, Rusya’nın da Ankara’nın da bu süreçte varlığını kabul ettiğinin bir göstergesi. Hatta Rus yetkilileri, konuyla (Türkiye’nin bölgedeki varlığı) ilgili Batı’ya bilgi vermeye hazır olduklarını belirttiler. Türk-Rus heyetleri arasındaki görüşmeler önümüzdeki günlerde de devam edecek.
17 Kasım’da gerçekleştirilen bu görüşmelerden sonra ise Türkiye ile Azerbaycan arasında daha 2010’da imzalanan Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması’na istinaden Azerbaycan’a asker gönderme tezkeresi kabul edildi. Bu tezkereyle Azerbaycan’ın belirleyeceği yerde Türkiye’nin Rusya ile birlikte kuracağı ortak merkezde ve bu merkezin icra edeceği faaliyetlerde Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin ve ihtiyaca göre ülkemizden sivil personelin görev yapması sağlanacaktır. Ayrıca Türkiye’nin gerek tezkerenin çıkarılması gerekse de çatışmalar sürecindeki tutumu ve Rus heyetinin ülkemize gelişi, Kafkasya’daki denklemde artık Türkiye’nin de olduğunu gösteriyor. Bu durum aynı zamanda son yıllarda aktif bir dış politika izleyen Türkiye’nin uluslararası arenada pekiştirdiği konumunun bir tezahürü.
Tezkere sonrasında bölgede Türkiye’nin bulunmasından rahatsızlık duyacak ülkeler Rusya, İran ve Fransa’dır. Azerbaycan Türkiye’nin masada ve bölgede olmasını kendisini güvende hissetmek, cephede kazandıklarını masada kaybetmek istemediği için talep ediyor. Rusya Federasyonu Kafkasya’yı hâlâ arka bahçesi olarak görüyor ve başka bir ülkenin söz sahibi olmasını istemiyor. Ancak Batı’yla ilişkileri iyi olmayan, Kırım’ın ilhakı dolayısıyla kendisine ambargo uygulanan Rusya özellikle de Akdeniz, Libya ve Suriye meselelerinin henüz sıcaklığını koruduğu bir dönemde Türkiye’yle ilişkilerini bozmak istemiyor. Bütün bu sebeplerden dolayı Rusya, Türkiye’nin Azerbaycan’a destek vermesine, masada ve sahada bulunmasına açıktan karşı çıkmıyor.
Fransa ise savaşın başından itibaren Ermenistan’ı destekledi, Türkiye’yi gerçek olmayan iddialarla suçlamaya kalktı. Fransa, Türkiye’nin bölgede olmasını istemiyor ve rahatsızlığını çeşitli vesilelerle dile getirmeye devam ediyor. Fakat Fransa’nın izlediği siyaset Türkiye’nin Kafkasya’daki rolünü olumsuz etkilemekten uzak.
Türkiye’nin tezkere sonrası bölgede bulunmasından rahatsızlık duyacak bir diğer ülke de İran. İran, 1992-1993’teki Azerbaycan-Ermenistan Savaşı’nda Ermenistan’a verdiği destekten dolayı sabıkalı. İran’ın Hudaferin köprüsünün karşı yakasına sınır bölgesine asker yığması da ayrıca dikkati çeken bir hareket.
Türkiye’nin tezkere sonrası bölgede olmasını destekleyen ülkeler Gürcistan, Ukrayna ve Pakistan’dır. Fakat bu ülkelerin Karabağ meselesinin çözümünde doğrudan bir etkileri bulunmuyor. Dolayısıyla Karabağ meselesinde aktif ve etkin rol oynayacak ülkeler; olayın tarafları olan Azerbaycan ve Ermenistan; ateşkes anlaşmasının uygulanmasına nezaret edecek Rusya ve Türkiye’dir. Süreçte, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu eş başkanlarından ABD ve Fransa çok etkin olamayacak gibi görünüyor.
Kabul edilen bu tezkereden anlaşılacağı üzere, 102 yıl önce Azerbaycan’a davet edilen Kafkas İslam Ordusu’nda görev yapan askerlerin torunları bu defa da Azerbaycan’ın yardım ve destek taleplerine olumlu karşılık vererek bölgeye gidecek, aldığı yetki ve sorumluklarını hakkıyla yerine getirecektir.
* [Prof. Dr. Okan Yeşilot Marmara Üniversitesi Kafkasya Tarihi Anabilim Dalı Başkanı ve Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdürü.]