Türk siyasetinde yeni bir örgütlenme modeline ihtiyaç vardır

14.04.2020
A+
A-

Toplumsal değişmeler beraberinde yeni örgütlenme şekillerini de getirmektedir. Siyasal ve sosyal yapılar bu ihtiyaca uygun bir pratik geliştirdikleri oranda toplumda karşılık bulacaklardır. Toplum canlı ve dinamik bir varlıktır. Ortaya çıkan yeni şartlara uyum sağlayan, var olan olguyu, dinamizmi iyi okuyan ve ona göre örgütlenmesini sağlayan yapılar toplumda karşılık bulacaklardır.

Koronavirüs salgını karşısında dünyanın en güçlü ülkeleri dahi etkisiz kaldı. Zira var olan örgütlenme şekli yeni duruma cevap vermekten, problemleri çözmekten uzak ve hantal bir yapı olduğu bütün çıplaklığıyla yaşadığımız gezegende ortaya çıktı.

Diğer yandan ülkemizde iddia edildiği gibi tek elden yürütülmesinin hikmetleri soslanarak bitirilmeyen partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin bu süreçte hiçbir fonksiyonunun olmadığı hatta bürokratların yerinde karar vermesinde bile engelleyici bir faktör olduğu da ortaya çıktı.

Siyasal yapılardan sosyal ve kültürel yapılara kadar yeni bir örgütlenme şemasına ihtiyaç hasıl olmuş durumda. Ülkemizde partiler yasasının totaliter yapısı kadar kültürel kodlarımızın antidemokratik oluşu ve demokrasi kültürünü içselleştirememiş olmamız da bu sürece hazırlanmamızda olumsuz faktörler olarak karşımızda durmaktadır.

Yeni örgütlenme modeli; birçok sosyal dilimi kapsayacak ve çokluk içinde birliği sağlayacak yeni bir paradigmaya dayanmalıdır. Kendi içinde özgür, dayandığı sosyal tabanının hak ve menfaatlerini savunan, katılımcı ve her türlü dış baskıya karşı tabanının iradesini esas alan yapılar olmalıdır.

Bu yapılar sosyal, kültürel, sanat, spor, çevre, bilim ve felsefe ve ekonomik birliktelikler olarak teşkilatlanmalıdır. Adı geçen ve daha eklenebilecek birliktelikler kendi paradigmal duruşuna göre siyasal yapılarla çokluk içinde birlik duruşu göstererek demokratik kültürün gelişmesi, şeffaflığın yaygınlaşması, tabanın iradesinin katılımcılık idealiyle yukarıya yansımasını sağlayacaktır.

Böyle bir teşkilatlanma modeli; gücü elinde bulunduran ve güçlendikçe güç zehirlenmesini yaşayan siyasal partilerin keyfi duruşlarını da ortaya çıkan bu baskı grupları frenleyecektir. Bireysel menfaatler ya da kişi egolarını bu frenleme mekanizmasıyla balans ayarı da yapılabilir.

Kamu çalışanlarından, işçi konfederasyonlarına, yazarlarından sanatçılarına, çiftçi birlikteliklerinden, bilim gruplarına kadar geniş bir yelpazede örgütlenen gruplar katılımcı demokrasi anlayışıyla hem tabanın hassasiyetlerini öne çıkaracak, hem de yaşadığımız süreçte devletin yetersiz kaldığı anlarda adeta devletin halka açılan kapıları olarak milli seferberlik ruhu içinde topyekûn halkla bütünleşmeyi sağlayacaktır.

Böylesi bir yapılanma; lider diktatoryasını, jakobenci anlayışları ve soyut beka hastalıklarını da tarihe gömecektir. Yeni paradigma; milleti esas alan, milleti yaşat ki devlet yaşasın düsturunu fonksiyonel hale getiren bir dünya görüşünün belki ilk kıvılcımı olacaktır.

Olaya ideolojik bağnazlıktan kurtularak yaklaşılırsa ne dinin, ne milliyetçiliğin, ne de vatanseverliğin bu yeni paradigmayla çelişmediği hatta bu paradigma ile bu anlayışların hak ettiği iklim çevresine kavuşacağı da rahatlıkla anlaşılacaktır.

Belki böyle bir yaklaşım birçok ezberi de bozacağı gibi sert eleştirilerle de karşılanacaktır. Her halükârda böylesi bir bakışın tartışılmasının kendisi büyük bir değerdir ve düşünce iklimimizin yeşermesine vesile olacaktır.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.