TÜRKİYE’DE KADIN OLMAK
“Kadının, iktidara gelme ve iktidarda kalma aracı yapıldığı ülke hangisidir?”
Bunu bilmeyecek ne var, tabi ki Türkiye!
Peki, kadının bu hali sadece Türkiye’deki gelişmelerden mi ibaret?
Elbette değil; kadın, tüm dünyada dünyanın tüm yükünü sırtında taşımaya mahkum edilmiş bir kader kurbanıdır.
Mesele, bu yükü taşımaya muktedir bu tanrısal varlığın, neden bu makus talihini elinin tersiyle itip hak ettiği konumdaki yerini alamamasındadır.
İnsanlık bu düğümü çözdüğünde, dünyanın çarkı namuslu yönde dönecektir. Her konuda fikir başka başka olsa da bu düğümü çözecek fikir tektir. O da ”Kadın ile erkeğin eşit” olduğuna inanmaktır.
O halde, “Namusluların en az namussuzlar kadar cesaretli olmasındaki” gibi, kadının erkekle eşit olduğuna inanan erdemlilerin, en az buna inanmayan erdemsizler kadar cesaretli olması gerekiyor ki bu düğüm çözülebilsin.
Duygu Asena, 1980’lerde “Kadının adı yok” diye kitap yazmıştı. Türkiye’de bugün sadece kadının adına yönelik bir tehdit yok, her gün kadının nesnel varlığına yönelik vahşi şiddet uygulanmaktadır.
Bundan daha acısı ise cılız birkaç kadın örgütünden gayrı devletin tüm aygıtlarının ve toplumun tüm kesimlerinin bu vahşete karşı kör, sağır, dilsiz kalıp yeterli tepkiyi göstermemesidir.
Ey ahali ve ey millet, söyler misiniz;
Kağan buduna han iken kağana hanlık yapan Türk kadını, Moğol ordularını Kayseri önünde durduran Anadolu kadını, Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş Savaşını veren, ülkesine demokrasiyi getiren, dünyada ilk defa seçme ve seçilme hakkını elde eden Cumhuriyet kadını nasıl oldu da bugün tacize, tecavüze, cinayete, üstünün çıplak aranmasına, çeyrek insan olmaya, çocuk gelin olmaya, erkeğin kapatması, cariyesi veya kölesi olmaya, vitrin mankeni ithamına maruz kalıyor?
Kalıyor da bu ahlaksızlıkları ve insanlık dışı halleri kendisine dayatan kanunsa o kanuna, töre ise o töreye, dinse o dine isyan etmiyor?
Oysa Türkiye Cumhuriyeti devleti kadın erkek eşitliği üzerine kurulmuştur. Kadını evde, tarlada, fabrikada, okulda, sokakta, siyasette, sanatta, sosyal hayatta, her yerde her koşulda erkekle eşit kılmıştır.
Cumhuriyet, kadına bir hayalinin olmasını öğretmiştir. İtiraz etme ve eleştirme hakkı tanımıştır. Her konuda, her cinsten insanla rekabet etme gücü vermiştir. Hayatını seçmede onu özgür bırakmıştır.
Kadının doğası, kainatın doğasına benzer: Yaratıcıdır. Yaşatıcıdır. Barışçıldır. Huzur ve güven sağlayıcıdır. Evrende yıldızlar arasındaki dengeyi kuran Tanrı gibi o da hayatta kişiler ve olaylar arasındaki dengeyi tarafsız bir şekilde kurandır, gözetendir.
Bu yüzden kadın, tarihte bozguncular tarafından hep hedef tahtasına konulmuştur. Kadının saygı gördüğü dönemlerde ileri bir yaşam sürülürken, dışlandığı dönemlerde kargaşa yaşanmıştır.
Günümüzde de öyle değil mi? İleri toplumlara baktığımızda, kadının siyasette, sanatta, ekonomik ve sosyal hayatta katılımcı olup başat rol üstlendiğini görüyoruz. Geri kalmış toplumlarda ise bir üreme aracı, bir işgücü kaynağı olmanın ötesinde hiçbir değeri yoktur.
Cumhuriyet rejimi kadını yücelttiği için Türkiye ekonomide kalkındı, kültürde ilerledi, dünyada itibar kazandı. AK Parti yönetimi ise kadını aşağıladığı için Türkiye bugün ekonomide, gelir dağılımında, sağlıkta, eğitimde, adalette, sanatta, kültürde, özgürlüklerde, itibarda dünyanın en gerisine düştü.
Şartlar ne olursa olsun kadınlar üzerine düşeni yapmaya, katılımcı olmaya çalışır her zaman. Ancak geri kalmış, kadına düşman ülkelerde buna izin verilmez. Tıpkı şimdiki Türkiye gibi. Bugünkü Türkiye’de de kadınlar katılımcı olma mücadelesi verirken öldürülüyor, tacize tecavüze uğruyor, eve kapatılıyor, cahil bırakılıyor. Bu da iktidarın işine geliyor. Çünkü kadınların hayatta etkili olduğu ülkelerde bu gibi iktidarların ya ömrü kısa olur ya da hiç iktidar olamazlar.
Başka ülkelerin kadınları ne yapar bilemem fakat biz Türkiye’nin kadınları, Cumhuriyetin nimetlerine layık olup onları yaşatamadığımızdan olsa gerek yüzüne tükürülesi celladımıza teslim olmaya zorlanıyoruz.
Ne yaparlarsa yapsınlar, Cumhuriyetimizin ve kadim kültürümüzün tepeden tırnağa donattığı kadın ama insan kimliğimizi hak hukuk tanımaz iktidarın çıkarlarına feda etmek zorunda değiliz. Etmeyeceğiz!
Evet, akıl tutulması yaşayan bir yönetimle karşı karşıya olduğumuzu ve bu yönetimin kendi çıkarlarından gayrı hiçbir şeyi düşünemeyecek kadar kadın düşmanı olduğunu biliyoruz.
Ancak, yaşam biçimi ve tercihi ne olursa olsun biz kadınlar ülkemizin vicdanıyız, ülkemizin onuruyuz. Biz yara aldıkça ülkemiz kanıyor, dünyada yalnızlaşıyor. Biz öldürüldükçe, biz vitrin mankeni ithamına maruz kaldıkça Türkiye deve sidiğinden medet uman binlerce yıl öncesinin bir bedevi çöl toplumuna dönüşüyor.
Dolayısıyla bize düşen görev; kendimizi bu iktidarın siyasi malzemesi olmaktan, toplumumuzu bu iktidarın hesabına gelmeyeni düşman ilan eden tutumundan, ülkemizin maddi ve manevi birikimini de bu iktidarın talanından kurtarmaktır.
İşte, vereceğimiz mücadele sonunda elde edeceğimiz kurtuluş ancak bizim özgürlüğe, ülkemizin de demokrasiye kavuşmasının garantisi olabilir.
Muhtaç olduğumuz kudret ise kadınlığımızın doğasında mevcuttur.