Türkiye’nin Kayıp Nesli…

22.09.2022
A+
A-

AKP’nin iktidarda kaldığı süre, Türkiye’de laik eğitimin sona ermesi sonucu bir neslin kaybedildiği dönemdir.

2022-23 öğretim yılı başladı. Son yirmi yılda her öğretim yılı bir öncekinden daha beter, daha sancılı geçti. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik buhran ve AKP’nin ülkeyi yönetememe hali, bu öğretim yılının da çok zor geçeceğini göstermektedir. Türkiye gibi laik bir ülkeyi cehaletin, zorbalığın, yoksulluğun, açlığın sarıp sarmalaması, biraz da Cumhuriyetin nimetlerinden yararlanmasını bilmeyen yurdum insanının ayıbıdır.

Dünyanın hiçbir yerinde olmayan, gereksiz olduğu kadar akılla mantıkla bağdaşmayan bir davranışa da yönelmiş durumda yurdum insanı. Derslerin bitip çocukların dağıldığı sırada okulların önünün ve çevresinin ana baba gününe dönmesi medeni bir ülkeye yakışmaz. Özel aracı olsun olmasın, çalışsın çalışmasın velilerin aklının her gün çocuklarını okula bırakmada ve okuldan almada olması, aracı olmayanların da çocuklarıyla birlikte gitmesi, çantasını öteberisini taşıması çok düşündürücü. Dolayısıyla ailelerin yaşadığı iş, emek ve zaman kaybı, normal olmayan ve bu iktidar dönemine kadar da alışık olmadığımız bir durumdur.

Muhtemelen ailelerin bu eziyeti çekmelerinin sebebi, devletin üzerine düşeni yapmamasıdır. Bunun sonucu okul çevrelerinde, sokaklarda her köşe bucağın uyuşturucu, tacizci, hırsız çetelerince işgal edilmesidir. Yaratılan bu güvensiz ortamda öğrencilerin aileleriyle birlikte kaderlerine terk edilmesidir.

Devletin eğitimde üzerine düşeni yapmaması, çocuklarda telafisi zor psikolojik ve sosyal sorunların oluşmasına da sebep olmaktadır. Örneğin apartmanında, sokağında, mahallesinde, okul yolunda oluşacak arkadaşlıklardan, dostluklardan, ait olduğu doğal ve toplumsal çevresini tanımaktan, anlamaktan yoksun kalmaktadırlar. Bedensel ve zihinsel gelişim çağında paylaşmayı öğrenememektedirler. Kendi başına hayatın zorluklarıyla mücadele etme becerisini kazanamamaktadırlar.

Çocukların kendi evlerinden uzak yerlerdeki okullara servis araçlarıyla gitmesi, onları tümden hayattan koparmaktadır. Hele kırsal kesimde taşıma yöntemi dedikleri ucube şey; çocukların onlarca kilometre ötedeki bir köye her gün götürülüp getirilmesinin amacı onları eğitmek değildir. Kendilerine ve ailelerine eziyet çektirerek tarımı yapmaktan bıktırıp kırsaldan çıkmalarını istemektir.

Ülkemizin bu iktidar döneminde bilimde, kültürde, sanatta geri kalmasının, ekonomik buhrana girmesinin nedenlerinden biri de eğitim verdikleri alanda ara eleman yetiştiren meslek liselerinin hızla azaltılıp yerine imam hatip okullarının ikame edilmesidir. Oysa din, vicdani bir tercihtir; insanın reşit olduktan sonra istediği şekilde ve ölçüde hayatına sokabileceği veya hiç inanmayabileceği bir şeyken imam hatip okulları, ilkel Arap kültürü olan selefi yaşam tarzını İslam diye Türk gençliğine aşılamakla programlanmış bir siyasi projedir. Ortaokul kısmı ile Kuran kursları ise küçük yaşta beyinleri yıkamaya programlandıkları için daha da zehirleyicidirler. Kaldı ki İslam’da ruhban sınıfı yani din görevlisi sınıfı da yok.

Öğretim birliğine, bilimsel eğitime ve laikliğe karşı olan iktidar, okulların ve üniversitelerin içini boşaltmıştır. Bu kurumlar bilim yuvası olmaktan çıkmış, öğrenciler de aklını kullanarak düşünen, araştıran, soruşturan özgür bireyler olmak yerine gerçek olup olmadığına bakmadan siyasi iktidarın ve şarlatanların söylediklerine inanıp boyun eğen sefil kalabalıklara dönmüştür. Yoksa on binlercesinin bazı sınavlarda sıfır çekmesi nasıl izah edilebilir?

Daha vahim olanı, bu iktidar döneminde fazlasıyla palazlandırılan cemaat, tarikat, dini vakıf ve diyanet gibi çağdışı yapıların, iktidarın kolaylaştırıcılığında Türk Milli Eğitimini kendi yıkıcı emelleri doğrultusunda kuşatmasıdır.

Bütün bunlarla birlikte gecekondu üniversitelerinin kurulması; yirmi yılda ülkeyi betona boğmalarına rağmen bir okul, bir yurt yapmadıklarından öğrencilerin sınıflarda balık istifi öğrenim görmesi ve üniversite eğitiminde barınaksız kalması; devletin eğitimdeki rolünün azaltılarak eğitimin ekonomik kuruluşlar gibi her düzeyde özelleştirilmesi; eğitim kurumlarının hepsine birden liyakatsiz atanmaların yapılması; eğitim ve öğretim müfredatının laiklikten arındırılmış Milli Eğitim Bakanlığı ile TÜRGEV, TÜGVA, ENSAR gibi gerici vakıfların ortaklığında hazırlanarak bilimsel olmaktan çıkarılması ve daha buna benzer birçok neden Türkiye’deki nesil kaybına örnek gösterilebilir.

Bir an durup düşünmek gerek; ne zorluklarla ama kim bilir ne güzel hayallerle üniversiteyi bitirmiş, ülkenin beyin takımı gözüyle baktığımız her biri bir aslan parçası olan gençlerimizin dörtte üçü, gelecekle ilgili umudunu yitirmiş ve geleceğini yurt dışında arar hale gelmiştir. Hani çocuklar ve gençler geleceğimizdi? Geleceği elinden kayıp giden Türkiye’nin kaybı, nesil kaybı değil de nedir? Türkiye için bundan daha utanç verici bir şey olur mu?

2023 Haziranı’nda yapılacak seçim, AKP’nin yeterince kindar ve dindar bir nesil yetiştirme projesini durdurabilir. Ancak bu akıl ve bilim dışı projenin uygulandığı zaman dilimine denk gelen kuşağın laik eğitim ve öğretimden yeterince yararlanamamış olması, tarihimizde yeri doldurulamayacak bir boşluk bırakacaktır.

Bu boşluğu olabildiğince kapatabilmek ise önümüzdeki seçimde iktidara gelecek olanların, ana sınıfından üniversiteye her düzeyde evrensel birikime sahip laik ve bilimsel bir eğitim modelini tüm donanımlarıyla hayata geçirmesiyle olasıdır.

Eğitim modelinin içini elbette laik olan ve bilimsel kafayla düşünen eğitim uzmanları dolduracaktır. Ancak bizler gibi, eğitimin kurumsal olarak düşürüldüğü sefaleti dışarıdan bakarken görenlerin söyleyeceği şeyler de var:

Örneğin, Cumhuriyet Türkiye’sinin Öğretim Birliği Reformu yüzde yüz uygulanmalı, ülkenin her tarafında eğitimden yararlanmanın koşulları oluşturulmalı ve eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalı.

Her mahalle ve köyde öğrencilerin yürüyerek gideceği mesafede, sınıf mevcutlarının ideal sayıda olacağı, kültürel, sanatsal, sportif açıdan tam donanımlı yeterli sayıda okulun yapımına tüm ülke sathında başlanmalı.

Öğretmeni veya öğretim üyesini kadrolu, sözleşmeli, ücretli, yedek gibi sıfatlarla tanımlayarak bölen, açlık sınırının altındaki ücretlerle aşağılayan, itibarsızlaştıran saçmalığa son verilmeli. Sadece fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmekle görevlendirilmeli öğretmen.

Yürürlükteki 677 sayılı kanun uygulanarak, milletin parasını din sömürüsüyle hortumlayan tekke, tarikat, cemaat ve dini vakıfların kapatılarak mal varlıklarının tümüyle Milli Eğitim Bakanlığına devredilmesi kaynak temini yönünden bir ihtiyaç, laik Türkiye’nin bekası bakımından da bir zorunluluktur. Diyanet İşleri Başkanlığı ha keza ya yasal olarak belirlenmiş kuruluş amacının sınırlarına çekilmeli ya da zaten laik bir ülkede olmaması gerektiği için o da kapatılmalıdır.

“Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” der bir özdeyişimiz. Ancak vücudun sağlam olması da yeterli, dengeli ve sağlıklı bir beslenme ile mümkündür. AKP iktidarında öğrenim çağındaki çocuklar, gençler okula karnı aç gidiyor. Bu utancını da memleketi bir tarım ülkesi olmaktan çıkardığına borçlu olsa gerek iktidar!

Demek ki, ‘eğitimin de olmazsa olmazı tarımdır’ deyip eğitimde ve tarımda gerekli reformları yapması için topu önümüzdeki seçimi kazanıp iktidara gelecek olan muhalefete atalım.

YORUMLAR

  1. sultan dedi ki:

    Yüreğinize sağlık tebrikler Harika bir yazı.