Türkler neden Araplaştırılıyor?

07.02.2020
A+
A-

İSLAM VE TÜRK DEVRİMİ

Türklerin nasıl Müslüman olduğu sorusuna verecek cevabı olmayanların, Türklerin neden Araplaştırıldığı sorusuna verecek bir cevabı da olamaz. Hele Maveraünnehir’deki Talkan ve Cürcan katliamlarının nedenlerini, gelişimlerini ve doğurduğu sonuçları bilmeyenlerin, bugünü okuyabilmeleri zaten kendilerinden beklenemez. Araplar, peygamberin ölümünden sonra İslam’ı yayma adına kadın, köle, mal ve toprak talanına başladı. Evvela Irak ve İran üzerinden ipek yolu güzergâhında bulunan ve üretimin, ticaretin ekonomisini güçlendirdiği çok etnisiteli, çok dinli, çok kültürlü bir coğrafya olan Türklerin yurduna yöneldiler. Savaş ganimetinin beşte birinin hazineye, beşte dördününse savaşçılara verileceği söylenince, ne kadar kopuk varsa bugünkü IŞİD gibi soluğu Arap ordusunda aldı. Oysa İslam, Mekke’de iğrenç bir hal almış toplumsal düzen sağlansın diye gelmişti, ganimetçi emellerle fetihçilik yapılsın diye değil!

Nasıl ki Atatürk’ün gerçekleştirdiği büyük Türk devrimi bir karşı devrimle ortadan kaldırılmaya çalışılıyorsa, Hz. Muhammed’in getirdiği İslam da onun ölümünden sonra ortadan kaldırıldı. Tamamen yok edildiler mi? Tabi ki hayır! Atatürk’ün bilimi, özgürlüğü, erdemliliği ve medenileşmeyi kendine rehber edinen, düşüncelerini benimseyen ve uygulayan birçok insan, birçok toplum, birçok ulus var dünyada. Hz. Muhammed’in de cana kastetmemenin, kul hakkı yememenin, iftira etmemenin, taciz ve tecavüzde bulunmamanın, barışı savunmanın, her daim mütekâmil bir insan gibi davranmanın Tanrı’nın emri olduğunu söyleyen öğretisi İslam da yaşatılmaktadır dünyanın pek çok yerinde. Atatürk Türk, Peygamber de Arap dünyasında zuhur etmiş olabilir. Ancak bu zuhur, sadece Türkler ve Araplar için değil; tüm dünya, tüm insanlık, hatta tüm nesillere ve çağlara armağan edilmiş tarihsel gerçeklerdir.

Lakin Türkler arasında Atatürk’ü ve Türk devrimini, Araplar ve Müslümanlar arasında da Hz. Muhammed’i ve İslam’ı benimsemeyenler, benimseyenlerden her zaman daha çok olmuşlardır. Türk, Arap ve Müslüman toplulukların geri kalmış olma nedenlerinin başında da bu gelmektedir. Zira dünyaya baktığımızda, Türk devriminin bağımsızlıkçı ve erdemli değerlerine uygun yaşayanların Türkler’den ziyade başka uluslar, Kuran’ın değerlerine uygun yaşayanların da Müslüman değil, başka dinlerden ya da ateist toplumlar olduklarını görüyoruz.

NELER OLDU?

Önce “Türk” kavramını açıklığa kavuşturmakta fayda var. Elbette her cevher gibi onun da bir ocağı vardır. Lakin dar anlamda sadece bir ırk olarak değerlendirmekle sınırlı kalırsak ona haksızlık etmiş olabiliriz. Hâlbuki Türk olmakta hayat bulanlara, yeniden varlık bulmak ve varlığını koruyabilmek üzere ona başvuranlara baktığımızda, Türk olmanın, her alanda mutlaka iyi olmak, mutlaka iyi yaşayabilmek için sağlıklı işleyen örgütlü toplum olmanın gerektiği mefkuresine sahip bir hakikat olduğunu anlıyoruz.

Dünyada Türklerin Araplaştırılması, yukarıda da değinildiği gibi onların Orta Asya önlerinde kılıç zoruyla Müslümanlaştırılmalarıyla başladı. Büyük Selçuklu İmparatorluğu döneminde, batıdaki kral ile kilise ortaklığı benzeri sultan ile halifenin ortaklaşa geniş bir coğrafya üzerinde değişik toplulukları kolay idare edebilmeleri için Araplaştırma kâh zorbalıkla kâh belirli menfaatler karşılığında devam ettirildi. Sultanların ve halifelerin din ve devlet adına yaptıkları baskı ve zulüm karşısında Türk toplulukların başkaldırdıkları da oluyordu zaman zaman. Şaman ve diğer doğa ile barışık gelenekleriyle Anadolu’dan Balkanlara yerleşik hayata geçen fakat doğuştan gelen bağımsızlıkçı ve isyancı tabiatlarını bırakmayıp Arap kültürünü bir türlü içselleştiremeyen Türkleri bu kez Osmanlı hizaya getirmeye çalıştı. Kuruluşunda kendisi de eski Türk inançlarında olan Osmanlı hanedanlığı Yavuz Selim dönemine gelindiğinde, Batı Anadolu ve Balkanlarda etkili olsa da bu etkisini tehdit eden bir başka Türk hanedanlığı vardı. Doğuda Büyük Selçuklunun geniş bir bölümü ile batıda Ankara’ya kadar ki topraklarda hüküm süren Safevi Türk hanedanlığı, halkını Şii İslam anlayışıyla yönetiyordu. Yavuz, Çaldıran’da Şah İsmail’i yenince, Müslüman olmalarına rağmen Arap bedevi kültürünü reddeden, Orta Asya’dan beri getirdikleri öz dilini ve töresini terk etmemiş Türklere büyük bir katliam yaptı. Onunla yetinmedi, Mercidabık ve Ridaniye savaşlarıyla yıktığı bir başka Türk devleti olan Memluklar’dan halifeliği alıp, Mısır sarayından ve Arabistan yarımadasından ulema adı altında topladığı binlerce selefiyi İstanbul’a getirdi. Anadolu ve Balkanlardaki tüm Türk boyları Sünni selefi İslam dayatmasıyla Türklüklerinden uzaklaştırılıp, her türlü baskıya biat edip boyun eğsinler diye Araplaştırılmaya başlandı. Yavuz’dan sonra Osmanlı’da Türk asıllı bir bürokratı, devlet yetkilisini ancak ilaç niyetine ararsan bulabilirdin, tamamı köylü ve çoban bırakıldı.

Atatürk’ün gelişiyle birlikte bu iğrenç dönüştürme işlevi durduruldu. Türklüğün tarihteki en büyük uyanışı, silkinişi ve kendine gelişi yaşandı. Yozlaşarak Türklüğünü yitiren Osmanlı padişahları; tebaası arasında yer alan Türkleri etrak-ı bi idrak (Akılsız Türk) diye aşağılarken, kavmi necip (şerefli kavim) diye Arapları yüceltirken, Atatürk; Türk dili ve tarihini araştırmak üzere Türk Dil Kurumu’nu ve Türk Tarih Kurumu’nu kurdu. Türk kültürü gün yüzüne çıkarılsın diye arkeoloji ve etnografya müzelerini açtı. İlk kurduğu, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi oldu. Konuşmalarına; ‘Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir’ diyerek başladı, ‘Ne mutlu Türküm diyene’ diyerek bitirdi. Onun ölümünden sonra ise İngiliz ve Amerikan emperyalizminin devreye girmesiyle bu kez eskisinden daha iğrenç olan postmodern yöntemlerle yeniden başlatıldı ve her düzeyde devam ettiriliyor Araplaştırma.

NELER OLUYOR?

11.yüzyılda Orta Asya’da Türk toplulukların dağınık olduğu, savaşların, göçlerin yaşandığı koşullarda Kaşgarlı Mahmut’un hazırladığı ilk Türkçe sözlük olan Divanû Lügatit Türk 8 bin kelime ile yazılmıştır. 8. yüzyılda yazılan Göktürk Abidelerindeki Orhun Yazıtlarının sadece siyaseti anlatan kısmı bin kelime ile yazılmıştır. 7. yüzyılda Arapça indirilen ve Müslümanlar tarafından en kapsamlı, en muhkem kitap olarak nitelendirilen Kuran ise ancak bin 800 kelime ile yazılmış olup bunlardan 3 yüz kelime Arapça’nın dışındaki dillere aittir.

Hal böyleyken okullarda Türkçe dersinin müfredatta azaltıldığını, Arapça’nın artırıldığını görüyoruz. Akademisyen, dekan, rektör ve devleti yönetenlerden, Türkçe ile felsefe yapılamayacağını, Arapça’nın kutsal bir dil olduğunu, Arapça’nın cennetin dili olduğunu duyuyoruz. Ahlaki değerlerle ilgili de yolsuzluğun hırsızlık olmadığını, Müslüman’ın günah işleme ve akrabalarını kayırma hakkı bulunduğunu, vergi kaçırmakla vergiden kaçınmanın aynı şey olmadığını duyuyor, yaptıkları ihanetler ortaya çıkınca da ‘Allah affedicidir’ deyip işin içinden sıyırdıklarını görüyoruz. Hele çocuk istismarı! Bütün bu iğrençlikler Türk geleneğinde hiç olmayan şeylerdi. Ama bugün de devam eden Arap müşrikliğinde bunların mubah olduğu söylenir.

Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, resmi ya da gayrı resmi bir sürü vakıf ve cemaat tarafından Türk dili ve kültürü ayaklar altına alınmakta, Arap dili ve kültürü ise göklere çıkarılmaktadır. Diyanet’e bağlı olanlar yetmiyormuşçasına her sokakta pıtrak gibi biten merdiven altı Kuran kursları her cinsten, her yaştan insanımızın beynini yıkamakta, onları milli değerlerinden uzaklaştırıp hiç bilmediği bir hayal âleminde kutsallaştırılan Araplara ve Arap kültürüne yakınlaştırmaktadır. Camilere gidenler kendilerini Arabistan’da hissediyor. Sığ Arap kültüründeki birkaç uydurma çöl, hurma ve deve hikâyesi temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp, Allah’la baş başa kalıp arınmak üzere namaz kılmaya gidenlerin önüne sürülüyor. Birinde ikisinde yemezse, üçüncüsünde yemek zorunda bırakılıyor.

Bütün bu kurumlarda din hem para ile satılıyor, hem siyaset ile takas ediliyor. İslam’da din veya ulema sınıfı olmamasına rağmen 150 bin kişilik dinden geçinen Diyanet ordusu eliyle Müslümanlık diye Arap milliyetçiliği dayatılıyor insanlarımıza. Kadından imam olmamasına rağmen milyonlarca kız çocuğu ileriki hayatında çocuklarına ve temasta bulunduğu insanlara Arap kültürünü aktarsın diye imam hatip okullarına gönderiliyor. Sayın Cumhurbaşkanı dahi, ‘İslam’ı hayatımızın merkezine koymamız lazım’ diyor. Kastettiği, Türk töresini bırakıp hayatımıza Arap yaşam biçimini sokmaktan başka ne olabilir?

Türkiye’nin 22 Arap ülkesinin bulunduğu Arap Birliği’ne sadece gözlemci sıfatıyla yaptığı üyelik başvurusunu elinin tersiyle reddetmelerine rağmen, topraklarımız haydan gelen paraları olan Araplara satılıyor. Hem de vatanın en stratejik parçaları. Abdülhamit döneminde Osmanlı topraklarının satılması gibi, 250 bin dolar karşılığında TC vatandaşlığı veriliyor Araplara. Allah’a değil, Arap’a tapınma var.

Bunları söylerken asla bir Arap nefretimizin olduğu anlaşılmasın. Biliniyor ki Cumhuriyetin kurulmasından AKP iktidarına kadar komşuluk ilişkilerinde ve din kardeşliğinde Araplara hep mesafeli ve dost olundu. Yüzlerce yıl öncesinden Mardin, Siirt, Urfa, daha eskiden Hatay ve Adana’ya yerleşmiş Araplar, Anadolu’daki diğer etnik gruplar gibi büyük Türk ulusunun bir parçası ve Cumhuriyetin eşit yurttaşları olmaktan onur duyarlar. Ama iktidarın, BOP eş başkanlığı döneminde Ortadoğu’da bir kanlı bahar, Suriye’de de bir iç savaş başlatarak oralardan getirttiği kabul edilemez geçici sığınmacılarla, ülkemizdeki demografik dengeyi alt üst etmek istediği de bilinmektedir. Kim bilir, belki de uygulayacakları yeni yıkım projelerinde kullanacaklardır bunları.

Tarihsel ve organize bir geçmişi olan FETÖ, dünyanın en sinsi, en tehlikeli istihbarat örgütlerinden birisi olarak Türkiye’de önce metastaz olup iktidarla paralel devleti yönetti, sonra tek başına yönetmek için askeri darbeye kalkıştı. Sümüklü ve öğrenim dahi görmemiş lideri, 40 yıl boyunca herkesin gözü önünde demokrasiye ve cumhuriyete hakaretler yağdırarak, uydurma çöl hikâyeleriyle dini duygularını istismar ettiği birçok insanı, milletine karşı aşağılık birer hırsız ve hain yaptı.

PEKİ, NEDEN?

Batıda Türklere karşı tarihsel bir Haçlı zihniyetinin olduğunu unutmamalıyız ama neden sadece bu değil tabi. 18. yüzyılda feodalizmin yerine geçen kapitalizm, 20. yüzyılda doymayan bir canavara dönüştü. Peki, kim bu canavar? Dünyada kendi halkına düşman bütün yönetimleri de yedeğine alan yeni neoliberal kapitalizm! Bilimin, felsefenin, sanatın, dinin oluşturduğu tüm insanlık müktesebatını zorla ve hile ile zapt etti, kontrolüne aldı. Ona karşı gelerek onun o canavarca keyfini kaçıran akımlar her zaman oldu ancak en büyüğü, Anadolu’da baş gösteren dünyanın ilk ulusal kurtuluş hareketi, yani büyük Türk devrimiydi.

Bunun intikamının alınması gerekiyordu. Kimi zaman zorla, kimi zaman hile ile. Marshall yardımlarıyla işe koyuldu. 12 Mart 1971 muhtırası ve 12 Eylül 1980 darbesinin süngüleriyle yolu açtı. Kendi seçtiği kişilere parti kurdurup iktidara getirdi. Kendi ekonomik ve siyasi çıkarlarına göre düzenlediği yasaların meclisten geçmesini sağladı. Devleti ayakta tutan kurumlarını çürüttü. Toplum mühendisliği projelerini de Diyanet İşleri Başkanlığı, dinci cemaatler, misyoner vakıflar ve terör örgütleri aracılığıyla gerçekleştirdi.

Türk devriminden etkilenerek demokratikleşmeye ve laikleşmeye yönelen Tunus, Libya, Lübnan, Mısır, Irak, Suriye gibi Arap ülkelerinin başına, Arap Baharı adıyla İhvan’ı ve IŞİD’i bela etti. Bunda Türkiye’yi de kullandı. Bu ülkelerin namuslu insanları mücadele etti ve gücü oranında belayı savmaya çalışıyor. Bu bölgede kendi ülkelerine ihanet eden ne kadar kopuk varsa da Türkiye’ye akın ettirildi. Onun için bu ülkeler Türk halkına değil de, Türkiye’deki iktidara düşman.

Tanrıları para olan Yahudiler, Tanrı ile kanka olduğunu söyleyen evangelist Hıristiyanlar ve Tanrıyı sarayları ile saltanatlarından ibaret bilen selefi Müslümanlar bütün bu gelişmelerden bir sonuç çıkarmış bulunmaktalar: Ortadoğu’daki enerji kaynaklarını ve nakil yollarını ilelebet ellerinde tutabilmeleri için, bölgedeki tüm halkların Araplar gibi etnik, dini ve mezhepsel bahanelerle birbirlerini boğazlamakla vakit geçirmeleri gerekmektedir. Fakat tarihteki en büyük birkaç devrimden birini yapmış, demokratik, laik ve sosyal bir hukuku içselleştirdikleri gibi bilimi de kendisine rehber edinmiş onurlu bir halk olan Türklere bunu yaptıramadıklarını gördüler.

Dolayısıyla Türkler, aklen ve vicdanen Araplaştığı an, Anadolu, dünyada her dinden selefinin yaşadığı yerlerdeki gibi bir kan gölüne dönmeye hazır hale gelmiş demektir. İşte, Türklerin Araplaştırılmasının altındaki gerçek neden, tam da budur.

YORUMLAR

  1. KEMAL KALINTAŞ dedi ki:

    TÜRKLER ASLA ARAPLAŞTIRILAMAZ,BU TÜRK’ÜN DNA SINA AYGIRI DIR,MÜSLÜMANLAŞTIRILMIŞ DEMEK DAHA YERİNDE BİR DA BİR OLAB>LİR

  2. KEMAL KALINTAŞ dedi ki:

    TÜRKLER ASLA ARAPLAŞTIRILAMAZ,BU TÜRK’ÜN DNA SINA AYGIRI DIR,MÜSLÜMANLAŞTIRILMIŞ DEMEK DAHA YERİNDE BİR DA BİR OLABiLİR,BU KADAR YAZIYI BOŞUNA YAZMA GEREĞİ DUYANLARIN GAYGISINI ANLAMAK ZOR,OLSA GEREK..EĞER BİRİLERİ SONRADAN TÜRK’LÜĞÜ SECMİŞ AZIMİLE OLMUŞSA,BUNLAR ARAPLAŞABİLİR,BAŞKA KAVİMLERE DE MEYLETEBİLİRLER,DÜNYAYA HÜKMETMİŞ BİR KAVIMIN BİREYİ OLARAK,BİZ ARAPLAŞMAYIZ,BAŞKALAŞMAYIZ,BENİMSEDİĞİMİZ ,İNANCIMIZDANDA ASLA DÖNMEYİZ,BEL Kİ BAŞKA BİR İNANCI TERCİH ETEN TÜRK BOYLARI OLABİLİR,AMA ASLA TAVİZ,VERMEZLER,ÖRNEK GAGAUZ TÜRKLERİ,HIRİSTİYAN OLMAKLA BERABER,BİZLER AYNI KANI TAŞIYORUZ DERLER,MACARLAR,BU YAZI MÜSLÜMAN DÜŞMANLIĞINI SİNSİCE YAYMAMA PROPAGANDASINDAN İLERİ BİR ŞEY DEĞILDIR.NE ARAP TÜRK OLA BİLİR ,NEDE TÜRK ARAP OLABİLİR,İNSAN ANATOMİSİ BUNA BUNA MÜSAİT DEĞİLDİR,BUNUN DARVİNİZM DE BİLE YERİ OLAMAZ….Saygılar..acizane..

    1. Tan dedi ki:

      Anadolu’daki özelikle oğuz dilini konuşanların orta asyalikla hiçbir bağı kalmamış ,Arap ile Fars kültüründe erimiş ,DNA vs hiçbir sonuç vermez çevrende çekik gözlü kikisiler görmediğin sürece.

  3. Celal Dinç dedi ki:

    Kuran, tüm insanlık için gönderilmiş, Merkezinde insanın olduğu, ırk, dil, renk, ayrımı gözetmeyen, insanların mutluluğunu, barışını, kardeşçe yaşamasını, adil olmayı emreden bir hayatı vadetmektedir.
    İnsanı, yaratılanların en şereflisi olarak yaratan, yeryüzündeki halifem diyerek, kuranı emanet eden Yüce Allah, bütün nimetleri kullarım için yarattım diyerek bizlere bahşeden Rabbimize hamdolsun, Sevgili Peygamberimize salat ve selam olsun.Şerefli bir millet olarak, İslama – Kurana hizmet etmiş,bu vatanı bizlere emanet bırakmış, aziz şehitlerimizi
    ve atalarımızı rahmetle anıyorum.

  4. Salih dedi ki:

    İSLAM = Arap zanneden beyinsiz

  5. Rafet dedi ki:

    Aşırı doğru bir yazı şuan hala devam etmekte ülkeye alınan milyonlarca Suriyeli boşuna gelmedi İstanbul’da normalde çarşaflı insan görmek zorken artık bunlarla beraber kaça katlandı kim bilir Müslümanlığı çarşaf giyip evde sonsuza kadar çocuk doğurmak sanan aptal Araplara özenmeye çok meraklı milletimiz için sorun yok tabiki 🙂 üstüne birde kendi kültürümüz diye kabul edip bir bok biliyormuş gibi tÜrkLeRiNkÜlTüRüBu demeleri acayip komik bu millet akıllanmaz 2 nesil geçse yine akıllanmaz yine akıllanmayacak. Türklerin ne geçmişi ne tarihi izin veriyor asla …