Ülkemizde Kadının Siyasetteki Yeri…

06.11.2021
A+
A-

Selam tüm okuyuculara, selam olsun cumhuriyetin biz kadınlara getirdiği hakların hakkıyla değerini bilen tüm vefalı ve yürekli kadınlara…

İki gün önce CHP Yıldırım İlçe Teşkilatı; cumhuriyete sevdalı, vefalı ve yüreğiyle, sözde değil özde cumhuriyet değerlerini savunan, çabalayan ve çabalamaktan vazgeçmeyen güzel yürekli kadınlardan birini ağırladı;

Edremit Kent Konseyi Başkanı Birsen Temur Saraç…

”Kadının siyasetteki yeri ve verdiği mücadele” konulu söyleşinin moderatörlüğünü de siyasette ve iş dünyasından tanıdığımız Meral Altuntaş yaptı. Ve söyleşinin olduğu gün yoğun bir gündemim olduğu halde bu davete memnuniyetle icabet ettim. Çünkü dolu dizgin bir söyleşi olacağından emindim.

Birsen hanımın pozitif enerji alanına fark etmeden giriveriyorsunuz hemen. Güleç yüzü espirileri ve muhteşem bir eğitim hayatı… Kendini tanıtırken; babasının memuriyet hayatı sebebiyle bir çok yerde bulunduklarını, liseyi bitirdikten sonra ODTÜ Tarih Bölümü’nü okuduğunu sonrasında Hollanda’da eğitimine devam ettiğini anlattı. Hatta orada bir düzen kurup mesleğine devam ederken, ”Ama böyle giderse ben ülkeme gidemeyeceğim” diyerek Türkiye ye döndüğünü…

Biresen Temur Saraç, ülkeye döndükten sonra öğretmenlik yapmaya başlıyor. Aileden gelen konforlu ve lüks yaşamına devam ederken bir gün okuduğu bir haber onun tüm hayatının akışını değiştiriyor.

Haber Adıyaman’ın bir köyünde geçiyor:

”12- 13 yaşlarındaki Medine’ye okuldan bir arkadaşı, ‘seni seviyorum’ yazılı küçük bir kağıt parçası veriyor. Derse girdiklerinde öğretmen nasıl oluyorsa, bu küçük kağıdı görüyor ve müdüre götürüyor. Müdür, büyük bir ahlaka aykırı durum görmüş gibi aileyi çağırıyor. Köy kahvesinde insanlar toplanıyor, karar veriliyor ve köy meydanında linç ediliyor. Medine o sırada pencereden bakan annesine bakıyor yardım dilercesine. Fakat annesi perdeyi kapatıyor. Büyük bir suç ve o cezasını çekmek zorunda… Akabinde öldüğü bile anlaşılmadan diri diri toprağa gömülüyor.”

Bu haber, Birsen hanımı derinden etkiliyor. Günlerce uyuyamıyor. Halbukiki o topraklarda binlerce yıl önce yaşayan, zenginliğiyle nam salmış Komegene kralı, “Neye inanırsanız inanın hepiniz benim halkımsınız. Hatta Nemrut dağına hangi Tanrı’ya inanıyorsanız onun heykellerini dikin ve tapının, siz özgürsünüz” diyecek bir medeniyet varken, binlerce yıl sonra aynı topraklarda küçük bir çocuğun, ‘seni seviyorum’ sözleri yüzünden öldürülmesi nasıl olurdu? Kaldı ki bir çok batılı ülkenin 50-60 yılda veremediği hakları, özgürlüğü atamız onbeş yıl gibi kısa bir sürede ülkesine vermişti…

Ve bu olaydan sonra Birsen hanım tüm o konforlu hayatını arkasında bırakarak, ‘düşünerek değil çabalayarak’ deyip; şehir şehir, köy köy gezerek neler yapabilirizlerle kadın hareketinin bir neferi oluyor… Şunu da ekliyor; ”Türkan Saylan’ın dediği gibi, ‘Bu cumhuriyetin kadınları cumhuriyete borçludur.’ O yüzden o yükü sırtlandık ve o yük güzel bir yüktür. Umarım o yükle devam edeceğiz yolumuza…

O sırada söz alan Meral Altuntaş; ”Demokrasilerde kadınların eşit katılımı mühimdir. Seçim zamanlarında kadınlar maalesef seçim malzemesi olarak sıkça kullanılır. Fakat iş, adayların belirlenme sürecine geldiğinde, kendi partim yani CHP dahil, başkanlar belirliyor ve kadınlara yer vermiyorlar. Şunu unutmamak gerekir ki; seçmenin %50’sinin kadın olduğu bir ülkede kadına yer verilmiyorsa, o ülkede kimse demokrasiden bahsetmesin. Çoğulcu demokrasi diye bir şey yok! Eşit katılım diye bir şey yok maalesef…

Şimdi konuğumuza ilk sorumu sormak istiyorum. Kadının siyasetteki yeriyle ilgili Türkiye’de yaşanan süreçleri anlatır mısınız?

-Aslında bunun için bir ansiklopedi yazılır. Anadolu tanrıçalar diyarı olarak anılır. Mesela ‘tebes’ adalet tanrıçasıdır ve adalet dağıtır. Anadolu ve Mezopotamya’da yapılan bir çok kazıda ve kalıntıda kadının hep ön planda olduğu ve doğurganlığı sebebiyle de yüce bir varlık olarak görülür. Orta Asya’ya baktığımızda da hakan ve hatun beraber anılır. Sinop ve civarında yaşadığı bilinen Amazon kadınları da savaşçı kadınlardır. Hatta İzmir’i bu kadınların kurduğu söylenir. 13. yüzyılda Hacıbektaş ibadethanelerinde ‘post’a kadınların oturduğu ve Cem ibadetini yönettikleri bilinir. Aynı yüzyılda Arap ve Ortadoğu coğrafyasına baktığımızda kadınlar gömülür, yok sayılır. Yine aynı dönemlerde Avrupa’nın bir çok yerinde kadınların cadı diye yakıldığını görüyoruz. Yani tüm bunlara baktığımızda Anadolu, kadına ilk çağlardan beri değer veren özel topraklardır. Fakat geldiğim süreçte mülkiyet kavramıyla beraber kadın, o konumundan gitgide aşağı çekilerek bir mal meta olarak görülmeye başlıyor. Kadının mücadelesi aslında cumhuriyetten çok öncesine dayanır. Özellikle Fatih’ten sonraki dönemlerde Anadolu sadece vergi alınan, savaş için asker toplanan fakat yok sayılan bölgeler olmuştur. 1700’lerde Sivas ve civarında büyük bir kıtlık olur. Halk açlıktan perişan olur. Ölenler, hasta düşenler… Ve oradaki kadınlar direniş başlatıyor. Bitlis’e kadar yürürler, valiyi şikayet ederler ve bu kadınların sayesinde vali değişir. Uşak, Bursa, Bilecik gibi şehirlerde de bu tür direnişlere o dönem rastlanmaktadır. Üstelik Osmanlı zamanı ve şeriatla yönetilen bir zaman diliminde… Cumhuriyet döneminde de bir çok aydın kadınımız bilinmektedir. Cumhuriyetle birlikte aslında kadın tarihteki değerini yine geri almıştır. Eğitim, sanat, çalışma hayatı gibi bir çok alanda eşitlik sağlanmaya çalışılmıştır. Cumhuriyet bu hakları verirken, o hep konuşulan Fransız devriminde bile bırakın kadınlara hak vermeyi, hak isteyenlerin hakarete uğradığı ve öldürülen kadınların bile olduğu bilinir.

Fakat 1950’lerden sonra Demokrat Parti’yle beraber başka bir yöne doğru evrilmeye başlar. 1970’lerden sonraya baktığımızda, kadınların tekrar bir özgürlük hareketi başlar. 1980’lerde bir çok özgürlüğe ket vurulurken, kadınların tüm o baskıcı döneme rağmen eğitim, sanat, sinema ve basın alanında desteklendiğini söyleyebiliriz. Ama 70 yıldan fazladır süregelen bir zihniyet var ki matruşkalar gibi içinden bir yenisi devamlı çıkıyor.

Araya giren Meral Altuntaş:

-Peki sadece bu devam eden zihniyet midir hep, yoksa erkeğin daha güçlü olduğunda ısrar eden başka bir zihniyet mi?

-Tabi ki. Bugün hala siyasette de devam eden bir feodal erkek bakış açısı var. %50 kadın kotası için hala mücadele ediyoruz. Söylediklerim yanlış anlaşılmasın lütfen! Bugün kadınlara bu konuda destek olan Türkiye’de iki parti var. AKP ve HDP… AK Parti kadınlar sayesinde kazandıklarını kendileri de bir çok kez söylemişlerdir. Ha bu bence biat eden kadınlardır. Ama yine de bu gerçeği değiştirmez. MHP’ye baktığımızda ise; ben hiç kadın görmüyorum. Yani vardır da gözükmeyen bir kadın profili diyelim. Bu yönüyle AKP’de de aslında göstermelik çıkan birkaç kadın var diyebiliriz. HDP’ye ise ne düşünürsek düşünelim. Eş başkanlık, %50 kota ile ilgili düşünceleri ve kadınların kendi kadın adaylarını kendileri seçmeleri gibi, ki beğenelim beğenmeyelim bu gerçeği göz ardı edemeyiz. CHP’de yani cumhuriyetin partisinde ise durum olması gerektiği gibi maalesef değil. Mesela herhangi bir kadın kongresinde kadınlar erkeklerden medet umuyor. Erkekler karar veriyor. Erkeklerin arkasına saklanarak yapılan siyasetten kadın hareketi çıkmaz. Erkekler kadınları broşür dağıtan, seçim zamanı salonu dolduran, seçim zamanı hatırlanan kişiler olarak görüyor. Kadınlar ise bu durumu sindirmiş. Kadın hareketinden öte birbiriyle rekabeti, küskünlüklere vardırmaya kadar getirmişlerdir.

-Meral Altuntaş: Doğru, siyasette bir çok kadın kocasının direktifleriyle hareket etmesi veya parti içindeki yapısal bozukluklar etkili bu hakların verilmemesinde ama kadınların bunları kabullenmiş olmaları da en büyük etken.  Bu konuda eğitim de oldukça önemli. 

-Tabi ki bizim burada söylemek istediğimizde bu hakları için parti içinde de mücadele vermeli kadınlar. Belki bu söylediklerim hoş karşılanmayacak. Ama konuşmalıyız, dile getirmeliyiz. Bu sadece sokaklarda eylem vs ile de olmaz. Kadınların yönetim mekanizmalarında olması gerekir. Şu anda Türkiye talan edilmiş bir şirket durumundadır. Buna müdahale etmesi gereken CHP’dir. Ve burada kadınların gücü de küçümsenmemelidir.

-Meral Altuntaş: Kadının siyasa l yaşamdaki örgütlenmesi nasıl olmalı? Evet, biz CHP olarak genelde kendimizi ifade edebiliyoruz. Kürsüye çıkıp istediğimde konuşabiliyoruz. Ama yinede bir sorun var siyasette. Ya kadın dayanışmasında veya siyasi parti tüzüklerinde tamamen henüz içselleştirilememiş ya da zorunlu hale getirilememiş kotalar var. Bu noktada kadınların biraz daha dik durmaları gerekir. Kadın kendilerini tek tipleştirip yalnızlaştıracağına yanındaki kişilerle bu mücadeleyi verseler bugün hala bu konuları konuşmazdık. Yani burada kadınların bir çok durumu gönüllü sindirmesi de üzücü. Siyasette yer alan kadın, erkeğin desteğiyle gelmişse kararlarında da maalesef taviz vermek zorunda kalıyor. Biz burada erkekleri tabi ki ayrıştırmıyoruz. Mesele kendimize değer vermek ve beraber yol yürümek. Siyaseti bir meslek olarak görüp asıl mücadelelerimizi ikinci plana atmamak. 

-Bu adaylık sürecinde de bir çok siyasi partide yaşanmakta. Kaldı ki ben de yaşadım. Aday olduğunuz zaman genel merkezden kimi desteklemeniz gerekir gibi direktifler gelir. Aksi halde seçilmeniz pek mümkün olmaz. ”Sizi seviyoruz ama şuna oy vermek zorundayım” vs gibi söylemler… Halbuki bu durumda biz kadınlardan başlayarak vicdanıyla hareket ederek, hak edenden, liyakattan taraf olursa bir şeyler düzelir. Kadın dayanışması küçük görülmemelidir. Her partinin neredeyse yarısına yakını kadındır. Bizim partimizde de toparlanmaya çalışılıyor fakat ideolojik olarak bir bakış açısını kaybettiyseniz herkes kendi çıkarlarının peşinde gidecektir. CHP’de, yeniden ideolojisiyle, yeniden hayalleriyle, yeniden ilkeleriyle buluşmadığı sürece Kemal beyin çabaları maalesef tek başına yetmez. Biz Cumhuriyet Halk Partisi’yiz. Biz değerlerimizle varız; eş, ahbap çavuş gibi feodal düzen bu partide olmamalıdır. Ayrıca bu doktorluk, öğretmenlik değil. Partiden emekli olunmaz. Bu gönül işidir…

Söyleşi iki saat sürdü ve zamanın nasıl geçtiğini kimse anlamadı. Bu yazılanları okurken kimileri, CHP’nin kendi içindekiler bile eleştiriyor diye bahane yaratacak, karalamak için belki de… Ama ben öyle düşünmüyorum. Bu çocuğunuzu, kardeşinizi veya sevdiğiniz bir dostunuzun iyiliği için söylediğiniz sözler gibi. Ve bu bir erdem ve cesarettir, menfaatlerini gözetmeden yanlışları söyleyebilmek… Halbuki alıştığımız durum; içinde bulunduğun veya oy verdiğin partiyi binlerce yanlışı olsa da eleştirmemek, hatta yanlışlarına kılıf bulmak, yani kraldan çok kralcılık yaparken; o yanlışlara gönüllü ortak olmak… Kimi zaman menfaatleri için, kimi zaman siyasi cehaleti, kimi zamansa sadece egosu için… Ama şunu da unutmamak gerekir ki; bazı suskunluklar, bazı haksız savunmalar bir çok insanın vebaline çanak tutmaktır.

Tüm yürekli insanlara selam olsun…

Sevgi ve umutla…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.