Ulusal Tarım Konseyi
Türkiye’nin yeniden bir tarım ülkesi olabilmesi ve bunu devam ettirebilmesi için tarım bakanlığı gibi iktidarların maşası, ziraat odaları gibi siyasi partilerin arka bahçesi yapılamayacak, özel kanunu olan, siyaset üstü bir ‘özerk milli yüksek tarım kuruluna’ gereksinimi bulunmaktadır.
Tarım, Türkiye’nin rezervleri sınırlı bir doğal kaynağı olmayıp, coğrafi konumu gereği mevcut iklimlerle birlikte sonsuza kadar sürecek bir şansıdır. Bu şans gerektiği gibi değerlendirildiğinde Türkiye tarımda kendine yeten bir ülke olabiliyor iken, halkını güdülesi sürü gibi yönetenlerin iktidarında insanının da hayvanının da tükettiği bütün gıda ve yem ürünlerinde tereddütsüz dışa bağımlı bir ülke haline geliyor. Kader, böylesi uğursuz ve ganimetçi bir iktidarı bir daha Türkiye’nin başına musallat etmesin!
Bugünkü dünyada gıda ve tarım konusu stratejik olmanın da ötesinde ülkelerin en büyük ve en önemli güvenlik sorunudur; sadece siyasi iktidarların sonucu her zaman kestirilemeyen gelip geçici politikalarına terk edilemez. Türkiye Cumhuriyetinin, yurttaşlarının her zaman ve her koşulda sağlıklı ve yeterli gıdaya ulaşabileceği sağlam temellere dayanan bir tarım politikası olmalıdır. Kastettiğimiz; dünyada savaş da olsa salgın da olsa hatta dünya da yıkılsa halkın hiçbir şekilde beslenme sorunu yaşamayacağı bir tarım politikası!
Cumhuriyetin faziletini içselleştirmiş yurttaşlarımız, önümüzdeki seçimde, federasyonlara ayrılmış şeriatçı bir Ortadoğu ülkesi olma yolundaki Türkiye’nin yönünü, iki yüz yıllık rüyası olan batı uygarlığının gönençli bir parçası olma hedefine yeniden döndürebilirlerse, o zaman bu tarım politikasının oluşturulması da mümkün olabilecektir. Çünkü böyle bir politika ancak demokrasisi güçlendirilmiş bir Türkiye’de belirlenip uygulanabilir.
Milletimizi açlığa, yokluğa, sefalete sokan, ülkemizi maddi manevi iflasa sürükleyen yirmi yıllık iktidara artık hiç kimsenin tahammülü kalmamıştır. Millet, bu din taciri şarlatanlardan, soygunculardan yakasını kurtardığında iktidara gelecek olanlar, haklı olarak önce adalet, güvenlik, sağlık, eğitim, ekonomi diyeceklerdir. Ama unutmasınlar ki milletimiz aç ve açlığın hüküm sürdüğü yerde de bunlardan bahsetmek hayli güç olacaktır. O gün geldiğinde, ekonominin tarım boyutu öne çekilerek önce milletin karnının nasıl doyurulacağı büyük önem arz edeceğinden, muhalefetin şimdiden bunun derdine düşmesi lazımdır.
Türkiye’nin tarım politikası, ülke tarımının değişmez anayasası olmalıdır. Neoliberalizmin uyguladığı çevreyi katleden, insanları hasta ederek aç bırakarak dünyayı kontrol altında tutan küresel üretim ve pazarlama politikaları karşısında Türk tarımını, çiftçisini, halkını koruyabilen bir politika olmalıdır. Ona bu gücü, bu kudreti kazandırabilecek insan kaynağı Türkiye’de mevcuttur. Gelecek iktidarlara düşen görev, bu kaynağı bilimin ve hukukun ışığında Türk tarımı için organize etmektir.
Ülkemizin toprağını, suyunu, ormanını, iklimini ve diğer çevresel değerlerini koruma gayretindeki ilgililerin ortaklığında bir özerk yüksek tarım kurulu oluşturulmalıdır. Bu kurul, bir nevi ülkemizin tarımını ve hayvancılığını, onları var eden faktörlerle birlikte korumayı üstlenmiş olacaktır. TBMM, bu kurulu Merkez Bankası gibi özerk kılacak yasayı yapmalıdır. Çünkü temelinde yattığı ekonomiyi ayakta tutan tarım, TL’nin değerinin korunmasından daha az değerli değildir. Dolayısıyla Türk ekonomisinin anacı olan tarımı içerideki ve dışarıdaki olumsuz etmenlere karşı koruyacak, olumlularıyla yarıştıracak iradenin anayasal koruma altındaki özerk bir kurumsal yapı olması kaçınılmaz ve öncelikli bir gereksinimdir.