Vazgeçtiklerimiz!
Nelerden mi vazgeçtik!
Öyle çok şeylerden vazgeçtik ki! Belki de vazgeçirildik!
1970’li yıllarda sağ/sol kutuplaşması neticesinde, dış destekli terörün tavan yaptığı karamsar ortamda, güzel ülkemin siyasal ve toplumsal ortamı göz önüme geldi…
Birbirleri ile kavgalı ve kutuplaşan siyasetçilerin, yeri geldiğinde demokrasi gereği birbirleri ile siyah/beyaz TV aracılığıyla ekran karşısında nezaket ve saygı ölçüsünde hesaplaşmaları bizlerin özlediği güzelliklerdi.
Bu duyguyu kaybettik!
Rahmetli karikatürist Bedri Koraman’ın, Milliyet gazetesinde tüm siyasilerin (Ecevit, Demirel, Erbakan, Türkeş vb) etekli ve dansöz kılığında her türlü hicvi ve hoşgörüyü kapsayan karikatürlerini özledik…
Bu duyguyu kaybettik!
Mahallemizdeki bakkal, manav ve kasaptan alışveriş yaptığımızda satın aldığımız ürünler organik mi, sağlığımıza zarar verecek kimyasallar içeriyor mu diye düşünmezdik.
Bilirdik ki, o yöresel ürünler Anadolumuzun bereketli topraklarında üretilip en uygun ve taze şekilde her bütçenin alabileceği şekilde sofralarımıza ulaşırdı.
Meyve ve sebzeleri kilolarca alırdık. Kasaptan yaptığımız alışverişler ise en az yarım kilo olurdu. Manav raflarında yerli ürünler olurdu. Muz, kivi, avokado, ejder meyvesi vb. ithal tropikal meyvelere rastlamazdık.
Benim yerli çileğim, kirazım, şeftalim, üzümüm vb. olduğu sürece ithal tropikal ürün modasına gerek yoktu.
Bu duyguyu kaybettik!
Mahalle bakkalımız da çok çeşitli ürünler yoktu. Bir tezgahta, bir üründen en fazla iki çeşit makarna, peynir, pirinç, bisküvi, çikolata, deterjan vb. bulunurdu.
Pirinç, nohut vb. baklagillerin hepsi, Anadolumuzun bereketli ovalarında, hiçbir kimyasal kullanılmadan organik şekilde yerli emek ile üretilirdi. Hiçbir tarım ürünü ithal edilmezdi.
Bakkaldaki ürünlerin üzerindeki etiketleri, incelemezdik. Ürünlerin içindeki bileşenlerin mısır/şeker şurubu, renklendirici, kullanım sürelerini uzatıcı asit ve kimyasallar vb. olması aklımızın ucundan geçmezdi.
Domateslerimiz, kan kırmızısı ve mis kokulu idi. Kavun ve karpuz kokusunu halen hissetmekteyim.
Evlerimizde, günler önce ‘ev baklavası’ ortaklaşa, imece usulüyle açılırdı. Yine, komşularla ortaklaşa ‘ev tarhanası- salça’ yapımı komşuluğun ve yardımlaşmanın karşılığıydı.
Bu duyguyu kaybettik!
Dini bayramlarımızda ailecek komşu ve akraba ziyaretlerini yapardık. Ayrıca, mahalle arkadaşlarımızla kapıdan ev ziyaretleri yaparak bahşiş ve şeker almak bizler için çok önemliydi.
Bu duyguyu kaybettik!
Milli bayramlarımız, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Bayramı, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı ile 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını, okullarımızda günlerce süren hazırlıklarla coşkulu ve milli duyguları hissederek sahiplenirdik.
Milli bayramlarımızı geceleri “fener alayı” şeklinde geçit törenleri ile ışıl ışıl / rengarenk olarak kutlardık.
Bu duyguyu kaybettik!
Günümüzde, yıllardır milli bayramlarımız, bizleri yöneten zihniyetin çeşitli sebeplerle Anıtkabir’deki etkinliklere gitmemek için ürettikleri “hastalık” bahaneleri üzüntü vericidir.
Ülkemizi ziyarete gelen yabancı devlet başkanı/kral, öncelikle Anıtkabir’e, Ata’mızın kabrine çıktıktan sonra resmi faaliyetlerde bulunurlar dı. Son yıllarda özellikle Ortadoğu’dan gelen (S. Arabistan – BAE – Katar vb.) devlet yöneticilerin ”Atatürk antipatisi ve karşıtlığı” olduğu için, ”Protokol’ kurallarına uymamaları düşündürücüdür.
Tüm bu milli bayramların, eskiden olduğu gibi parti, siyasi ve devlet makamının en üst katılımları ile coşku içinde kutlanmasını özledik.
Bu duyguyu kaybettik!
Günümüzde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın özel günlerde kendi kurucusuna sahip çıkmadan adını anmaması sorundur.
Zırhlı arabası ve birçok bakanlığın mali bütçesini katlayan Diyanet İşleri Başkanlığı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü hakaret derecesindeki seviyesiz “hesaplaşma” düşüncesiyle söylenen sözlere ses çıkarmayarak ve kayıtsız kalarak düşmanları ödüllendirmekte ve cesaretlendirmektedir.
Eski Diyanet İşleri Başkanı ve Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi, Afyon Müftüsü Sait Efendi, Amasya Müftüsü Hacı Tevfik Efendi, Elmalılı Hamdi Yazır, Hafız Yaşar Okur, Mehmet Akif gibi, Cumhuriyetimizin kuruluşunda gerçek ve aydın din adamları vardı. Onları rahmet ve saygıyla almaktayız.
Bu duyguyu kaybettik!
1924 yılında, Gazi Mustafa Kemal tarafından kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Yüce Önderimizi çeşitli etkinliklerle anması çok önemliydi.
“Cumhuriyetin selamet ve saadetine dua edilmesi” bağlamında, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren 29 Ekim, 30 Ağustos ve 10 Kasım gibi özel günlerde camilerde Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten rahmetle, minnetle söz edilirdi. (Sinan Meydan – Sözcü gazetesi – 4 Nisan 2022)
Bu duyguyu kaybettik!
Sağlık, sevgi ve hoşgörü ile kalınız.
Öyle ki, yaşamaktan vazgeçtik. 😄
Harika! Elinize, emeğinize sağlık. Bizi o günlere götürdünüz. Ne güzel zamanlarmış. Selamlar, saygılar.
İdris Kardeşim, teşekkürler…
Tek kaybetmedigimiz umudumuz kaldı bu da Dünyayı değiştirecek
Günseli Arkadaşim, umudumuz hiç tükenmez inanın….tesekkurler….
güzel adam yüreğine sağlık 🌻
Yakup Kardeşim, selamlar….
Süper yazınîz için tebrikler
Bizi geçmişe götürdünüz
Bizler iyi kötü bu güzellikleri hatırlayıp yaşamaya çalışıyoruz
Benim en büyük üzüntüm, bunu çocuklarımıza yaşatamamamız
İyi gunler dileğiyle
Hatırlamak çok iyi geldi, kalemin var olsun.