Yaban & Saray

16.06.2018
A+
A-

Ayhan Güzel

Aziz Türk Milleti ve Kıymetli Bursalı Hemşerilerim,

Bu satırlarda sizler ile buluşmama vesile olan ve bana bu imkânı tanıyan meslek büyüğüm yaklaşık 50 yıllık Gazetecilik Çınarı Sayın Ahmet SEVİNÇ’e teşekkür ederek ilkyazıma başlamak istedim.

Yakup Kadri KARAOSMAOĞLU(1889-1974) Eserlerinde Türk toplumunun Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar yaşadığı sosyal değişim ve krizleri başarıyla yansıtmıştır.

Yaban. (1932) Yazarın en önemli eserlerinden sadece bir tanesi. Kurtuluş Savaşı yıllarını ve bu yıllardaki aydın halk çatışmasını işler. Bu romanında Türk köylüsünü cahil ve düşmanla işbirliği yapan insanlar olarak gösterdiği için birçok çevreden de tepki görmüştür.

Hala okumayanlara tavsiyemdir…

Hikâyemiz burada başlıyor değerli okurlar.

Evet, yukarıdaki romanın kısa tahlilinde de konu olduğu üzere yazar Porsuk Çayı kenarında ki küçük bir Anadolu köyünde, Osmanlının sonu ve Yeni Cumhuriyetin temelleri atılamadan önceki dönem arasında aslında Anadolu İnsanın geldiği, getirildiği ve düşürüldüğü durumu özetlemiştir. O dönemki elitist Osmanlıcılık, Avrupacılık, Amerikacılık, Arapcılık ve Yeni Cumhuritetcilik arasında kalan BabıAli elitistleri tarafından da çok eleştiri almıştır.

Yaklaşan seçim öncesi, 2018 Türkiyesi ve Anadolu işte bu romandaki Anadolu insanı portresini yansıtmakta gibi.

1968 kuşağından sonra Anadolu insanı belirli bir organizasyon eliyle ya da elleri ile! Şekillendirilmiş ve kanalize edilmiştir. Hep duyarız 68 kuşağı, deli fişekler vs. okuyan, sorgulayan, düşünen araştıran, karşı taraf kabul ettiği düşüncenin de değer yargıları ve fikriyatını dahi okuyan münazara eden bir nesil. Çünkü o nesil Atatürk ve Arkadaşlarının temellerini attığı yepyeni bir dünyanın ve Türkiye Cumhuriyetinin mimarları olsunlar diye savaş meydanlarında bile düşünülerek yıllarca mücadele verdiği bir fikriyat ve Milli bir Eğitim tedrisatı sonunda yetişmiş ve sağcısı da solcusu da Ulusun yükselmesi ve ilerlemesi için bilinçli yetişmiş aydınlanmış Türk Gençleriydiler. 68 den sonra bu topraklar üzerinde emelleri ve arzuları hiç bitmeyen ve bitmeyecek olan Emperyalistler başaramadıkları ve büyük bir ders aldıkları darbe sonrası yeni ve hedeflerine yönelik bir organizasyon tertip ettiler bu topraklar için. Türk İnsanı okumayacak, düşünmeyecek, sorgulamayacak. En önemlisi de Atatürk, Atatürk Milliyetçiliği ve Milli Eğitim ele geçirilerek şuurlar ve zihinler de ele geçirilecek. Şuanda çoğunluğun düşündüğü gibi sol tandanslı siyaset ve partilerin emperyalistlerin uşağı olduğu (dış güçler) imajı, işlenmeye başlandı. İnsanımız ayrıştırılmaya, başkalaştırılmaya başlandı. Emperyalistlerin projesi işte böyle devreye girdi. Özellikle sol, sosyalist, komünist, oluşumlar Atatürkçülük, Kemalizm, laiklik, cumhuriyet ve kavramları ile yan yana getirildi. Hatta sözlük anlamı laiklik =dinsiz ideolojisi işlenmeye başlandı. Bunun aksine sağ merkezli, mütedeyyin, müktesebatçı, ümmetçi siyaset ve politikacılar desteklendi ve yükseltildi. Algı politikaları devreye girmişti artık geriye dönüş yoktu. Şimdiki çoğunluk düşüncelerden farksız olamayarak solcu sağcı kavramı zihinlere işlendi. Solcular;  komünist, dinsiz, dış güçlerin hizmetkârı, en önemlisi de Atatürkçü. Sağcılar da milliyetçi, muhafazakâr ve vatanperver olarak ayrıştırıldı. Asıl amaç Atatürk düşmanlığı yaratmak ve ‘’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ Atatürk Milliyetçiliği fikriyatını çökerterek Türk İnsanını ve Şuurunu yok etmekti. 70’li yıllarda Sistem tıkır tıkır işliyordu lakin son darbe hala inmemişti tabi. Artık Türk Milliyetçiliği ve Aydın Anadolu insanı yetişmesin diye bir hamle kalmıştı. Bir daha iktidara gelmemek üzere Sol diye tabir edilen Siyaset, iş başına gelmesin diye son bir hamle ile Bülent Ecevit sahneye sürüldü. Emperyalistlerin müthiş desteği ve o zamanlar PR denilmiyordu, KARAOĞLAN yaratıldı. (Şimdi polemik konusu yaratmayacağım lakin 1957’de Rockefeller Foundation Fellowship isimli kurumdan kazandığı burs ile, Harvard Üniversitesi’nde inceleme yapmak üzere Amerika’ya gittiğini bilmemiz yeterli. Başka bir yazımın konusu olsun.) CHP’nin tarihinde aldığı en yüksek oy oranı ile iktidar yapıldı. Anadolu insanının umudu oldu, güya kimi kesimler tarafında aşırı vatanperliğinden ambargolar başladı. Kıbrıs Harekatı ile son noktasını bulan ambargolar ile Anadolu aç bırakıldı. (Şu anda dahil olmak üzere Kıbrıs Kahramanı olarak adlandırılan Ecevit’tir ama Erbakan’ın ismini bilen çok azdır. Bu da başka bir yazımın konusu olmak üzere buraya not düşelim.) Karne ile tanıştı. Solcular iş başına gelirse aç kalırsınız imajı hafızalara çakıldı. Tabii bu aralarda, var olan Halk Evlerinin dizayn edilmesinin yanı sıra Ülkü Ocakları ve MGV’lerin temelleri de atılıyordu. Çünkü ayrıştırma ve sokaklar gençlik hareketleri ile başlamalıydı, geleceğin teminatı olacak Türk ve Atatürk Milliyetçileri böyle yozlaştırılmalıydı. 80 darbesi malumunuz. 80‘lerden sonra artık Türkiye ve Anadolu insanı için artık geriye dönüş olmadı, hiçbir şeyde eskisi gibi olmayacaktı artık.

68 kuşağı dedelerimiz, 80 kuşağı babalarımız. Şimdi 20-50 yaş arası olanlar. Ülkenin içine düşürüldüğü bu durumlardan ve yaşanan acılardan sonra Apolitik, Asosyal diye tabir edilen gençlik oluşturuldu. Çünkü 60’ları yaşayan dedelerimiz, babalarımıza. 80’leri yaşayan babalarımız bizlere; aman siyasetten uzak dur, hatta üniversite kazanan gençlere sağcı mısın solcu mu?  Diye sorarlarsa Orta YolcuyumJ, benim siyaset ile işim yok okumaya geldim sadece, öğütleri ile tembihlendik, tehdit edildik, yetiştirildik. Emperyalizmin dediği olmuştu. Ortaoyuncular sahnedeydi artık. Ta ki ‘’Orta Doğu Açlık ve Petrol Oyunları’’ başlayana kadar. Nitekim, her kesim terbiyesini almıştı 12Eylül darbesi sonucu. Herkes evet herkes… Çünkü Emperyalizm sağcı, solcu, ayrımı yapmamış ve yapmayacaktı. Onların amacı Anadolu insanı ve Türkçülüktü.

Sonra; Merkez, Merkezin Sağı, Merkezin Sağdan Azıcık Sola Virajı benzeri Partiler ve oluşumlar türettiler. Özal diye bir adam geldi. Nereden, nasıl geldi (biliyoruz tabi ama…) kimse anlamadı. Aynı Son İmparator! gibi gelmişti, geldiğinde ortada parti kalmadı. Tek başına iktidar oldu. Yepyeni şeyler söylüyordu ve Anadolu yine inanmıştı. Merkezin tam ortasıydı, 4 eğilimi vardı ne güzeldi. Barış rüzgârları esti bir müddet. Millet rahat etti! Herkes kendi zenginini oluşturdu! Her köşe başında bir zengin oldu! Onun milleti işini bildi! Memur işini bildi!  Bi şeyler oldu!!! O söyledi Anadolu dinledi, O düşündü Anadolu düşünmedi, düşündürülmedi!? O yaptı Anadolu baktı! Koca ülkeyi 1 dolma kalem ile hizaya getirdi!!!

Sevgili HemşerilerimJ de Bir Atatürk demedi, Milliyetçilik ve Türkçülük zenginlik ve köşe kapmaca ile unutturuldu. Allah var her şeyi ile SON İMPARATOR’A! çok benziyordu iktidarı, tek farkı yumuşak huylu ve sevecendi, herkesi kucaklıyordu. Özal’dan sonra da Merkez emir aldığı Emperyalist Merkez Projeleri ile devam etti. Anadolu insanı sevmişti bu politikayı, en işini bilenler kazanıyor, yaşıyor zenginleşiyor, az işini bilenler olsun çok çalışıyor ama yaşayabilme olanaklarına kavuşabiliyordu. Direkler oluştu sonra orta, kısa, uzun direkler… Geçim derdiydi bunun adı da adı belli değildi o zamanlar. İşte Emperyalistler bir engeli daha aşmış ve Anadolu insanının tek derdinin geçim derdi olmasını istemiş ve başarmışlardı. Memleket dertlerine bulaşmasınlar yeterdi. Yukarıda da yazdığım gibi Proje çoktu. Ama son proje ne olmalıydı?

Son proje BOP!!!

Evet değerli okurlarım, uzun bir yazı olduğunun farkındayım. Bu yazıma Yaban&Saray ismini verdim.

Yaban, yukarıda uzunuzun anlattığım gibi aslı Cumhuriyeti, Atatürk’ü ve Türk Milliyetçiliğini savunan roman kahramanının kendisi için Yaban tahvilini yapan Anadolu’nun aynası bir köy ve köylünün benzettiği bir karakterdi. O zaman da bu duruma düşürülmüş, yabancılaşmış ve çaresizdi Anadolu insanı. Yıllarca süren savaşlar ve Hanedanın unuttuğu bir insan topluluğu olarak Benliğini unutmuş ve değerlerini koruyamaz bir durumdaydı. Tabii ki suçlu değillerdi ve bunları hak etmiyorlardı. Tek kusurları düşünmeden itaat ve inanmaktı olanlara. Sadece Yaradana yapılması gerekeni kullarına da yapıyorlardı ama Yaradanın ilk emrine uymuyorlardı. Saray; Yazımın ana fikri düşünme ve sorgulama ile ilgiliydi. 60 yıllardan buyana işlenen projeler ile 2018 de geldiğimiz nokta ortada!

Neden 1150 odalı ve kimler konaklıyor bu odalarda? Neden Anadolu’nun ve Başkent Ankara’nın göbeğinde çok aşırı askeri güvenlik tedbirleri ile korunan bir Sarayımız var? Neden sanki hiç iktidarı bırakmayacak gibi kendisi için dizayn edilmiş ve tasarlanmış bir saray? Demokratik hak ile geleceğini iddia eden tüm Cumhurbaşkanı adayları bu sarayda oturmayacağını söylüyorsa yazık değimli Anadolu bu kadar lüks ve masrafa?

YABANDAN, SARAYA! Oku Anadolu, Sorgula Anadolu, Düşün Anadolu…

YORUMLAR

  1. My dedi ki:

    Tebrik ederiz Ayhan bey ,
    Çok guzel donanimli geçmisten günümüze örneklerle bezenmis güzel bir yazi olmuş.
    Devamini merakla bekliyoruz.

  2. Süleyman dedi ki:

    Durumu ortaya seren net bir yazı.

  3. Sefa dedi ki:

    Güzel anlatmışsın ama çare ne işte asıl sorun bu cahil dik hala cahiliz bizde bu din anlayışı olduğu sürece daha çok sömürülen ülke oluruz, bizi bozan ülkedeki cemaat ve tarikatlar ne demiş ler tarikatlar “ Allah yolunda barikattır “

  4. Sanem Durmaz dedi ki:

    Geçmişten bu güne tarihin döngüsü bakış açınız… KEYİFLE okuduğum bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık..ĺ

  5. ÖZCAN dedi ki:

    Yüreğine sağlık. Çok güzel. Yazmışsın ayhancım.yazılarının devamını bekliyoruz..hoşçakal

  6. Sade Vatandaş dedi ki:

    Gunumuz Turkiyesini özetleyen. Özgün ve yalin ifadenizle anlattiginiz tabloya katiliyorum. Başarilar dilerim.