YANLIŞ ADAY
Adını dağa taşa yazdığımız, şu ana kadar da kesintisiz oy verdiğimiz CHP, Türkiye Cumhuriyetini modern bir ulus devlet yapan siyasi iradeydi. Şimdi, şeriatçıyı cumhurbaşkanı adayı, Atatürk ve Cumhuriyet istismarcısını da büyükşehir belediye başkan adayı gösterecek kadar laik ve demokratik ekseninden kaymış durumda. İçinde kaç şeriatçının, istismarcının veya bunların gölgelerinin bulunduğunu bilmediğimiz CHP, Bursa’da ikinci defadır aynı kişiyi büyükşehire aday gösteriyor.
Bursa’da, Sn. Erdoğan’ın uzun süredir Türkiye’yi kötü yönettiğini iddia edenler, nedense CHP adayı Sn. Mustafa Bozbey’in ondan çok daha uzun zamandan beri Nilüfer’in ensesinde boza pişirdiğinin farkında değiller.
AKP ile iktidarı paylaşamayan Fetöcüler, yasadışı yollarla elde ettikleri konuşmaları basına sızdırınca AKP taraftarları “Reisimizi yedirmeyiz” diyerek sahip çıkmışlardı. Peki, CHP adayının görevdeyken hakkındaki yolsuzluk iddiaları basına yansıdığında, CHP’lilerin “Bozbey’imizi yedirmeyiz” demelerinin ondan ne farkı var?
Söz farktan açılmışken isterseniz bunlara “fark” atacak bir başka konuya geçelim:
CHP Bursa adayı Nilüfer’de başkan iken 2018’de bir danışmanı, üç yardımcısı, iki belediye çalışanı, bir de kooperatifin adres gösterildiği köyün muhtarıyla, kuruluş süreci biraz tuhaf geçen Nilüfer Tarımsal Kalkınma Kooperatifini kuruyorlar. İki yıl sonra da biri AKP’den bir ilçenin üç dönem belediye başkanlığını yapmış, biri veteriner fakültesi dekanlığını yapmış, birisi serbest avukatlık yapan birkaç kişiyi daha aralarına alıp bu kez Çatalağıl Mahallesi Tarımsal Kalkınma Kooperatifi adıyla ikinci bir kooperatif kuruyorlar, aynı kişiler.
Belki “Kooperatif kurmaktan daha iyi ne olabilir” diye düşünebilirsiniz. Bu açıdan bakınca haklısınız. Ama farklı açılardan olaya bakıldığında kazın ayağının pek de öyle olmadığı görülecektir.
Bursa’da dört yüz civarında tarımsal amaçlı kooperatif var. Hepsini çiftçiler kurmuş. Ancak verimli çalışanı çok az. Çiftçinin ve Türk tarımının içinde bulunduğu felaket durumdan dolayı çoğu da atıl durumda. Çaresizlik içindeki kooperatiflerden Nilüfer’de de iki tane var. Nilüfer Belediye başkanıyken Sn Bozbey, tarımı desteklemek istediyse neden üyeleri çiftçi olan bu mevcut kooperatifleri verimli hale getirmeyi değil de bir elin parmakları kadar olmayan belediyenin üst yönetimindeki arkadaşlarıyla kendileri adına ama belediyenin kurumsal kimliğini kullanarak yeni kooperatif kurma yoluna gitti dersiniz? Ya da neden Nilüferli çiftçileri, kurduğu bu kooperatifin çatısı altında birleştirme yoluna gitmedi?
Basına yansıyanlardan anlıyoruz ki kurdukları ilk kooperatif bitkisel ürünleri depolama ve pazarlama, ikincisi de süt ve ürünlerini işleme ve pazarlama amaçlı. Avrupa Birliğinden yarısı hibe olmak üzere kırk milyon liralık da proje desteği almışlar. Buna da Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurulu aracılık etmiş.
Bilmeyenler varsa bilsin ki güçlü devletlerin hibeleri, ödülleri hayra alamet değildir. Yayılmacı emellerine, içerideki işbirlikçileri olan kişi ve kurumlar üzerinden ulaşırlar. Hedefine koydukları ülkeleri bu şekilde kendi siyasi ve ekonomik hinterlandına alırlar. Avrupa Birliği de kendisiyle işbirliği içindeki bu aracı kurumlar eliyle potansiyel AB adayı dediği Türkiye’yi bu türden hibelerle hem kendinden uzak tutuyor hem de örneğin tarımını bitiriyor, ekonomisini batırıyor. Türkiye, AB veya çok uluslu şirketlerden destek, hibe almadığı zamanlarda tarımda kendine yeten bir ülkeydi. Bozbey ve arkadaşları gibilerinin çiftçiyi, çiftçinin üretim kabiliyetini ve kamunun (belediyenin) gücünü tarıma destek diye şahsi çıkarlarına alet etmesi, ancak AB’nin sömürgeci amacına hizmet eder. Ayrıca can çekişen Türk kooperatifçiliğini de tümüyle nefessiz bırakır. Bunların ülke sathında yapıldığı düşünüldüğünde, Türk tarımının neden bu durumda olduğu açıkça anlaşılacaktır.
Tarımsal kalkınma kooperatifleri, çiftçilerin, fikirlerini ve güçlerini birleştirdikleri kurumlardır. Çiftçilikten gelen hak ve menfaatlerinin korunmasına, geliştirilmesine hizmet eden ekonomik ve sosyal teşekkülleridir. Kurucuları, üyeleri, yöneticileri, deneticileri çiftçilerdir. Üretici sıfatları da olsa kendi adına üretim yapmadıkları takdirde, tarımsal kalkınma kooperatifi kurmaları ve kooperatif adına hazırladıkları kırsal kalkınma projelerine hibe desteği almaları da mümkün değildir. Peki, Bozbey’in ve bir avuç şürekâsının kurduğu bu iki kooperatifin neresinde çiftçi var, neresinde kendi adına üretim var?
Yok, ama “Biz de belediye adına belediyenin toprağında üretim yapıyoruz” diyeceklerdir. O zaman bu işin içindeki arazi varlığı ve üretimle ilgili ilginç ayrıntıya bir göz atalım.
2014’te 6360 sayılı bütünşehir yasasıyla büyükşehirlerdeki köyler mahalle statüsüne geçirilmiş, tüzel kişiliklerine ait tüm varlıklar bağlı bulundukları belediyelere devredilmişti. Böylece Nilüfer Belediyesinin, en verimli ve en cazip noktalarda yer alan bin dönümün üzerinde arazisi oldu. Malum, Bursa Nilüfer üzerinden batıya doğru gelişmekte ve bu araziler de her bakımdan ranta açık, gözde yerler. Her iki kooperatifin kurucuları arasında yer alan iki belediye çalışanı doğrudan, diğer kurucular da dolaylı şekilde bu arazilerin işleyişinden sorumlu. Arazilerin ne kadarının işlendiğini, ne kadarının kiraya verildiğini veya ne şekilde elde tutulduğunu kamuoyunda oluşturdukları algı ne ise o kadarını biliyoruz. Ama belediyeye ait bu arazilerdeki göstermelik uygulamalarla kendilerine bireysel veya kurumsal üretici sıfatı da yakıştırabilirler. Ve bu yolla sadece Nilüfer’in değil Türkiye’nin her yerindeki çiftçilerden ucuza kaptıkları ürünleri, hibelerle kurmayı planladıkları Çatalağıl’daki entegre tesislerinde işleyebilir, depolayabilir, pazarlayabilirler.
Algı dedik ya; Nilüfer Belediyesi senede bir kez kent merkezinde oturan ve tarımla ilgisi olmayan vatandaşlara iki elin parmakları kadar tohum, bir elin parmakları kadar da fide verir. Bunu alâyıvalâ şeklinde yapar. O kadar ki vatandaş o günü Nilüfer’in tarımının kurtuluş günü sanır. Altı üstü saksıda tarım; vatandaş aldığı birkaç tohumu, fideyi balkonundaki saksıya eker, diker. Güneş görüyorsa ne ala. Böcek, mantar dadandıysa o da çok fena. Nilüfer Belediyesinin bugüne kadar üretim diyerek tarıma yaptığı katkı, verdiği destek bu olsa gerek! Ama yerel seçimlerde sandığa giden Nilüferlilerde oluşturduğu algı, Bozbey’i çeyrek yüz yıl başkan seçtirebilecek kadar güçlü bir algı..
Belediyeler tarıma destek vermesin demiyoruz: Türkiye batmak üzere olan bir gemi konumunda şu an. Onu kurtaracak araçların içinde tarım birinci sırada gelmektedir. Böyle bir zamanda yerel yönetimlerin doğru bir hamlesi, tabi ki boğulmakta olan Türkiye’yi kurtarıcı bir el vazifesi görecektir. Bu el, yerelde çiftçinin üretim yapmasının önündeki engellerin kaldırılması ve üretimden gelen artı değere bir de katma değer kazandırılarak çiftçiye geri dönüşümünün sağlanmasıdır. Zira çiftçinin kazancı tüm halkın ve devletin kazancıdır. Bu durum, gerçek amacı doğrultusunda işletilen kooperatiflerle daha da mümkündür. Ancak üretimi yapan çiftçiler olduğuna göre kooperatifler de çiftçilerin kooperatifi olmalıdır, Bozbey’in ve çıkar ortaklarının değil.
Siyasetçilerin belediye adına ve bu şekilde kurdukları kooperatiflerle tarıma el atması, AKP’nin getirdiği yerden daha da vahim boyutlara taşıyacaktır tarımı: Hibelerle tarım entegre tesislerini kuracaklar, ranta doymayan yerli ve yabancı şirketler gibi Bursa ve dışındaki çiftçilerden ürün toplayıp bu tesislerde işleyecekler, piyasanın arz talep dengesine göre gerektiğinde depolayacaklar, belediyenin belirlediği satış noktalarında piyasaya sunacaklar, o yetmez köy kadın derneklerinin ürettiği ev ve el işi ürünler de bu zincire dahil edilecek; Oh ne ala! “Peki, çiftçi misiniz?” “Hayır, bir avuç siyasetçi..!”
İyi de çiftçinin içinde yer almadığı, söz, yetki, karar sahibi olmadığı, bir avuç siyasetçi ile onlarla birlikte aynı pilava kaşık sallayan birkaç kişinin, başına sonuna hakim olduğu teşekküle tarımsal kalkınma kooperatifi denmez ki! Yoksa bu ikinci bir NİLVAK vakası mı?
Nilüfer Vakfını herkes Nilüfer Belediyesinin bilirdi. Yapısı imar projesine uygun olsun olmasın herkes belediyenin vakfı diye elini cebine atıp bağışta bulunurdu. NİLVAK’ın CHP adayı Mustafa Bozbey’in şahsi malı olduğunu yirmi sene sonra televizyonlardan öğrenenler küçük dilini yutmuştu. Türkiye’nin en çok izlenen haber programlarından Fox TV’deki Çalar Saat’in sunucusu İsmail Küçükkaya, Bozbey’i 2019 yerel seçimlerine yakın tarihlerde programına konuk etmişti. “NİLVAK sizin mi yoksa belediyenin mi?” sorusuna “Ailemin özel vakfıdır, eşimindir, eşimin ailesi varlıklı bir ailedir, vakfın başında da eşim duruyor” minvalinde cevap vermişti Bozbey.
Ama hangi eşinin? Zira eğer kastettiği yeni eşiyse onunla evliliği, vakfın 2000’in başındaki kuruluşundan en az on beş yıl sonradır. Yok, eski eşiyse neden vakfın başında yeni eşinin olduğunu kastetti, bilmiyoruz. Lakin adına kurulan okullarla, işyerleriyle vakfın artık iktisadi bir imparatorluk olduğu çok konuşulmakta.
Türkiye’de siyasi gücü ele geçirenlerin kimisi din iman ile kimisi de Atatürk ve Cumhuriyetle aldattıkları taraftarlarını konsolide ediyor. Bunlarla saltanatlarını sürdürürken halka ait varlıkları kendileri için bir rant kapısına dönüştürüyor. Bu düzen böyle devam ederse bu iki kooperatif adına Çatalağıl köyünde yapılması düşünülen entegre tesislerin ve 6360 sayılı kanunla Nilüfer Belediyesine geçen bin küsur dönüm gözde arazinin, yirmi yıl sonraki akıbetinin NİLVAK’ın akıbeti gibi olmayacağının bir garantisi var mıdır?
Belediyenin resmi sitesinde 21 Haziran 2018’de kooperatifle ilgili yapılan haberde “Kooperatif, alınacak hibe destekleriyle birçok projeyi hayata geçirmeyi planlıyor” denmiş. Altı yıl geçtikten sonra bugün bir aracı kurum, bu kooperatiflerin yapacağı soğuk hava deposu ile süt entegre tesisine yarısı hibe olan 40 milyon lira desteğin çıktığını ve bunun AB tarihindeki en büyük kırsal kalkınma desteği olduğunu söylüyor. Bursa’da çiftçilerin yüz yılda kurduğu dört yüz kooperatiften bir tanesine bile tek kuruş hibe yapıldığını duymadık. Üstelik 40 milyon lira, en az kırk bin çiftçi ailesinin kaderini değiştirecek büyüklükteki bir destek.
İnsan anlamakta güçlük çekiyor: Bozbey ve arkadaşlarının kurduğu kooperatiflere hibelerin yapılacağı ve bu hibelerle de ürün işleme, depolama, pazarlama tesislerinin yapılacağı daha kuruluş aşamasındayken nasıl öngörülebiliyor? Türkiye kooperatifçilik tarihinde görülmüş bir şey değil bu.
Tarım kooperatifçiliğinin felsefesi şudur: Belli bir çevredeki çiftçiler fikir ve amaç ortaklığında ekonomik güçlerini bir kooperatif çatısı altında birleştirirler. Kalkınmayı büyütmek ve daha da olanaklı kılmak için ürün ve bölge bazında üst birliklerini kurarlar. Devletin kanunla belirlediği destekler haricinde kimseden, hele de yabancı ülkelerden ve şirketlerden hibe almazlar. Almaları halinde, küresel neoliberal ekonomik düzen gereği o dış güçlerin amaçlarına hizmet etmekten kendilerini kurtaramazlar. Biz CHP’yi Atatürk’ün tam bağımsızlıkçı partisi olarak biliyor, bundan dolayı da oy veriyorduk. Bursa’daki CHP teşkilatı ve yöneticileri, sadece kendilerine çıkar sağlayacak hibeler ve bağışlar karşılığında Türk çiftçisini ve tarımını heba etmekten çekinmiyorlarsa, ülkemizin yeniden tarımda kendine yeterli hale gelmesi gerektiği gibi bir dertleri de yok demek ki.
Bütün bu anlattıklarımızdan, CHP adayı Mustafa Bozbey’in kurucusu olduğu kooperatiflerin de Nilüfer tarımına yarar getirmek yerine kendisiyle birlikte bir grup siyasetçinin rant ve saltanat kapısı olacağı anlaşılıyor. Aslında Nilüfer’deki çeyrek asırlık iktidarında, Nilüfer Belediyesi aracılığıyla kendisi ve yandaşları için salt çıkara dayalı, yıkılması zor, dünyanın en örgütlü ve güçlü saltanatını kurduğunu bilmeyen kalmadı. Son dönemde başkan olmamasına rağmen kurduğu çark onsuz dönmüyor. Liyakatin olmadığı bir çıkar ilişkileri yumağına dönüştürmüştür belediyeyi. Personel alımındaki tek ölçüt, tarikatlardaki gibi, yaşı başı cinsiyeti ne olursa olsun saltanata biat etmek ve bu saltanatın oluşturduğu çıkarlar manzumesine olabildiğince eklemlenmek olmuştur. Genç ve en liyakatli üniversite mezunundan başkasını almayız derler ama işi gücü Bozbey’in propagandasını yapan emeklilerden de geçilmez. Ailesi, akrabaları, köylüleri arasında belediyeden geçinmeyen kimse hemen hemen yok gibidir. Her seçimde kendisini seçtiren muhtarlara bile oy potansiyeli oranında kontenjanlar verilmiştir.
On altı maddelik seçim bildirgesindeki vaatleri ise bu seçimde Türkiye’nin her yerinde dillendirilen moda vaatlerin kopyasıdır. Hiçbir vaadi Bursa’nın sorunlarına çözüm getirecek içerikte ve özgünlükte değildir. Hem demezler mi adama; “Çeyrek yüz yıldır Nilüfer’in başındasın, elini tutan mı vardı ki şimdiye kadar bunların çeyreğini dahi yapmadın,?” diye.
Ah benim yalnız ve çaresiz halkım bir bilse, bir bilse Atatürk’le aldatanın Allah’la aldatandan farklı olmadığını!
Mustafa Bozbey’in seçimi kazanması halinde, salt kendi şahsi çıkarlarını düşünen kadrolarıyla birlikte bu minvaldeki hedeflerini büyükşehir belediyesine taşıyacağını ve büyükşehir belediyesinin gücüyle esiri olduğu ihtiraslarını kim bilir kaça katlayarak bu kez bütün Bursa’nın ensesinde boza pişireceğinin farkında olmak zorundadır, Bursa seçmeni.
- Önder Gümüş/2 Mart 2024