Zalim Drakon’dan, adalet timsali Solon’a…
M.Ö. 640 yılına doğru Atina’nın soylu bir ailesinde doğan Solon, ‘arhon’ (üst düzey yönetici) seçildi. Solon, aynı zamanda iyi bir avukat ve de şairdir. Solon, bu sıfatla borç yüzünden köleliğin kaldırılması, halk mahkemelerinin kurulması, aile hukuku reformu, özel mülkiyet gibi uzun vadede Atina’da demokrasinin gelişimini hazırlayan çok sayıda önemli reform gerçekleştirdi.
Solon, Antik Yunan döneminin en eski anayasası olan Solon anayasasını hazırlamış, görevde kaldığı süre boyunca adaleti hedeflemiş, yaptığı siyasi ve ekonomik reformlarla daha sonraki reformların önünü açmıştır.
Solon Kanunları’nın (M.Ö. 594-593) en büyük mirası; çiftçi borçları ve borçlar sebebiyle şahsi hürriyetin kısıtlanmasını ve alacaklı kişiye ödeme yapılmadığı zaman borçlunun onun kölesi olacağına dair yasayı kaldırmıştır. Böylece, borçlu / köle sıfatını tamamen ortadan kaldırarak köylülerin tüm borçlarını affedilmesini sağlayarak hiç kimsesin köle yapılmamasına ön ayak olmuştur. Doğuştan gelen soyluluğu ortadan kaldırmış, buna karşılık halkı gelirlerine göre sınıflara ayırmıştır.
Solon’dan önce uygulanan Drakon yasaları, borçlandırmayla köleleştirmeye imkan veriyordu ve hemen her suç için kolaylıkla ölüm cezası öngörüyordu. Drakon kanunlarına göre daha olumlu ve insani unsurlar taşıyan Solon kanunları, adalet ve ölçünün temsilcisidir.
Solon kanunları ayrıca; ölülerin arkasından konuşulmasını yasaklamış, kadınları ve dulları koruyucu maddeler getirmiştir, tüm vatandaşlara oy verme hakkı sunmuştur. Gerçek yönetim gücünü yasama meclisinde toplamış, Atinalı vatandaşlara politikacılarından hesap sorma hakkını vermiştir. Tutumluluğun zorunlu lüksün ise yasaklanması, halkın ödediği vergi oranında siyasete katılabilmesi kanunları da Solon’a aittir.
Solon, bütün vatandaşların devlet yönetimi ve siyaset ile yakından ilgilenmesini, devlete yönelik herhangi bir iç tehdit karşısında, her vatandaşın riski üstlenip sorumluluk almasını belirtmiştir. Sorumluluk almadan bir iç tehdit karşısında oturup hangi tarafın kazanacağını beklemektense olayların içine girmek gerekirdi.
Solon, halkın çok sevdiği bir devlet adamıydı. Halk onu TİRAN (Eski Yunan’da siyasal gücü zorla ele geçiren, onu kötüye kullanan kimse) yapmak istedi, ancak o bunu hiç istemedi. Solon yasaları çağına göre oldukça demokratik, ileri görüşlü ve erdemli niteliktedir.
Buna karşı Solon, bütün vatandaşların devlet yönetimi ve siyaset ile yakından ilgilenmesini istiyordu. Solon’un, bir kriz anında tarafsızlığı yasaklayan bir yasa çıkarmış olmakla anılması, antik devirde olduğu kadar, çağdaş dönemde de ilgi kaynağı olmuştur.
Solon’un en çok tartışmaya açık kanunu, özellikle Aristoteles tarafından Solon’a ait olduğu belirtilen ‘’TARAFSIZLIK KARŞITI YASA’’ ya da ‘’AYAKLANMA YASASI’’ olarak da bilinen yasadır. Kısaca, bu yasaya göre, herhangi bir iç çatışma veya iç savaş anında taraflardan birisine katılmayarak TARAFSIZ kalan biri, tüm yasal haklardan men edilerek vatandaşlıktan çıkartılmalıydı. Bu yasanın oluşumunda, siyasi duyarsızlık, ilgisizlik ve aldırmazlık düzeylerinin yüksek boyutlara ulaşmasından duyulan endişe yatmaktaydı. ’TARAFSIZLIK KARŞITI YASA’’, Aristoteles’in, ‘’Atinalıların Devleti’’ Kitabında şöyle açıklamaktadır. ‘’Kentteki bir iç çatışma esnasında, her kim silaha sarılmaz ve bir tarafın safında yer almazsa, hakları elinden alınacak, şerefi lekelenecek ve polisin bir vatandaşı olarak kalmasına izin verilmeyecektir.’’
Solon’un M.Ö 594’lerde gündeme getirdiği bu yasa ile Ulu Önderimiz MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ün 1922 tarihli ‘’BURSA NUTKU’’ benzerlik göstermektedir.
Şöyle ki; Bursa Ulucami’de toplanan 100 kadar irticacı, camilerde Türkçe ezan okunmasına karşı bir ayaklanma girişiminde bulunurlar ama kısa sürede bastırılır. Atatürk, olayın hemen ardından Bursa’ya gider. Çekirge yolu üzerindeki köşkte akşam yemeği verilmektedir. Bir kişi Atatürk’e ayaklanmayla ilgili olarak; “Bursa gençliği, olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıtaya ve adliyeye olan güveninden ötürü…” dediğinde Atatürk, hemen konuşmakta olan kişinin sözünü keser ve günümüzde “BURSA NUTKU” olarak bilinen konuşmayı yapar.
“Türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; ‘Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.’ diyecek.
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir. İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!”
Evet… Solon zamanını yüce bir bilgin, hukukçu, düşünür, politikacı, şair ne derseniz deyin, bir demokrasi kahramanı… Yıllar sonra Solon ve Mustafa Kemal Atatürk’ün bir çok benzer yanlarının olması, günümüz politikacılarının sorumluluğunu daha da artırmaktadır.
Solon’un ‘TARAFSIZLIK KARŞITI YASASI’’ günümüzde bile geçerliliğini korumaktadır. Bizleri hor gören, ezmeye çalışan emperyalist ülkelerin bilmediği bir şey var: Bizler, tıpkı ‘BURSA NUTKU’nda olduğu gibi güzel ülkemizin her hangi bir iç ve dış tehlike anında bir bütün olarak bağımsızlığımızı tehlikeye atanlara karşı duruşumuzu göstermekteki dik duruşumuzdur.
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş aşamasında tüm yokluklara karşın verdiği ‘’ULUSAL ONUR ve KURTULUŞ SAVAŞI‘’ mücadelesini bugün de aynen kararlılıkla vereceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın.
Yeter ki bizler; Üretelim. İsraf ve lüks yaşam biçimi yerine ihracatımızın içinde yüksek katma değer kaynaklı, teknolojik ürünler üreterek, toplumca bu katma değerden, adalet, eşitlik, demokrasi unsuru kapsamında pay alarak ve de bizleri sömürmeye çalışan bu emperyalist güçlere karşın Türk liramızın değerini ezdirmeden tek vücut halinde cephe almaya var olmalıyız….
EVET… VARIZ…
Evet …
Varız …
Yüreğine sağlık.
Mutlu olabilmek en güzelidir. Ekonomi buna desdek olabildiği sürece anlamlıdır. ?
Elinize sağlık.
Ülke olarak tükettiğimizden fazlasını üretebilirsek ancak o zaman adam oluruz.
Selamlar…
Kaleminize yüreğinize sağlık
Yüreğinize sağlık güzel bir yazı dizisi en azından belgesi olmayanlar bu konular hakkında sizin sayenizde güzel bilgi dağarcığına sahip olma şansını yakalıyorlar teşekkürler
Ülker Hanım. ..çok teşekkürler. . Saygılarımla. ..